Günümüz dünyasında bilgi, bilim, teknoloji ve sanayi o kadar hızlı ilerliyor ve gelişiyor ki, insanın başı dönecek sanki.
Bugün sanayi "4.0." denilen gelişmenin ilk ayağı, 18. yüzyılın sonlarında buhar gücü ile mekanik üretim sistemlerinin tekstilde, zamanla da gemi, tren gibi ulaşım araçlarında kullanılmasıyla başlar.
Bunu da, bilim ve teknolojideki yeni gelişmeler izler. Teknoloji Devrimi olarak da adlandırılan endüstri/sanayi 2.0 dönemi 1860'li yıllarında başlayıp, Kapitalizmin yeni bunalımı ve sonucundaki 2. Paylaşım/ Dünya Savaşına kadar olan dönemi kapsar.
Bilim ve teknoloji artık o kadar hızlı gelişmektedir ki, önceleri yüz yılları alan bu gelişmeler, üçüncü sanayi devrimi ile birlikte artık onlu yıllara inmiştir. İkinci Dünya/ Paylaşım Savaşı sonrası başlayan, özellikle de 1970'li yıllar ile birlikte sanayi üretiminde otomasyonun hızla gelişmesi, bunun sonucunda da üretim hızla artması, bu döneme rastlayan bilişim ve teknolojilerin sonucudur.
Günümüz dünyasında 2000'li yıllar ile başlayan bilim, teknoloji ve sanayide ki bu gelişmeler, üretim ve tüketim çılgınlığında da neden olmuştur. Özellikle Avrupa ve Almanya bu konuda başı çekmişlerdir.
Endüstri/ sanayi Devrimi "4" olarak adlandırılan bu süreç, Ekim 2012 yılında Robert Bosch GmbH ve Henning Kagermann çalışma grubunca hazırlanıp Alman Federal Hükümeti'ne sunması ile yeni bir boyut kazanmıştır. 2011 yılından sonra bilim, teknoloji, sanayi ve endüstride ki gelişmeler sanayi/endüstri/teknoloji "4.0" olarak tanımlanmaya başlamıştır.
Bilim ve teknolojideki bu gelişmeler, üretim ve ticareti de etkiler, dünya çapındaki ticari rekabetin sadece ticaret boyutunda olmadığını, ülkelerin ve toplumların gelecekleri ile ilgili süreçlere de müdahale ettiklerini görüyoruz.
Her ne kadar açık açık dillendirilmese de, klasik tanımlamalardan kaçınılsa da, endüstri/sanayi/teknoloji "4.0" devrimi ile birlikte dünya, özellikle de Sovyetler Birliğinin yıkılması ile birlikte, tek kutuplu "küresel" bir devlet haline gelmiştir.
Birinci dünya savaşı sırasında yarım kalan devletlerin parçalanması süreci de, bu süreçte son derece hızlı bir şekilde ilerlemekte ve kapitalizm yeni dünya düzeni için her türlü oyununu rahatlıkla oynamaktadır.
Bu yüzden devletler de, eski bilinen tanım ve rollerinden başka yeni rolleri de oynamaktadırlar.
Bir devletin olmazsa olmazı BAĞIMSIZLIKTIR. Bağımsız olmayan bir devletin, devletliği diye bir şey düşünülemez. O yüzden de günümüz dünyası, devletin temel özellikleri olarak, yurttaş, yasalar, hükümet, kurumlar ve güvenliği önceler.
Belli bir sınırlar içinde bir bayrağının olmasını gerekir. İster yurttaş hakları anlamında, isterse de ticari kuruluşların ticari haklarının korunması anlamında hukuki bir tanım ve yasalarının olmasını ister.
İşte bütün bu karmaşa içinde, insanın bir yurttaş olarak hakları ve özgürlükleri gibi pek çok tanımı, kavramı ve önemi olmalıdır.
Günümüzde "devlet" çok önemli bir kurumdur. Bunu da parlamentolarda halkın seçtiği parlamenterler, hükümetler kurarak yönetirler.
Ne yazık ki, her alanda bu kadar hızlı ilerlemeler yaşanırken, özellikle ekonomik yönden gelişmiş sanayi ülkeleri dışındaki ülkeler için devletlerin önceliklerinin yurttaşlar mı yoksa yönetim erkini eline geçirmiş gurup ve oluşumlar mıdır, çok iyi düşünmek gerek.
Bilgi ve teknolojideki gelişmelere bağlı, iletişim alanında ki sınır tanımayan süreçlere rağmen, neden insanların doğru bilgilere ve bilgi kaynaklarına ulaşamadıklarına, bu bilgi dünyası içinde ki cehalet ve kullanıma şaşmamak mümkün müdür?
Ne yazık ki, bilim, teknoloji ve sanayideki bunca gelişmeye, dünyanın da insanlara o kadar kaynağını bonkörce sunmasına karşın, insanlığın şunu düşünmesi gerekmez mi?
Bunca, acı, ölüm, açlık, yokluk, yoksulluk ve haksızlık neden?
Ve bunda benim de katkım nerede ve ne kadar?
Diye düşünsek mi?