Önceleri her şeyi çok sıradanmış gibi yaşarız. Gün olur bir de bakarsınız ki, yaşanan sıradan bir öykü değil, meğer destanın bir parçası olmuşsunuz.
Belki de yaşam senfoninizin içinde, tesadüflerin konçertosunu çok sonraları izlerken fark edersiniz.
Meğer benim yaşam konçertom da, biraz da tesadüflerin art arda dizilmesi imiş.
Torosların tepesinde bir ovaya, bağdaş kurmuş bir köyde doğmuştum. Ekmek elden, su Söğüt Gölünden idi. Gencer yaylasından, Gürleyik'ten gürül gürül akanları saymazsak.
"Eee artık Üniversiteye git artık" dediklerinde pek bir şey anlamasam da; Üniversite bittiğinde, Ankara'da kalmam gerekince, Antalya'da görüştüğüm hocam Prof Dr Metin Gürkanlar "SBF Dekanı Prof Dr Cevat GERAY'a selamlarını söyleyip, bana yardımcı olacağını söylemişti.
Cevat Hoca da benim ile ilgilendi ama o zamanlar yapılacak pek de bir şey yoktu.
Aradan yıllar geçmiş ben, bazen ayrılan, bazen de birleşen bir Bakanlıkta çalışmaya başlamıştım.
Yine başka bir Hocam'ın (Prof Dr Emel Doğramacı) referansı ve Bakanımız Mesut Yılmaz'ın imzası ile o görevime atanmıştım.
Ne acıdır ki, o kadar bürokratik yaşamımda, sol ve sosyal demokrat olmama karşın, sol ve sosyal demokrat bir bakan döneminde sağcılar diledikleri kadrolara atamaları yapılırken ben hep bir köşede işimi yapardım.
Belki de, sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanlığı döneminde Cumhurbaşkanlığına atanmam bu süreçlerin bir sonucu idi.
Üniversitede öğrenci temsilcisi adayı yapıldığımda, arkadaşları arasında "fıstıkcı" olarak bilinen bir öğrenci arkadaşımız da bana solcu diye oy vermişti.
Gel gör ki bu tanıdığımız Bakan olunca, ben ekibince "faşist" olarak yaftalanacaktım.
Bir gün Bakanlıkta sekreterim, "Cevat Geray diye bir hoca geldi, sizinle ile görüşmek istiyor" dediğinde, Kendisini asansör kapısında karşılamamdan rahatsız olmuştu ama içinden de sevindiği, mutlu olduğunu gizleyememişti.
Yaşam ne garip şey diyecek olsam, Ahmet Kaya'nın Annesine yaktığı "ŞAFAK TÜRKÜSÜ" gelir aklıma, "yaşamak ne garip şey Anne" dediği.
Hoca yıllar önce kendisine geldiğimi bilmiyordu ama ilgimden de çok memnun olmuştu.
Üst düzey Bürokrasinin büyük çoğunluğu öğrencisi idi. O ihtişamlı Hoca ile sohbet derinleşiyor ama bir türlü söyleyeceğini söyleyemiyordu.
Çay, kahve derken sonunda onu konuşturmayı başarmış, üzgün bir ses tonu ile.
Bak oğlum, ben buyum, (o zamanlar yeni bir evlilik yapmıştı) ve eşim de çalışmak istiyor ama durumuna göre bir iş bulamıyorum. Bazı Bakanlara söyledim ama henüz bir yanıt gelmedi. Bir yerde, senden bahsettiler, "git senin işini halleder" dediler ve ben de geldim
İnanılmaz bir şeydi. Belki bu yazıyı okuyan bazıları için çok garip gelecek ama bu yazımı okuyacak önceden çalışma arkadaşlarım var, onların bazıları anımsayacaktır.
Koskoca SBF'in Cevat Hocasının böyle bir sorunu ben çözecektim.
Ve çözdüm de. Hocam da çok mutlu olmuştu. İş bittikten sonra, ben de kendisine daha önce Metin Hoca aracılığı ile geldiğimi ve kendisi özel olarak da tanıdığımı anlattım. O zaman yapacak bir şey yoktu diye anlatınca biraz içi burulmuştu ama mutlu olmuştu.
Daha sonra Hocam ile nerede, ne zaman karşılaşsam, onda ki yerim hep çok özel olmuştu.
Cevat Hocam çok özel bir insandı. Eşinin iş durumundan dolayı, sanki bana bir minnet borcu varmış gibi davranırdı. Oysa bu benim o yıllar yaptığım sıradan bir işti.
Biz onun için ne yapsak her zaman biraz eksik olurdu oysa.
Uzun yıllar, sevgili Hocam ile zorunlu karşılaşmalarım dışında, beni görmemesi için çaba harcardım.
Bilmem ki o günler, ona bu konuda "ipe un serenler", bu gün onun için ne muhteşem anılar anlatıyorlardır!..
--Yaşamak, nefes alıp vermek, yemek içmek değil; yaşmak, bu dünyadan göçüp gitsen de, ağırlığın ve saygınlığının dostlarında, sevenlerınde yaşıyor olması olsa gerek.
Öyle değil mi sevgili Hocam Prof.Dr Cevat Geray, huzur içinde uyu, Sevgili hocam Prof Dr Metin Gürkanlar, size de sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum.