ANKARA'DAN

Acılara Dayanırız Da Bir De Sosyal Devlet Olsak

ACILARA DAYANIRIZ DA BİR DE SOSYAL DEVLET OLSAK

Her şey yolunda iken, günlük yaşamda, üç tarafı denizlerle çevrili, cennet gibi bir ülkede yaşadığımızı düşünürüz.

Tarihine bakarız, istilalar, göçler, savaşlar ve de depremler.

Binlerce yıllık tarih, uygarlık, kültür, tarihi ve doğal bir miras.

Nereyi kazarsan bir şeyler çıkar yerin altından.

Zenginlik.

Maden ararsan bol. Henüz tüketmedik!..

Orman ararsan, bol imiş, bir zamanlar.

Anadolu'yu dolaşan, tarihi bir kalıntı, harabe ve kültüre dokunmadan, görmeden 50 km'den fazla yol gidemez. Karşısına dikilir yer altında, yer üstünde kocaman kocaman antik yapılar.

7121 sayılı KIYI KANUNU kanunu vardır ve Madde 15 der ki: "(Değişik: 23/1/2008 – 5728/466 md.) Kıyıda ve uygulama imar planı bulunan sahil şeritlerinde duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engelleri oluşturanlara iki bin Türk Lirasından on bin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.

Hadi canım sen de. Yerel yönetimi de, genel yönetimi de görmez, duymaz. Ta ki bir sorun, bir acıya dönüşene kadar.

Doğal ve Tarihi çevrenin hem korunması hem de kollanması için bir çok yasa ve yönetmelik mevcuttur. Kim uygular ki.

Ve nihayet;

170 avukattan suç duyurusu: Müteahhitlerin yurt dışına çıkışları yasaklansın. 11 kentteki barolara bağlı 170 avukat, binlerce kişinin ölümüne neden olan binaların müteahhitleri ile belediye yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu. (Gazete Duvar. 9.2.2023)

Ülkem içinde ki siyasilerin söz ve söylemlerine hiç girmiyorum.

Çünkü bu ülkenin siyasileri için, "dün dündür, bugün bugündür".

Sorun, söylemlerde değil, sorun, konuyla ilgili yasa ve yönetmelikler var mı, buna uyuluyor mu?

Bu durum kaza olana, bela da gelene kadardır.

Kaza olduktan, bela geldikten sonra durum değişir.

Tamam, müteahhit hatalı, teknik elemanlar kusurlu, v.s, v.s.

İyi de burada devletin ve siyasilerin hiç mi suçu yok.

Oh be, ne güzel bütün günahları birilerinin sırtına yükledik.

Hadi canım sen de.

SUÇUN ve GÜNAHIN EN BÜYÜĞÜ SENDE, EY HALKIM!...

Neden mi?.

1924 Anayasası, devleti nasıl tanımlar:

"Madde 2.- (Son Değişiklik : 5/2/1937 - 3115 S. Kanun/md. 1)

Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makkarı Ankara şehridir."

1961 Anayasasına gelince:

"II. Cumhuriyetin Nitelikleri: Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve SOSYAL bir hukuk devletidir."

1982 Anayasası ise, devleti böyle tanımlar.

"II. Cumhuriyetin nitelikleri: Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde,

insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve SOSYAL bir hukuk Devletidir. "

Anayasalarda bir SOSYAL DEVLET olgusu vardır.

Devlet, "Sosyal Devlet" olarak 1923'lerden bu günlere kadar gelebilmiş midir? 2023'ün devleti, bir sosyal devlet midir?

Değil de, bakalım yine de.

Sosyal Devlet nedir:

Sosyal Devlet, ekonomik ve toplumsal yönden yurttaşlarının tümüyle ilgilenen, onların yaşam düzeyi, sosyal güvenliği vb. konularında gereken önlemi alan devlettir.

Bu konunun yorumunu herkesin kendisine bırakıyorum. Çünkü bu konuda "ağzı olan da, klavye tutan da, bilir bilmez konuşuyor". Polemiğe girmek istemiyorum.

Günlük yaşamda, bu deperm günlerini de yaşayıp göreceğiz devlet, Sosyal Devlet midir, yoksa devlet Refah Devleti midir.

Peki refah devleti, ne ola ki:

Refah Devletini, TÜBİTAK Ansiklopedi böyle tanımlıyor.

"Refah devleti, müdahaleci, düzenleyici ve geliri yeniden dağıtıcı bir devlettir. Müdahalecidir, çünkü piyasa başarısızlıkları üzerine harekete geçer ve doğan sorunların giderilmesine yönelik olarak önlemler alır, düzenlemeler yapar. Düzenleyicidir, çünkü iş piyasalarındaki düşük ücretlerin işçileri sefalete düşürmemesi için asgari bir ücret belirler, sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetlerini üstlenir vb. Gelirin yeniden dağıtıcısıdır, çünkü vergi ve diğer politikalar ve transfer harcamalarıyla gelirin paylaşımına müdahalede bulunulmadığında, sınıflar arasında gelir dengesizliklerinin, dolayısıyla huzursuzlukların çıkacağının farkındadır."

Bilmem anlatabildim mi, "sosyal devlet" ile "refah devleti" arasında ki farkı.

Bu kısımı özellikle yazdım ki, deprem süreci içinde yaşanacakların farkındalığı için.

1939 Erzincan Depremi, o gün Sosyal bir Devlet olan TC'nin yaptıklarını;

History Studies Dergisi, (Volume 7, Issue 4, December 2015), Devletin 1939 Erzincan Depreminde ne yaptığını böyle yazar:

"Neredeyse yaşanmaz hale gelen Erzincan şehrinin yeniden inşa edilmesi için çalışmalar başlamış, hükümet mülkiyeti kendisine ait olan arazileri yeni şehrin kurulması amacıyla belediyeye tahsis etmişti. Kızılay Cemiyeti de şehir hayatını düzene koymak, günlük yaşamın devamını sağlamak adına ev, baraka ve dükkân yapmıştı.

Ayrıca şehirde halk tarafından da çeşitli binalar yapılmıştı. Şehirde yaşayanların beslenme ihtiyaçlarını üstlenen Kızılay Cemiyeti felaketzedelere Mayıs 1940 tarihine kadar gıda, giyecek ve temel tüketim maddelerinin dağıtımını yapmıştı."

Gelelim 17 AĞUSTOS 2021 tarihli Mekanda Adalet Derneği'nin, 30 Ekim 2020’de meydana gelen Ege Denizi merkezli İZMİR depremi sonrasında gelişen süreçlere ilişkin değerlendirmesine:

"Proje alanındaki yıkılan binaların, ağır hasarlı olarak yıkılan binaların yapıldıktan sonraki geri ödemesi 7269 sayılı yasa gereği AFAD Kanunu’na tabi olduğu için 2 yıl ödemesiz 18 yıl ödemeli 0 faizli ve Cumhurbaşkanımızın söylemiş olduğu maliyetin yüzde 50’sini ödeyecektik. Ama yanında yıkılan orta hasarlı ve az hasarlı binalar 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası gereği yıkıldığı için bunlar maliyetin hepsini ödeyecekler, 10 yılda ödeyecekler.1500 tane burada yapıldı 2500 tane rezerv alanı denilen ağır hasarlı insanlara yapılan yer var. Toplamda devletimizin yapmış olduğu 4000 tane konut var. Ve bakın çok önemli bu: Bunları tekrar satacak. Ondan sonra geriye kalan 75 bin tane konut kalıyor. Yani 79 bini arızalı bölüm varken 4 bini yapıldı diyelim. 75 bin tane konut kalıyor. Şu anda 75 bin kişi ne yapacağını bilmiyor. 75 kişi derken 75 bin daire ve dükkân sahibi. Bunları aileleri ile çarparsak 300 bin civarında insan mağdur durumda şu an, ne yapacağını bilmiyor."

Ateş düştüğü yeri yakar.

Devlete "refah devleti" gözü ile bakanlar için söyleyecek bir sözüm yok. Herkes, "kaderine katlansın".

Devlete "sosyal devlet" gözü ile bakanlar için ise, devletin kendilerine "sosyal devlet" gibi davranmasını bekliyorlar ise, devleti de, siyaseti de SOSYAL DEVLET olarak yeniden şekillendirmeleri gerekmektedir.

Yoksa, bu toprakların ne acıları biter, ne de yaşayanlarının. OLİMPOS'da, tanrılardan ateşi çalarak insanlığa armağan eden Prometheus gibi acı ve işkenceleri.

Daha ne kadar acı çekeceğiz, birbirimiz için, bilmem ki!..

Yayın Tarihi
10.02.2023
Bu makale 315 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!