ANKARA'DAN

Canlar; çanlar kimin için çalıyor?

Her gün bir KADIN CİNAYETİ. Sebep o ya da da bu; Suçlu, ölen ya da öldüren ne fark ediyor ki, her gün bu topraklardan bir KADIN, bir ÇOCUK tacize, tecavüze uğrayıp öldürülmüyor mu? Evet.

Eeee o zaman biz, neden ölen ya öldürenin haklılığını ya da haksızlığını tartışırken, neden "bu toplum CİNNET GEÇİRİYOR?" demiyoruz. Neredeyse her kuytu köşede bir kadın ya da çocuk taciz ediliyor ve tecavüz edilip öldürülüyor ise, neden sorgulamıyoruz ki?

Biz, o çukurlara cenazeleri mi gömüyoruz, yoksa kendimizden bile bile sakladığımız utancımızı mı gömüyoruz, diri diri.

O kadar üniversite ne işe yarar, o kadar akademisyen neden bunu sosyolojik boyutları araştırıp, topluma eğitici programlar uygulamaz. Gençlere, bu konuda toplumsal eğitimler vermezler.

Ortaokul ve liselerde "zorunlu din dersleri" ne işe yarıyor. Din, örtü ve uydurulmuş ahlak ile sınırlı ve zorunlu yapıldığından bu yana, her şey daha da çığırından çıktı.

Bakın ateistinden, deistine kadar toplumun yarısı dininden soğudu. Camilere insanlar gitmiyor, gidenlerde kulaklarını tıkıyor, konuşanlar, vaaz verenler, dinleyenlerden daha sıradan.

Televizyonların "din ve ahlak" ile ilgili programlarına bakın, sorulan soruların ve verilen yanıtların kutsal kitap ve inancın kutsallarının önerileri ile nerdeyse ilgisi yok. Sorunların da, "danışanların" da, yanıtlayanların da sanki tek dertleri belden aşağı.

Kadın ve çocuk cinayetlerinin altında yatan bu cinsel özendiricilik, yaşamın gerçeği ile uyuşmayan bu cinsel tavsiyeler ve vaazlar sorgulanmalıdır. Her gün ülkenin her yerinde, toplumun her kesiminde sorulan bu soruların birer örneğinin yaşanıyor olması rastlantı mı?

Gelinen nokta, "ya benimsin, ya kara toprağın". Daha nereye varacak bu işin sonu. Daha ötesi yok ki.

Babasının çiftliğinde, anasını kucağında yaşayanlara, çalışanlara sözüm yok. Ama bu devletin sağladığı olanaklar ile çalışan, o şartlarda yaşayan herkesin yaptığı işin ötesinde bir de toplumsal bir görevi vardır, bu konulara da, duyarlı olmak zorundadırlar.

Bu toplumda yaşayan insanların vergileri ile maaş alıp, bir şekilde sağlanan torpiller ile iş bulup öyle "ekmek elden , su gölden" yaşamak yok. Herkes, yaşanan duruma göre bir sorumluluk üstlenmek zorundadır. Bu işin hamaset tarafı tükenmiştir.

Bazılarının ayrıcalığı, evinden ya da sokağından bir acının çıkmaması ise bu bir şans, o şartlarda bir ayrıcalık olabilir ama bu bir yaşam biçimi olamaz. Güneş, her sabah doğarken herkese eşitmiş gibi doğsa da, bazılarının şanssızlığı evlerinin penceresinin olmamasındandır.

Tarihin sayfalarında insanlığın yaşadığı zaman ve dönemler vardır. İşte bizler de şansı ya da şanssızlığı da bu ikinci milenyumun, ilk çeyreğine denk gelen günlerde yaşamış olmamızdandır.

Tarihin sayfaları savaşlar, salgınlar, açlıklar, göçler gibi felaketler ile doludur. Bilinen her iki dünya savaşı sırasında da, birileri ölürken, mutlaka birileri de bir kuytu bir sahilin kumsalında güneşlemiş ve engin mavi sularında yüzmüştür.

O yüzden dünyanda çelişkilerin sonu gelmez. Hele bu yaşanan çelişkilerin kaynağı bu ekonomik sistemler iken.

Elbette ki dünyada yaşanan sağlık ve ekonomik krizler tüm ülkeleri ve insanlığı etkiliyor. Ama bazıları ölümle pençeleşirken, bazıları da sevgililerine gül vermeyi ihmal etmiyordur. Kişiler için yaşam bu ama, herkese ortalama bir yaşam seviyesi sunmak da devletlerin görevidir.

Siz bu devletin sunması gerekenleri, devletin sağladığı olanaklar ile yapan kişiler ve vakıflar gibi yerlerden alıp, bir de kendi paranızla açlığınızın sebebi olan yapılara bir de "şükür" ediyorsanız, söz bitmiştir

Amerikalı ünlü romancı, öykü yazarı Ernest Hemingway İspanya İç Savaşı’nda, faşizme karşı verilen mücadeleyi ve savaşın anlamsızlığını anlattığı ünlü yapıtı "ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR"un önsözünde, şair John Donne’den bir alıntıyla şöyle der;

“Bir ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta; bir toprak tanesini alıp götürse deniz, küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin bir yurtluğunmuş gibi, ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım;

işte bundandır ki çanlar kimin için çalıyor diye sorma;

çanlar senin için çalıyor.”

Belki farkında değilsinizdir ama, yurttaş olarak, siyasiler olarak, yöneticiler olarak; hatta bu yazımı "pek siyasi" bulacaklar, ne derseniz deyin umurumda değil de, işin kötüsü ÇANLAR SİZİN İÇİN DE ÇALIYOR!.. da görmemezlikten, duymamazlıktan geliyorsunuz.

Yayın Tarihi
17.02.2022
Bu makale 965 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!