Günümüz dünyasında, bayramların belki de en sevdiğim yanı yaşadığın yerin dışında, doğduğun, ailenin, köklerinin olduğu yerlere gidiyor, oraları bir başka gözle görüyor olmana da sağlıyor olması.
Akdeniz'in ve Torosların Beydağları yöresinin enteresan bir yaşam biçimi, gelenek ve görenekleri vardır.
Yazın serin yaylalara, kışın da sıcacık sehilde yaşarsın. Gerçekten gün geçirmez yaşarsın.
Hava temiz, su temiz, toprak temiz, yediğin ve içtiğindeni bırak soluduğun havan bile bir başkadır.
Ekersin, bakarsın, hasatını yapar, "Güz Yiğidi" olur ve yeni sezonu beklersin.
Çok eskilerde her şey daha rahat, güzel ve huzurlu iken gün geçtikçe herşey gibi bu yaşam biçimi de değişiyor ve dönüşüyor.
En kötüsü de bozuluyor.
Hoş eskiden bu yana Anadolu köylüsü ve çiftçisinin iki yakası bir araya gelmemiştir.
O yüzden, köylünün, çiftçinin "karnını yarsan, bir avuç gelecek sene, güz çıkar" derler.
Sonbaharda ekersin, ilkbaharda eksik ve gediklerini tamamlar, yazın da bakar, hasat eder, tüccara, tefeciye satar geçersin.
Bir yıl boyunca alındığının, yediğin, ictiginin bir kısmı borç olur ve "Güz Veresiye" denilen yaşam sürer gider.
Şimdi anlıyorum ki hütün bunların bir anlamı ve tadı varmış.
Bugün her şeyin olduğu gibi bunların da nir tadı, tuzu varmış.
Dün her şeyin " leyli mecca en", bedelsiz olan bu isler, artık paran peşin değil ise, ya alacağın bir şey yok ya da faizini ödersin.
Kırsalda yaşam iyice zorlanmış. Yaşayanların tek kârı, emekleri karşılığı olan bedel olmuş. O da "devede kulak"!..
Yeraltı suları çekiliyor, dün on, onbeş metreden çıkan yeraltı suları bugün yüz, yuzelli metreden çıkıyor.
Toprak kimyasallar ile gittikçe kirleniyor ve çoraklaşıyor. Yurttaşın haberi, bilgisi yok, olanlar ise çaresiz.
Devlet ise vergisini alıp, "kulağının üstüne yatıyor".
Dün, Ulusal Egemenlik Bayramı idi.
Hem Şeker Bayramı, hem de Ulusal Egemenlik Bayramı. Ne güzel rastlantı. Böyle Bir günde gittim doğduğum, büyüdüğüm köyüme.
Ne şeker Bayramı'nın tadı kalmış ne ve 23 Nisan, diye Ulusal Egemenlik Bayramı kutlaması.
Ekonomik koşullar dinî bayramları sıradanlaştırırken, Ulusal Bayramlar ise Siyasal İktidar ve Siyasal İslam tarafından görmezlikten gelinmiş.
Sözüm, dinî bütün inananlara, böyle gider ise ne yaşayacağınız ne de inanacağınız gerçek bir din ne de yaşayacağınız bir islam kalacak.
Milliyetçi olanlara değil değil de, bunun tüccarlarına ve seyircilerine de sözüm;
Ulus/Millet, ulusal bilinç ile olur. Her ne kadar bugünkü "ulusal bilinç" kapitalist dünyanın bir yutturmacası olsa da, bu görmezlikten gelinemez.
O yüzden, bir başka gerekçe ile din, inanç yozlastırılıp yok edilirken, bu yozlaşma sonucu da, Ulus/millet kavramı yozlastırılıp, yok edilmektedir.
Atatürk'ün, Toroslarda gösterdiği o "yörük çadırları" da, köylerin o küçük kırsal yerleşimleri de bir bir yok olmuyor, YOK EDİLİYOR.
Bir seçim döneminde yaşıyoruz.
Herkes aklını başına almazsa, güzel yarınlar yok.
O yüzden, artık köyüme dönüp, "ağa" olmamaya karar verdim.
Oktay Akbal yıllar önce fark etmiş ve "önce ekmekler bozuldu, sonra da herşey" demişti.
Bu bir değişim değil, bu bir yozlaşma.
Ne kötü ve ne acı!..