Yıllar önce izlemiştim o filmi: "Aşk Tesadüfleri Sever" diye. Bir güz günüdür, aynı hastanede bir kız, bir erkek bebek dünyaya gelir. Ankara o yıllar ne ki, herkes bir şekilde herkes ile karşılaşır. Filmdeki kadın ve erkek de Ankara'da bir çok kere karşılaşırlar ama, tesadüfleri seven "aşk" karşılaşması İstanbul'da olur ve öyküye ismini verir. "Aşk, Tesadüfleri sever!.."
--Hep anlatırım şu Bürokrasi maceramı ya, bugün bir kez daha çok sevdim. İyi ki Bürokrat olmuşum dedim, kendi kendime.
--Öğleden sonra ardı ardına düşmeye başladı, YILDIZ KENTER'İ kaybettik haberleri. Hoş beklemediğim bir şey değil idi ama, yine de insan kabullenmek istemiyor.
--Yıllar önce idi. Çalıştığım Bakanlıkda, Kültür ve Sanat ile ilgili bazı projelere destek veriliyor, teşvik ediliyordu. Hatta, yurt dışı tanıtımlara bile gönderiliyorlardı, tiyatro grupları, sanatçılar.
--Çalışır iken çok özel durumlar dışında kapım hep açık olurdu. Hafta ortası bir gün, koridordan odamı soran tanıdık bir ses geliyordu. Bir çok tiyatro, sinema ve ses sanatçısı ile görevimiz gereği ilişkilerimiz olurdu ama bu ses bir başkaydı.
--Seslerinden tanıdım; gelenler YILDIZ KENTER ve hem eşi hem de tiyatro partneri ŞÜKRAN GÜNGÖR idi. Gençlik bu ya, "ağır abi," rölünde, sekreterim sevgili Derya'nın sevinçten ağzı kulaklarında konukları bana getirmesini bekledim.
--Bir etkinlikleri için ne yapılabileceğini öğrenmek istiyorlardı. Hem konuştuk, hem kahvelerimiz içtik, hem de, İstanbul'da ki Bakanlık yeri için yasal işlemler için neler yapmaları gerektiğini konuştuk.
--Aslında o kadar alçak gönüllü idiler ki, bu yapılanları, Bakanımızı arayarak da yapabilirlerdi.
--Bir şekilde tanışıklık olmuş, benim ile ilgili olsa da, olmasa da başka tanıdıklarını da arıyorlardır ama, özellikle Eşi Şükran Güngör, bir şey sormak istediğinde beni arar bilgi alırdı.
--Bu günkü Lütfü Kırdar Uluslararası Kongre Merkezi, O sıralar LÜTFÜ KIRDAR SPOR MERKEZİ olarak kullanılmakta, HABİTAT II için de KONGRE MERKEZİ OLMASI için görüşmeler yapılmaktayız.
--İstanbul'a geldiğimden haberleri olduğundan, bir akşam üzeri çay-kahve içmek üzere beni aldılar ve Topkapı Sarayı İçindeki Boğaza nazır yere götürdüler.
--O zamanlar Ankara Bayındır sokakta bir karadeniz lokantası vardı, orada başlattığmız sonbet, bu kez İstanbul'da açıldı, sanattan siyaset kadar her yeri dolaştık durduk.
--Nereden geldi ise, tanışmalarına ve evliliklerine sıra geldi. Gülerek anlattılar.
--Muhsin Ertuğrul her ikisini de aynı oyunda rol verir. Önce oyun olarak başlayan aşk gerçeğe dönüşür.
--Yıl 1964'dür, her ikisi de biri birlerini severler ama, aileleri bu evliliğe karşı çıkarlar. Yıldız Hanım'ın Babası, Lozan Konferansı'nda İsmet İnönü'nün Özel Kalem Müdürü olarak görev yapmış, Dışişleri'nde başarılı bir diplomattı.
--"KENTMEN" soyadı da oradan gelmekteydi. "KENT SOYLU" demekti, Kentmendi çünkü.
--Asil bir ailenin Kızı YILDIZ ile Çine'li orta halli bir ailenin oğlu ŞÜKRAN, birlikte PEMBE KADINLAR oyununda birlikte oynayacaklardır. Özel yaşamlarında ise, her ikisi de evlenmeyi kafalarına koyduklarından, oyun bitiminde bir yakınlarının evinde NİKAH KIYARLAR, ama nikahtan sonra aileleri anlamsın diye de her ikisi de evlerine gider.
--O gün bu öyküyü bana gülerek anlattılar. Bana da çok enteresan gelmişti.
--Bu öyküyü, 2002 yılının bir Eylül günü Şükran Güngör öldüğünde, o zaman sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer'in başsağlığı telgrafı gönderdiğinde anımsamıştım.
--Bir de bugün. Ne ilginç.
--Yalnız aşk değil, yaşam da tesadüfleri seviyormuş.
--Tesadüfen başlanılan bir Bürokrasi macerası, sonra Yıldız Kenter'ler, daha nice güzel anılar, anılar.
--KENT SOYLU, Müşfik Kenter'in de kardeşi olan YILDIZ KENTER, toprağın bol, ışıklar içinde yıldızlar yoldaşın olsun.
--Sanat severlerin, camianın, ilgilenen herkesin başı sağ olsun. Yeri doldurulamayacak bir acı. Ama yaşam da bu. Her gece YILDIZLAR KAYAR gökyüzünde. Bu kez de Kenter Yıldız kaydı gözlerimizin önünde.