Aslı da insanlığın dertleri yeni değil.
Var olduğunu günden buyana, dertler, dertleri yaratanlar, yaşatanlar, bunların farkında olmayanlar, umursamayanlar, hatta bunlardan günü birlik yarar sağlayıp ömürlerini yok edenler de az değildir.
Bu bir yaşam biçimi haline gelmişse, bu ancak çıkarı olanların buldukları bir yolla ve bu bozulmadan fayda sağlayanların suskunlukları ile olur, olmuştur.
Bu öğretilmiş bir çaresizlik olduğu kadar, bilinçli bir süreç de olabilir.
Hatta o kadar ki, neyin ne olduğunu sormayan, sorgulamayan milyonlar olabilir. Ta ki bir "aklı evvel" çıkıp da, "ne oluyor?" diyene kadar.
Pır Sultan, Hallacı Mansur, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve niceleri bu "ne oluyor" diyenlerden olup, canlarını feda ettikleri halklarının bile zamanla unutturulmaya çalıştıkları onur abideleridir.
Hatta Anadolu'da şöyle bir dize vardır.
"Ol Mâhîler Ki Deryâ İçredir Deryâyı Bilmezler". (Mahi/balık)
Öykü de ilginçtir, bir gün bir balık düşünür, ya bizim bu içinde yüzdüğümüz, yaşadığımız sıvı nedir, diye.
Etrafına sorar, sorusturur doğru düzgün bir yanıt alamaz.
En sonunda balıkların pirine gidip sormaya karar verir.
Ey Pirim, bizim içinde yaşadığımız bu sıvı, ortam nedir, derler.
Pır, hemen cevap verir.
Ben, bu sıvı/su dışında bir şey görmedim ki, size başka yanıt, bilgi vereyim.
Cumhuriyet, 1920'lerden, 1923'lerden bu yana kendini yaratmaya ve kişilik bulup yaşatmaya çalışmıştır.
Mustafa Kemal Paşa'nın ulusal kurtuluş için verdiği bir ömür, Cumhuriyet ve Demokrasi kültürünün, altyapısının oluşması için, bizlerin de ona ATATÜRK dediği bir süreç vardır.
Bazı şeyler çelişkileri ile birlikte yaşarlar. Bu doğanın diyalektiği gereğidir.
Ama bazı şeyler, çelişkiler vardır ki, bunlara da "uzlaşmaz çelişkiler" denilir, diyalektikte.
Örneğin, istersiniz de hem "milliyetçi ", hem de "ümmetci" olamazsınız. Çünkü, ümmetcilik, milliyet kavramını red eder, kabul etmez.
Milliyetçilik kavramı ise, bir millet kavramı üstüne oturur.
Görenler için komik gelebilir ama biz şimdi, "altı meyhane, üstü şişhane" bir süreç yaşıyoruz.
Bu süreç böyle sürer ise, ümmetcilik, milliyetçiliği kullanarak, kendi yoluna devam edecektir.
Bu o kadar ki, "Demokrasi, Demokrasi" denile denile, demokrasiyi de yok ettiği gibi, süreç içinde "yok" da edecektir.
İşine gelen işine geldiği gibi kullansa, konuşsa da, ortada ATATÜRK ve ATATÜRK İLKELERİ diye bir olay vardır.
Türkiye Cumhuriyeti de bu ilkelerin üzerine kurulmuş ve 80 yıl kazalar, belalar atlatarak 2000'lere kadar gelmiştir.
Nasıl ki, avcı-toplayıcı toplumdan, feodalizme, oradan da kapitalist sistem kadar gelmişsek, 2000'lerden sonra da "yeni milenyum" ile birlikte, kapitalizm kendi yarattığı "Ulus Devletleri", bu kez de, küçük bölgesel devletcikler haline getirip, sömürü düzenini daha kolay sürdürmenin yollarını arayacaktır.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), bu sürecin bir parçası idi.
Şimdi, bütün bunlardan sonra;
Demokrasi, demokratik seçimler diye, bunlardan bihaber kimleti seçeceksiniz, çok merak ediyorum.
Sonra da, "ne oluyor ya!.." diyeceksiniz ha.
Bu ülkenin kuruluş ve kuruluşunda savaş veren ve ülkeye demokrasinin gelmesinde emeği olan İsmet İnönü buna ne derdi, bilir misiniz.
HADİ CANIM SEN DE!..