ANKARA'DAN

Beş Duyu Ne

BEŞ DUYU NE İŞE YARAMAZ

Diye gir konuya, aklına da şu bizim Aysel'in (Gürel) dizeleri gelsin. "Bu dünya ne sana, ne de bana kalmaz/ Sultan Süleyman'a kalmadı dünya/ Böyle hiçbir kitap yazmaz!.." derken, haydi şimdi gel de çık işin içinden çıkabilirsen!..

--Hegel'in Almancada “zeitgeist” sözcüğüne dayandırdığı ZAMANIN RUHUna değinmeden geç bakalım, geçebilirsen.

--Olağan şartlarda insanoğlu yaratılışı/varoluşu/evimi gereği, yaşadığı zaman ve döneme uygun yaşamış, düşünmüş, üretmiş, savaşmış ve sonsuzluğa uğurlanmıştır. Ya da Ölmüştür!..

--İlk çağlarında doğanın koynunda yaşarken, karnını doyurmak için gözlerini dört açmak, avını avlamak zorundaydı. Yaşamda kalabilmesi, kendini güvende hissedebilmesi için kendisi gibiler ile ilişki içinde ve birlikte olmak zorunda ve kafasını çalıştırmak zorundaydı. Çünkü, kurtlar sürüler halinde dolaşıyordu.

--Dolayısı ise, tehlikede olmamak için en küçük sesi/şeyi duymak, en küçük şeyi/titreşimi duymak zorundaydı.

--Birden insanoğlu Beş çeşit duyu organına gereksinimi olduğunu hissetti ve bunlarında kendisinde Göz, kulak, burun, dil, deri.olarak bulunduğunu anladı, öğrendi ve kullandı.

--Herkes insanlığın en büyük ilk keşfinin "ateşin icadı, bulunuşu" olduğunu yazar, çizer, söyler ama ben insanın en büyük keşfinin kendini keşfetmesi olduğunu düşünüyorum.

--Neden mi, gayet basit.

--Görmeme gibi bir sorunumuz olmadığı sürece, görmenin sizin önemli bir özelliğiniz olduğunu kaçınız anlıyor ki. O ilk okullarda öğretilenleri de unuttunuz gitti. Öğretmenlerinizin emeklerine yazık.

--Burunuzu bir şeye çarpmadan, onun iyi-kötü-hoş gibi bir koku alma özelliğini fark etmediniz bile. Hele zavallı organın, size temiz ve sağlıklı oksijen sağlayacağım diye yırtındığını anlayamayan kimbilir kaç kişi vardır.

--Deri.

--Amaaannnnn!.., "deri" işte öylesine bir şey.

--Kiminde beyaz, kiminde siyah, kiminde kıllı, kiminde kılsız. Ya da bazı yerler kılı, bazı yerler kılsız, bazı yerler beyaz, pembe vs, vs

--Güneşte yanmadığınız sürece, delikanlı olup kanınız kaynamadığı ya da yaşlanıp bazı yerlerinizdeki derilerin kırış kırış, kat kat olmadığı sürece derinin "hissetmeye, dokunmaya, haz almaya" yaradığı aklınıza bile gelmemiştir. Gelmez de!...

--Anlayacağınız evrende olan her şeyin bir gerekliliği vardır. Ama bunu yerli yerinde ve zamanında kullanmak yada kullanmamak sizlere, insanoğluna kişilere, topluluklara, toplumlara, milletlere ve insan gruplarında kalmıştır.

--İşte bu ayrımların olduğunun farkına ise zaman içinde varıyoruz.

--Alet edevat icat edip, silahlar yaparken savaşlar kazanıyor, kaybediyoruz. Sal ile başlayıp ekmek teknelerinden denize, teknelerine, gemilere, yelkenlilere kadar savrulup gidiyoruz.

--Sonra bir de bakıyoruz ki, zamanı, çağları değiştirmişiz. Bizler değişmişiz. Bunu çok ama çok zaman sonrasında anlıyoruz.

--Düşünsenize, evren, insanoğlu var olduğu günden bu yana hep bir değişim ve dönüşüm, evrim içinde, bunu bile yıllar sonra anlıyoruz. Ya da anlamıyoruz, inkar ediyoruz.

--Allahtan şu COVID-19 denen meret Coronavirus çıktı da, ellerin gavurlarının "mutasyon, mutasyon" dedikleri şeyin "EVRİM" olduğunu anladık da, birilerinin sesi kısıldı, kesildi.

--Demek ki insanoğlu işine gelmedi şeyi, görmüyor, duymuyor, anlamıyor, bilmiyor, hissetmiyor, olmuyor oğlu olmuyor.

--İşte bütün bunlarında bir zaman dilimi içinde olduğunu ve bir gereklilikten kaynaklandığını, biri düşüne düşüne, gözleye gözleye buluyor ve kayda geçiriyor.

--Ve "zamanın ruhu" diye bir şeyin olduğunu fark ediyoruz.

--İnsanoğlu zamanın ruhunun olduğunu dillendirmese de, her zamanın bir ruhunun, özelliğinin olduğunu fark ediyor.

--Kimileri bunun üstünü örterek, kimileri de açarak göstermeye yada göstermemeye çalışsa da, bir gün ortaya çıkıyor.

--Örneğin, yelkenlilerin keşfi ile birden yeni kıtalarda "neler var neler yok, ne alırız ne satarız"ı, bize yeni dünya düzeninin yepyeni bir harikası imiş gibi, "keşifler" diye pazarlasalar da, gerçek farklı.

--Feodalizm kendi egemenliğini krallar, komutanlar ve din adamları aracılığı ile kurarken, birden burjuvazi fırsatını bulup ortaya fırlıyor.

--Yıl, 1789 ve zamanın ruhuna uygun "insan hakları, özgürlük, devrim" gibi sözcükleri ve kavramları insanların dünyasına sokuyor.

--O zaman burjuvazi için bunlar gerekli idi. İnsanlar üretecek, daha çok tüketecek, kazanacak ve harcayacak. Sonuç, hepsi burjuvazi içindi. Fabrikalar, araziler, satış yerleri herşey onlarındı. Dolayısıyla insanlar, çalışacaklar ama onlarla ilgili olacak, insanlar tüketecek, yine onlarla ilgili olacak. Olacak oğlu olacak olacak!..

--Sistem oturdu. "Maymun'da gözünü açmaya başladı". İşte orada durmak gerek. Öyle her şeyi, herkesin bilmesi, görmesi gerekmez. O halde, görmemesi gerekenlerin görmemesi, bilmemesi gerekenlerin bilmemesi, yapıp etmemesi gerekenlerin de yapıp etmemsi gerekecek.

--Eeee hani dün her şey herkese mübah idi.

--Yersen, "dün dündür, bugün de bu gündür!.."

--İşte buna da zamanın ruhu derler.

--Dün görmeniz, bilmeniz, almanız, satmanız, yemeniz, içmeniz vs neler var ise, onlar "dünde kaldı cancağızım". Bugün bilmemen, görmemen, yememen, içmemen ... .... ... gerekliyse, öyle yapman gerekecek.

--Yasssahhh hemşehrimmmm!..

--Şimdi zamanın ruhunu anladınız mı?

--Çok enteresan 2000'li yıllara "milenyum çağı" diye methiye düzenler, dünyanın küçük bir kasaba olduğunu, insanlarında artık bavullarını ellerine aldıkları gibi evlerinden sabah çıkıp, öğleyin milano'da kahve içip, akşam da Paris de Moulin Rouge'da yemek ile güzel kızların şov/gösterilerini izleyecekleri masalını anlatmışlardı.

--Birden ne oldu ise 2019-2020'lerde Dünya ters takla attı, İnsanoğlu evinden kapı dışına çıkamaz, ayağını atamaz oldu.

--Bu kez de, herkesin planı şaştı. Bütün bilinenler tepe taklak oldu. En azından milyarda bir, birleri hariç demek gerek sanırım.

--İşin enteresan tarafı zaman, insanlara insan olduklarını, insanca şeyleri gösterirken, insanların robotlar gibi komutlara uymalarını gülümseyerek izliyor, yapması etmesi gerekenleri yapıp ediyor.

--Ayyy, bilmem nerede deprem olmuşşşş

--Oooo, bilmem nerde bir hastalık çıkmış koşa koşa bize de geliyormuş, kaçınnn!.. Nereye?

--İnsanoğlu, insanlığını anımsayıp, robot olmaktan, kullanılmaktan kurtulmadığı sürece, zamanın ruhu insanların aleyhine işleyecek.

--Ve ilk çağlardan bu yana Olimpos'da Prometheus'un tüm bu acılar karşısında "Zeus tahtından inmedikçe benim/bizim acılarım/ız dinmez" feryatları birilerince duymazlıktan gelinirken,

--Gözler görmeme, kulaklar duymamaya ve bunları koordine eden beyinler de savrulaken,

--ENTERNASYONAL şiiri/marşı " Uyan artık uykudan uyan / Uyan esirler dünyası / Zulme karşı hıncımız volkan / Bu ölüm-dirim kavgası" demeye devam edecektir de, duyan olur mu sizce?

Yayın Tarihi
26.06.2020
Bu makale 753 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!