COVID-19 dünya salgını, alışkanlıklarımız ile birlikte davranışlarımızı da değiştirdi. Artık herşey inceden inceye planlı, proğramlı oldu.
--Geçenlerde, İzmir Büyükşehir Belediyesi önceki Genel Sekreteri, Antalya'nın ilk Köy Enstitülü Öğretmenlerinden A.Necdet HIZIR'ın oğlu, Ersu HIZIR ve Süleymen DEMİREL'in Rahle-i tedrisinden geçmiş, DP Genel Sekreterlerinden Şadan TURHAN ile Söğütözü taraflarında bir bahçe-kafe'de ayakta, sosyal mesafeli ve maskeli çay-kahvemizi içerken, söz döndü dolandı, yakında ki Atatürk Orman Çiftliğine ve Atatürk'e geldi.
--Ne zaman, Ankara'da Atatürk ile ilgili bir şey konuşulsa, sonunda beni üzecek bir şey olur ve kalır.
--Mirasları, Cumhuriyeti, Kurucu değerleri, ilkeleri en önemlisi Devleti? Neresinden tutarsam tutayım, hep bir yerleri ya eksik, ya da yok!..
--Ersu, Babası Necdet Hızır, nam-ı değer HIZIR HOCA'nın, Atatürk'ün Antalya'ya geldiğinde yaşadığı bir anısını anlattı.
--Anı ve söylenenler çok hoştu ama, benim huzursuz yanım bir şerleri karıştırdı, araştırdı ve yine rahatsız, huzursuz ve mutsuz olacak bir şeyler buldu.
--Bilindiği gibi Mustafa Kemal Atatürk, 1930 yılının ilk aylarında, İzmirdedir.
--Ülkede uygulanan devrimlerin, yeni Cumhuriyetin halk katında karşılığı nedir; memnunlar mı, şikayetleri ve eksikleri var mıdır diye yurdun dört bir yerinde inceleme gezilerinde bulunmak istemektedir.
--İzmirden tren ile Aydın'a, oradan da kara yolu ile Denizli, Isparta ve Burdur üzerinden Antalya'ya gidecektir.
--Burdur üzerinden Antalya'ya gelirken, 1990'lı yıllarda bile dolana dolana, bazı yerlerinde iki aracın zor geçtiği "Çubuk Bel"nin 1930'larını, düşünmek bile istemem.
--Her ne kadar o türküyü derleyen Cevat Uyanık, Atatürk'ün Antalya'ya geldiği 1930 yılında 5-6 yaşlarında bir çocuktur ama; türküyü yakan Serikli Şevket Yanıkoğlu'nun, yangın olduğu Akkız'a yaktığı o türkü, belkide Atatürk geçerken bile kulağına:
--"Çekemedim akça kızın göçünü/ Sırma saçlar bırak dövsün döşünü/ Gülüver de görem mercan dişi
Yol ver bana Çubuk Beli geçeyim
Yaylaların yeli soğuk esmez mi/ Sevdiğimde rüyalara girmez mi/ Girmesen de gönül sana küsmez mi
Yol ver bana Çubuk Beli geçeyim" diye olmasa da,
--GEÇ ATAM GEÇ diye diye yanık yanık yel olup, fısıldanmıştır.
--Atatürk 6 Mart 1930'da akşamüstü zor ve yorucu bir yolculuktan sonra, halkın coşkulu bekleyişi arasında Antalya'ya ulaşır.
--Karaalioğlu Parkından Liman tarafına giden yol üstünde ki; sanki memlekette tüm imar sorunları halledildi de, tek Atatürk'ün konakladığı evin imarına kaldı ve ev imar gerekçesi ile yol geçecek diye yıkılan Konakta kalır.
--Burada bir başka anıya, Dr Kadri Yakut'un Babasının, Atatürk'ün uyuduğu italyan Karyolanın öyküsüne girmeyeyim.
--Antalya'da 7 Mart günü hava çok güzel ve güneşlidir. Atatürk büyük bir keyif ile kaldığı konaktan çıkar ve Tophaneya giden sahil yolundan Buz Fabrikasını ziyarete gider.
--Yol üstünde Antalyalılar köyden, kentten herkes ordadır, Atalarını görmek için heyecan içindedirler. Atatürk, çoluk çocuk herkesle birlikte, Miradorun(Gözetleme kulesi) üstünde topraklara basa basa bir dişi Hurma ağacına yaslanır.
--Derin bir nefes alır ve Çocuk Necdet Hızır'ların da olduğu kalabalığa:
--"Ayaklarımın altında toprak, gökyüzünde masmavi gökyüzü, sırtımı hurma ağacına dayamışım. Karşımda Akdeniz, Karlı Toroslar, Beydağları ve Güzel Antalya" mealinde sözlerden sonra:
--“Hiç şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel yeridir” der. (Burada bir not. Bu sözün bir çok yerde farklı olarak söylediğini okudum. Ancak ben A.Necdet Hızır Öğretmenin, oğlu Ersu'ya anlattığı öyküden dinledim ve yazdım. Tarihi bir belge, kanıt değildir. Ancak kaynak, güvenilirdir).
--Evet, mutlaka Antalya, Atamızın dediği gibi, "Dünyanın en güzel yeridir”. Ama dağları, ormanları mermer, maden, ovaları beton yığınları, akarsuları, dereleri, çayları da HES'leyerek, toslayarak yok olma yolunda.
--Gel de Bağımsızlık marşımızın şairi, Mehmet Akif'i anmadan geçmiyeyim.:
--""Sahipsiz olan vatanın batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır."