ANKARA'DAN

Demokrasiyi Yanlış Anladınız da!..

Uzun zamandır düşünüyorum, o kadar okuyan, yazan, düşünen ve hatta yapan, çatan var iken, yanlış nerede diye?

--Aslında o kadar yanlış olmuş ki, neresinden tutsan elinde kalıyor.

--Herkesin her şeyi bilmesi, herkesin her şeyi düşünmesi sorun değil, hatta bir önemi de yok. Daha da ötesi, ünlü Düşünür Descartes'in dediği "Düşünüyorum, o halde/öyleyse varım" diyerek var olmanın da bir önemi, anlamı yokmuş.

--Sen dünyaca ünlü filozof olabilirsin ama, Anadolunun bir çarıklısı da çıkar sana "Düşün, düşün boktur işin" der, olur, biter.

--Alis Harikalar Diyarında, tavşanının Alis'e dediği gibi "Nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok"tur.

--Yunus Emre ise, "İlim, ilim bilmektir, ilim ise kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen, Ya nice okumaktır" diyor.

--Günümüz Çağdaş Devlet anlayışının iki önemli temsilcisi olan Thomas Hobbes ve Jean-Jacques Rousseau sayılmaktadır. Onlar da, Devleti, "insanların ortak çıkarları doğrultusunda bir araya gelip kurdukları bir yapı olarak" tanımlarlar.

--Demokrasi ise, evrensel bağlamda tamamlansa da, Kişilerin/ Yurttaşların, yaşadıkları ülkede, ülkenin her türlü kaynağının (doğal, ekonomik, insan vb) nasıl kullanılacağını ve kimler ile yetki paylaşımının yapılacağını planlayan ve uygulayan; bunu yapacakları da yurttaşların özgür iradeleri ile seçim yoluyla belirlediği ve yetkilendirdiği yönetim yönetim şekli olarak tanımlanır.

--Peki bu kadar şey bilinirken neden, neden bir ortak noktada buluşulamıyor, üretilemiyor ve yönetilemiyor.

--Çelişkiler yumağı olduk.

--Cuma Namazına gidilir, Hoca vaazında çıkışta "bağış" yapılmasını ister, iyi günlerinde yol su için, kötü günlerinde de doktor ilaç için vergi veren yurttaşlardan, neden İBAN ile bağış/para istenir ki?

--"Çanakkale Geçilmez" diyerek, yedi düvele karşı binlerce canımızı feda/şehit ettiğimiz toprakları, ormanları, denizleri, limanları hangi akıl ile bu geçemeyenlere peşkeş çeker olduk?

--İktidar ülkeyi yirmi yıla yakın yönetiyor, halk da bundan ekseriyetle rahatsız, huzursuz iken, yinede muhalefetin güven vermemesi yüzünden, "elim kırılsın" deyip, deyip; yine şikayet iktidarı seçiyor ise burada ya bir sendrom vardır ya da bir düşüncesizlik.

--Yönetim bir ekip işidir. "Ekip" de, öyle ordan iki "akademisyen", buradan üç "hoca", dörtte seçilmiş, geçilmiş alayım ile; bir gün söylediğimiz bir sonraya uymasa da, nasıl olsa, balık hafızalı halka yuttururum ile nereye kadar?

--İktidar, her türlü yetkiyi ve olanağı eline almış gidiyor. Muhalefette ise, seçilmişlerin keyfi yerinde, yerel yönetimlerde de temsilcilikler açılmış, şirketler çalışıyor.

--Herkes şikayetçi, herkes her şeyi biliyor. Ama sonuç. Kocaman bir hiç. Bunu çok sıradan şeyler ile açıklamak olası değildir.

--İşte bu yüzden sevilier cehalet. İşte bu yüzden sessizlik herkesin hoşuna gider.

--Allah aşkına kaç kişi düşünmüştür, şu BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ olaylarını.

--Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 13’üncü maddesi ve 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 2’nci, 3’üncü ve 7’nci maddeleri gereğince 5 üniversiteye:

--Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Melih Bulu,

Beykoz Üniversitesi Rektörlüğü’ne Mehmet Durman,

Pamukkale Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Ahmet Kutluhan, Antalya Bilim Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. İsmail Yüksek ve Çağ Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Ünal Ay'ı atamıştır.

--Her ne hikmetse, sadece Ülkenin Uluslararası saygınlığı ilk sıralarda olan ve Üniversite giriş sınavında ilk bin arasına giren öğrencilerin üniversitesi olan Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci ve Hocaları, seçimsiz ve dışarıdan atandığı için, bu olaya karşı çıkmışlardır.

--Bunları görünce,"Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum" diyen, YÖK denetleme Kurulu Üyesi, Rektör Yardımcısı vb ünvanları olan Prof. Dr. Bülent Arı'yı nasıl alkışlamam.

--Şaka bir yana, bu toplum eğitimsiz bırakıldıkça, eğitimlilileri de bilimsellikten uzak eğitildikçe;

--Demokrasiyi seçim, seçimleri de herkesin o günkü çıkarına göre düzenledikce;

--Seçilenler de, bu seçilmişiliğin sorumluluğundan çok nimetlerinden yararlanmayı bir hak ve öncelik saydıkça,

--Ahalide, sorumluluğu bir başkasında arayıp, kendini pürü pak saydıkça, yandı gülüm keten helvası.

--Laf uzar ama uzasın.

--Çocuk babasına "politika"nın ne olduğunu sorar. Adam anlatır ama derdini tam ifade edemez. Sonunda da:

--Bak oğlum, ben eve para getiriyorum, öyleyse ben kapitalistim.

Annen parayı yönetir, öyleyse o hükümettir. Deden de paranın doğru idare edilip edilmediğini denetler, o da sendikadır.

--Hizmetçi, ise işçi sınıfıdır.

--Bizlerin de tek hedefi vardır, senin rahatın ve mutluluğun. Bu durumda da, sen de Halksın; altına hizmetçi tarafından bez tutulmuş yatan ise, küçük kardeşin Gelecektir. Çocuk kafasını sallayarak anladığını ifade eder.

--Ama o da ne, Gece yarısı kardesi altını pisletmiş, ağlamaktadır.

--Ne yapacağını bilemeyen çocuk telaşla, ebeveyinlerinin yatak odasına gider ki, Annesi yalnız ve derin bir şekilde uyumaktadır, ne yapsa da onu uyandıramaz.

--Sonra, Hizmetçinin odasına gider, bakar ki Babası Hizmetçi Kızla sarmaş-dolaş, Dedesi de kapı aralığından onları izlemektedir.

--Herkes öyle meşguldür ki çocuğu bile fark etmezler. Zavallı çocuk yatağına geri döner ve uyumaya çalışır.

--Ertesi sabah baba çocuğa, dün anlattığı politikayı anlayıp, anlamadığı sorar.

-Çocuk, çok derin bir iç çektikten sonra, "Evet" der. Kapitalizm, İşçi Sınıfını kötüye kullanıyor; Sendika bunu seyrediyor; bu arada da Hükümet uyuyor; Gelecek ise bok içinde!..

--Halk ne yapsın?

--Eeee be kardeşim, ben daha ne anlatayım sana!..

Yayın Tarihi
05.02.2021
Bu makale 1121 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!