AĞA PATRON CEO YÖNETİCİ GİBİ YÖNETMEK
Sık sık kullanırız ya, "zamanın ruhu vardır" diye. Burada "ruh sözcüğü "ilke, canlılık, duygu, can anlamındadır).
Yönetmek, bir şeye sahip olmakla başlar.
Yönetmenin başarısı ise, yöneticinin sahip olduğu bilgi birikimi, eğitimi (aile, yaşam ve okul), deneyimi ve felsefi dünya görüşü ile ilgilidir. İşte, başarı da bunlara bağlıdır.
"Ağalık" feodal dönemin bir yönetim anlayışıdır. Anadan, Babadan kalanları gördüğü, bildiği gibi yönetir, kimseye de hesap vermez. Sattığın ürünün parasını da cebine koyar, "har vurup, harman savurur".
Gerçek anlamda "ağalık", kırsal kesimde ve tarım toplumunda olduğundan, durumu idare eder, borç olursa da "seneye" der, geçer.
Günümüz dünyasında bir karşılığı yoktur.
"Patronluğa" gelince; Patronluk, ağalığın kasaba ve şehirde, sahip olunun tarla tokat ile birlikte açılan dükkan ve iş yerinin sahibi olmakla başlar. Bu da feodal kültürden devir alınan ve sanayi toplumu ile modern dünyaya geçiş sağlama döneminin bir sonucudur.
Ağadan farkı, biraz daha hesap, kitap bilir olmasıdır. Gelenek ve göreneklere bağlı olsa da, modern dünyaya yüzü dönüktür. Sorun ise, feodal düşünce tarzından çıkılamamış olmasındandır.
"CEO"ya gelince, artık her şey değişmeye başlar.
Eeeee artık aileler, şirketler ve ülke dünyaya açılmış, çağın bilgi birikimi ve teknolojik olanakları kullanılmaya başlanmıştır.
CEO, ingilizce "Chief Executive Officer", Türkçe "BAŞ YÖNETİCİ" demek olup, şirketin en üst düzey yöneticisi olup, şirketin ya da kuruluşun hissedarlara hesap verir.
Günümüz profesyonel yönetim anlayışı içinde, şirket ve kuruluşların ilgi alanlarına bağlı olarak profesyonel üst düzey yöneticileri vardır.
Bunlar (CEO, CFO, COO, CIO, CTO ve CMO) şirketin stratejilerini kısa ve uzun vadeli olarak değerlendirir, bilgi ve teknolojileri kullanarak kendisine bağlı ekiplere liderlik yaparlar.
Şirket ve kurumun hedeflerin gerçekleşmesi, olan ve çıkabilecek engellerin kaldırılması, ekiplerin motivasyonlarının sağlanması bütçenin yönetilmesi, üst düzey yöneticinin sorumluluğundadır.
Çalışılan kurum ile doğrudan bir sermaye ilişkisi bulunmaz ve şirket ya da kurumun hissedarlarına, dönem sonu hesap verir.
Bütün bunlar ekonomik ve ticari kurum ve organizasyonlar için yapılabilecek yönetici organizasyonları sayılabilir.
Günümüz dünyasına gelince, güvenilir bilginin ve teknolojinin her alanda güncellendiği ve kullanıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Henüz insan unsurunu aşmıyor, "yapay zeka, robot vb" olanak ve süreçleri es geçiyorum.
Yönetim süreci, insanlık tarihi kadar eski olmasına karşın, bilim dalı olarak yaşanan gelişmeler sonucunda 19. yy sonlarına doğru teoriler şeklinde sistemleştirilmeye başlanmış ve bilimsel çabalar sonucunda da, modern yönetim dönemini ve anlayışı başlatmıştır.
Çağdaş yönetim anlayışında, bütün konu ve süreçler tanımlanmıştır. Bilgi sayesinde, her şey kontrol edilebilir, ölçülebilir ve denetlenebilir olmuştur.
Bu yüzden de, YÖNETİM ve YÖNETİCİ kavramları çok farklı bir noktaya gelmiştir.
Arapçadan "idārat" sözcüğü, dilimize döndürme, çevirme, yönetme anlamında geçmiştir.
Sözcüğün kökeninden midir yoksa algılanmasından mıdır bilemem ama genel olarak, idare etmek, "durumu idare et", denildiğinde bir ciddiyet sorunu vardır.
Oysa benzer anlamda kullanıldığı düşünülen "durumu yönet" söyleminde, farklı bir algı vardır. Yönetmek, günümüz çağdaş dünyasının en çok gereksinim duyduğu bir süreç olmuştur.
Bu yüzden ister aile şirketi, dükkanı, ister bir dernek, parti ve sosyal organizasyon, isterse de devlet yönetimi olsun, çağın gereklerine uygun olmalıdır.
Burada sorun ise, öncelik sorunudur.
Elbette ki yöneticinin görevi, temsil ettiği kişi, kurum, ülke genelinde siyasi parti ise kesimler ve sınıf olmalıdır.
Yöneticinin, yönettiği kurumun amacını ve kendisinin hangi gerekçe ile orada olduğunun bilincinde olmaması ya da önemsememsi; halk kesim ve sınıfının da bunun farkında olmaması ve bilmemesi de, sorunların kaynağını teşkil etmektedir.
Yönetimlerde profesyonellik ve deneyim elbette ki çok önemlidir. Bunun kadar önemli olan bir başka şey ise, yöneten ve yönetilenler arasında da bir amaç, ilke ve hedef birliğinin olması gerekmektedir.
Her düzey yöneticiler arasında ilkesel bir uyum ve anlayışın olmaması; kurum, kuruluş ve ülke için, istenilen yararı sağlamaz.
Yazımın başında, yaşanan deprem süreci ile ilgili iki olumlu ya da olumsuz iki söz eder, lafı uzatmaz, geçerdim ama artık kişiler olarak da, toplum olarak da, millet ve devlet olarak da neyin ne olduğunun farkına varsak, bilse iyi olacak.
Yoksa, "ağa ile marabanın" öyküsü gibi, her seferinde kendi kendimize sorar dururuz.
"Ağam, biz bu herzeleri neden yedik" diye!..
Karar sizin, seçim sizin de,
bedelini bize de ödetiyorsunuz da, ona canım sıkılıyor!..