Eskiden bazı gün görmüşleri dinlerken, "acaba abartıyor mı" diye düşünürdüm. Çok şeyleri yaşayıp görünce, ne demek istediklerini şimdi daha iyi anlıyorum.
Hele hele bir de Can Yücel'in iki kelamı var ki, gel "es geç"!..
"Onca yaşadıklarıma, acı çektiklerime değil de, hak etmedikleri halde, başımın üstünde taşıdıklarıma yanarım" dediği, gel de şimdi bu söze, söyleyene yanma, söyletenlere de, gerisini siz de bilirsiniz!..
Bir de Ninelerimin söylediği bir söz aklıma geldi.
Bunu niçin söylemişlerdi anımsamıyorum ama, söz aynen bu:
"Elbise yürümeyi, para konuşmayı öğretir".
Bir de hak edilmemişlikler var ki, neresinden tutsan elinde kalıyor. Birini "beğ" yapıyorlar. O da etrafında ne var ise, torbasına doldurup yola devam ediyor. Kimdir, nedir, ne işe yarar kimsenin umurunda değil, bazı yerler de bu böyle yaşanır olmuş.
Siyasette, özel ya da toplumsal yaşamda hesap verilemez olmak, sorumluluk duygusunu da yitirtiyor insanlarda.
Bütün bunlar, atı bedava bulmuş, rahvan gidenler için. Nasıl olsa, "ekmek elden, su gölden". Tükeninceye kadar git; ye, iç.
"Ya sonra" diye bir düşünen ya da hesap yapan olur mu, kim bilir.
Öğrencilik yıllarında sol siyaset ve literatürünü hatim ediyorum, ne, nedir diye soruyor ve araştırıyoruz.
"Oligarşi" diye bir şeyden söz ediliyor. Tümcenin içinde ne olduğunu anlıyorum ama, yine de bu nedir diye kitaplara baktım.
Oooo, Oligarşi ne değilmiş ki!..
Meğer "Oligarşi, küçük ve ayrıcalıklı bir grubun iktidarda olduğu yönetim şekli". imiş.
Yani biz "demokrasi, demokrasi" diye bir yerlerimizi yırtarken, meğer iktidarları ellerimiz ile birlerinin ellerine teslim edip, birer "demokrasi tetikçisi" olmuşuz da, haberimiz yokmuş.
Buyrun burdan yakın!..
Son zamanlarda Ukrayna-Rusya arasında yaşanan savaşta pek kullanılan bir kesim var, "Rus Oligarklar" diye.
1917'de Devrim ile kurulan "Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği", birden 25 Aralık 1991'de Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov'un istifa etmesinin ardından tarumar oldu gitti.
Sanki herkes bir şeyler bekliyormuş gibi, bir 26 Aralık 1991'de dağılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin ardından birer ikişer "cumhuriyet" ve "devletler ortaya çıktı.
Bugünden anlıyoruz ki, 80 yıl, onca sıkıntı, acı çekip, emek harcayan milyonların emekleri bir gecede savrulup gitmiş.
Peki onca para, mal, mülk, top, tüfek nerede?
Anadolu'da pazarlarda "kelepir mallara", "batan geminin malları bunlar, abiler, ablalar" diye bağırırlar. Meğer, kapanın elinde kalmış.
Yukarıda dedik ya, "para konuşma öğretir" diye, bunlarda öğrendikleri konuşmalar ile, halka kendilerini bir beğendirmişler, bir beğendirmişler ki, sormayın gitsin.
Bizde ki, "kıroyum ama, para bende" modunda bir şey!...
Unutmuştuk ama, bu iki devletin arasında yaşanan kapışmadan sonra, "yangından mal kaçırmak isteyen" Avrupalı devletler ve ABD, bana unuttuğum bir sözcüğü daha anımsattı. Oligarşi.
Demokrasinin adamına "demokrat" denildiğine göre, Oligarşinin adamına ne denilir ki, elbette ki OLİGARK!.." Buyrun burdan yakın.
Haberler şöyleydi. "Rus oligarklar panikte!" neden mi? "Rusya'nın en zengin insanlarının, yatlarına, villalarına, jetlerine ve banka hesaplarına Batılı Hükümetler el koymaya başladılar."
Bir daha kitap karıştırınca, "oligark"ın da ne olduğu anlıyoruz.
Meğer, Oligarşinin üyesi ya da destekçisi olan kişi ya da gruplara "OLİGARK" denilirmiş.
İşte burada da, "alafranga" ve "alaturka"lık devreye giriyor ve Rusya'da "oligark" denilen amcalara, meğer bizde de "beşli çete" denmesin mi?
Bir başka şey daha, Demokrasi ile yönetilen ülkelerde, iktidar ya da muhalefette demokrasiyi savunanlara "demokrat" denildiğine göre, ya bizde ne deniliyor ki.
Yerel ya da genel iktidarda, yönetimde olmak bir yan, taraf olduğuna göre, sakın bizde de "YANDAŞ" deniliyor olmasın.
Gel de Demirel'in kemiklerini sızlatma. O gün için sözcüğü kullandığı kişiler için doğru ya da yanlışlığı bir yana, söz çok güzeldir. "İki koyunu güdememe".
Evet, ömründe iki koyunu güdememiş olanlara, yönetimler vermek de ne ola ki. Anadolu'da bu ne derler ki?
"Acemi Nalbant, gavur eşeğinde öğrenir".
Kocaman bir Cumhuriyet birikimleri savruldu, görmezlikten, duymazlıktan geldik. İktidarı da muhalefeti de alkışladık. "Bal tutan, parmağını yalar", "Devletin malı deniz, yemeyen domuz" deyip, "komşuda pişer, bize de düşer" diye bön bön bakıştık.
Şimdi de, asgari ücret ile geçinilir mi, geçinilmez mi? Emekli maaşları yeter mi, yetmez mi? Kazık Yemiş Deve (KDV) çöksün mü, "ıhsın mı" diye savrulup duruyoruz.
Bu aralar, azıcık oturup her yerde fotoğraf çektirip, poz verenlere, "dünden bu yana neredeydiniz" deseniz mi ki?
İktidar da, muhalefet de cambaza baktırmaya devam ediyor. Hepimiz bunu ne zaman mı anlarız; sadece şimdi, değil.
"Atı alan, Üsküdar'ı geçtiği zaman".
O zaman da, erken mi, geç mi olur, ona siz karar verin
"Çok mal, haramsız, çok laf da, yalansız olmazmış!.."
Neme gerek kısa keseyim de, "Aydın havası olsun!..."