Öyle bir ülke olduk ki, sansasyonel siyasi bir olay ya da bir sığınmacı/mülteci/göçmen olayı yaşanmadan gün geçmiyor nedense.
Elbette ki günden sorunu yaşayan siyasileri ve bazı basın yayın organlarını da anlıyorum!..
Anlamadığım ise, kendini Yurtsever, sağduyulu, aklı başında sandığım kişilerin bu abuk subuk olaylar ve olanlar karşısındaki tavırları ve davranışları.
Bazı olanlara ve olaylara kişisel olarak değil, toplumsal olarak ve uzun vadeli bakmamız gerekir. Yoksa, olanların sıcaklığı ve belirlenmiş gündemin tozu dumanı arasında kayboluruz.
Ülke her gün seçim sürecine biraz daha yaklaşıyor. Ortada yeni döneme alternatif olacak siyasi seçenekler, o kadar da çok değil.
Hükümet, Ak Parti ve Cumhurbaşkanı/Başkan R.T.Erdoğan olayın bir tarafı iken, diğer yanda da adı bile kendi taraftarlarının içine sinmemiş bir ittifak ve siyasi partiler, liderleri.
Güç, bir denge unsurudur. Yaptıklarına karşı olduğum, ama bütün bunları da son derece profesyonel bir yönetim anlayışı ile yapan ve yürüten siyasi iktidar ve Başkanı karşında;
İktidara ve Başkanına karşı olmak bağlamında oluşmuş bir partiler ve başkanları grubu bulunuyor.
Buradaki her siyasi partiyi ve başkanını özel olarak ve ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor.
Grubun en güçlü görünümündeki siyasi partisi CHP ile diğer partileri aynı kefede ve siyasi pozisyonda değerlendirmek, hem ülke, hem siyasi parti, hem de geçmişine yazık etmek olur. Kısacası, CHP'ye yazık olur.
Çünkü:
Bugün yönetiminde olanların bile farkında olmadığı ya da görmezlikten geldiği durum ise, CHP'nin bir misyonunun ve vizyonun olmasıdır.
CHP, işgal edilmiş, parçalanmış topraklarda bir ülke kurmuş, kurtarmış ve bir Ulus yaratmış siyasi oluşum ve de bir partidir.
Zamanla ayrışsalar da, Mustafa Kemal Atatürk'ü ayrı tutarak, İsmet İnönü ve karşında olan Celal Bayar, daha sonra da Adnan Menderes bile bu yapının içinde yer almışlardır.
Dolayısıyla CHP, ulusalcı/Milliyetçi bir partidir.
Üç kıtada onlarca milletin ve dinin üstünde yer alan ve yaşayanlarını kul, teba sayan bir Osmanlı'dan sonra, bu mirası devralan Türkiye Cumhuriyeti, bütün bunları ancak LAİKLİKLE çözebilecektir ve o şekilde çözmüştür.
T C. Laik bir devlettir ve bunun kurulmasına öncülük eden bir parti olduğu kadar, koruyup kollama görevi de CHP'nin görevidir.
CHP laikdir. Olmalıdır da!..
Ulusal Devleti kurmasının yanı sıra, yurttaşlarına eşitlikçi bir SOSYAL DEVLET düzeni oluşturması da T.C ve CHP açısından görmezlikten gelinemeyecek bir durumdur.
CHP, Devletçidir.
Yurttaş olmak, bir ülkede yaşamanın doğal hakkı olduğu gibi, devletin yurttaşlarına eşitlikçi davranması da önemlidir. Bu da HALKÇILIK ile olur ki,
CHP, Halkçı bir Partidir.
Devletler kendilerini sonsuzlukta tanımlarlar. Yıkılıp, yok edilmek diye bir düşünceleri olamaz
Bu ise, devletlerin, sürekli kendilerini güncellemeleri ile mümkündür. Bu ise bir DEVRİMCİ tavırdır.
CHP, gelenek ve göreneklerine bağlı olduğu gibi, gelenekçi değil, DEVRİMCİDİR.
Yaşanan siyasi süreçte, CHP'nin hedefi genel iktidardır, yerelde bazı kişileri mutlu ve mesut ederek, ülkenin ve Parti'nin varlık sebebini yok sayamazlar.
CHP titeremeli ve kendine dönmelidir. Günübirlik başarılar ile kişileri kahraman, iktidar yapmanın yerine, ÜLKENİN ve HALKIN İKTİDARINI hedeflemeli ve bu hedefe ortak olacaklar ile de iktidara yürümelidir.
Yoksa, "El, elin eşeğini türkü söyleyerek arar!.."
Beni duyan, anlayan olur mu bilemem ama, doğru söyleyenin de, dokuz köyden kovulduğunu bilirim.
Bence, sakıncası yok. Alışığım.