Yaklaşık yirmi gündür
ülkem; sokakta tepki gösterileri ile yatıp kalkıyor. Daha ne olacağı da belli
değil. Her ne kadar adına demokratik hak arayışı dense de yine canlar ve mallar
gidiyor.
Bu ülke bu yöntem
tepkilerle çok şeyler kaybetti. Bu gidişle de çok kaybedeceğe benziyor. Bundan yaklaşık iki ay önce yine bu köşemde Hyde Park adlı yazımda; toplumun gazını
almak için her il ve ilçelerimizdeki stadyumlarda insanlarımızın deşarj olmaları için olanak
sağlanmasını önermiştim. İnsanlar buralara gelsin; iftira etmeden, küfür
etmeden, hakaret etmeden içlerindekileri döksün. İstek, öneri ve tepkilerini
sunsun. Bu önerim; ya yetkililerin kulağına ulaşmadı ya da ulaştı; hiç ciddiye
alınmadı.
Siz toplumun gazını bu tür
mekânlarda almaz iseniz; tazyikli su ve biber gazıyla hiç alamazsınız. Yeni
doğmuş bir bebeğin bile gazını almayın bakın başınıza neler gelir. Güzelim
İstanbul kaç gündür bakın ne hallere geldi. Allah esirgesin kuvvetli bir deprem
halinde İstanbul’da çadır kurmağa yer kalmadı. İstanbul; beton yığınlarının
yükseldiği gök delenleri ile değil; doğal yapıları korunmalı ve öyle kalmalıydı.
Ne muhteşem bir şehirmiş ki; kendisine yapılan tüm bu kötülükleri kaldırıyor.
Fakat bu ulu şehir yapılan tüm bu kötülüklerin intikamını bir gün alırsa kimse
şaşırmasın.
Güzelim ahşap konakları
tek, tek yakıldı, yıkıldı ve yerlerine romatizma azdırıcı beton konutlar
konduruldu. Keşke Seksen yıl öncesi vize konsaydı da bu hale gelmeseydi.
Yetmişli yıllarda kuzenimle Şemsi Paşa’da girdiğimiz halk plajında incir
ağaçlarının altında gölgelenir, balık tutar ve O ağaçların incirlerini
toplardık. Üsküdar’daki cumbalı ahşap evlerinde uykunun da sohbetin de tadı bir
başkaydı. Gelmiş geçmiş tüm siyasiler bu tadı kaçırdılar. Taşı toprağı altın
diye İstanbul’u adeta yolgeçen hanına çevirdiler.
Tadımızın
daha da kaçmaması için bu önerimi yineliyorum:
Lütfen toplumun gazını;
belirlenmiş özgürlük parklarında alınız. Alınız ki; ne canlar yansın ne de
camlar kırılsın. İngilizler kadar aklımız yok mu? Neyleyim haftada bir kez
lazım olan stadyumları.
Daha olmadı; bir yolunu
bulup başbakanımızla bu fikrimi paylaşacağım.
Buradan;
*Aydınlarımıza,
*Aydın geçinenlerimize,
*Her konuya maydanoz olan
uzmanlarımıza sesleniyorum; neden yapıcı önerilerde bulunmuyorsunuz? Yoksa
konuya Fransız kalmak işinize mi geliyor?
Hülya Avşar kadar kafanız
basmıyor mu?
Sevgi
ve Saygılarımla