Sürdürülebilir bir turizm için yaşanabilir çevre…

İlk dünya çevre konferansı, Birleşmiş Milletler tarafından Doğal Çevrenin korunması amacıyla, 5-16 Haziran 1972 tarihinde  İsveç'in Stockholm kentinde toplanmış ve Üye ülkeler çevre sorunlarını ele alıp, çevre kirlenmesine karşı ortak çözüm yolları aramışlardır. Bu konferansın başladığı gün olan 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olması kararlaştırılıp, "sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşamanın temel bir insanlık hakkı olduğu" kabul edilmiştir.
Bu nedenledir ki; Her yıl Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerde 5 Haziran, Dünya Çevre Günü olarak değerlendirilmekte ve çeşitli etkinlikler yapılmaktadır.
18. yüzyılda başlayan sanayi devrimi, İnsanoğlunun doğayla olan ilişkilerinde köklü bir değişimi de beraberinde getirmiştir. Sanayileşme-kentleşme süreçlerinin yarattığı yoğunlaşmış çevre kirliliği sorunlarıyla tanımlanabilecek bu ilişki, 20. yüzyıla gelindiğinde ne yazık ki artık küresel ölçekte bir çevresel krize dönüşmüştür.
Sanayileşmeyle birlikte, Dünya'da dev boyutlu üretimler gerçekleşmiş, istihdam olanakları artmış, refah seviyesi yükselmiş ve şehirlere yönelik göçler artmıştır. Bununla birlikte, Sanayileşme ve kentlerdeki nüfus yoğunlukları, çevre sorunlarının artmasına ve çeşitlenmesine sebep olmuştur.
Bu dev boyutlu üretimler aynı zamanda tehlikeli atıklar ortaya çıkarmakta ve yaşam alanlarımız olan hava, su ve toprak; çevreyi tehdit etmektedir. Ayrıca, yakıtlarla ortaya çıkan gazlar, dumanlar, petrol ve ilaç atıkları, plastik ürünler, suni gübreler, çöpler ve spreyler çevre kirlenmesine sebep olan diğer en önemli etmenlerdir.
Karbon salımı, yani karbon tabanlı enerjiye olan bağımlılık nedeniyle, atmosferde biriken gazın sebep olduğu sera etkisinin sebep olduğu olağan olmayan iklim değişiklikleri, ozon tabakasındaki delik, çevre felaketleri ve bunların yeryüzündeki yaşama etkileriyle, Bütün
ülkelerin ortak sorunu haline gelen çevre kirlenmesi, günümüzde insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmış ve  direk veya dolaylı ölümlere sebep olabilmektedir.
Yaşamımızı çevreleyen ortamdaki kirlilik diğer canlıları da etkilemekte ve bu canlıların pek çoğu insanın beslenme zinciri içinde olduğundan sonuç itibariyle insan çevre kirlenmesinden en çok zarar gören canlıların başında gelmektedir. Çevre sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak, doğayı korumak ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak zorundayız.
Teknolojik imkanlarla, insanoğlu doğaya daha fazla müdahaleci olmuş ve yüz yılardır bu doğal alanlara, değerlere yönelik işgal ve tecavüz uygulamaları artarak günümüze gelinmiştir.İlk etapta doğa tahrip edilmiş veya pek çok bitki ve canlı türü geleceğe taşınamamış, yok edilmiştir. Çevre kirlenmesini, insanın doğaya verdiği zarar olarak da
tanımlayabiliriz. Doğanın korunması ve tahribatının engellenmesi zorunludur Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için kirlenmeleri mutlaka önlemek, yeşil alanları çoğaltmak gerekir.
Sulak alanların kuruması yada  tarım arazisi kazanmak amaçlı kurutulması, dev bir çöplüğe dönüşen doğal yaşam alanlarındaki olumsuzluklar insanın yaşamına olumsuz olarak yansımaktadır ve insan sağlığını doğrudan etkilemektedir.
Tarım ilaçlarıyla nesilleri sonlanma aşamasına gelmiş kuşların sayılarının azlığından olsa gerekir ki ; kuşların besini olan keneler bugünlerde pek çok insanın yaşamını karartmaktadır..
Bilinçsizce sağa sola attığımız plastik ürünlerin doğada yüzlerce yıl çürümeden kalabildiğini söylersek, karşı karşıya kaldığımız tehlikenin boyutlarını biraz olsun anlayabiliriz.
Yer yüzündeki genel yaşam dengesini yok sayıp, yaşamda her şeyi sadece insan merkezli düzenlediğimizde aynı zamanda insanı yok ettiğimiz gerçeğini artık herkesin anlaması gerekir. Bazıları hala fark edememiştir.
Endişelenerek gözlemlemekteyim ki; yukarıda söz konusu ettiğim sorunlar yetmezmiş gibi,Uzun zamandır, pek çok yöneticimiz söylem ve resmi uygulamalarında doğa ve çevre zenginliklerinin yağmalanmasını, yok edilmesini, doğanın fütürsuzca kullanımını normalmiş gibi karşılamakta ve yaşadığımız bazı ekonomik sorunlara çözüm olarak göstermektedirler.Doğaya yönelik tahribatların ardından yaşanan felaketlerde ise göz yaşı akıtmaktalar, ne demeli,bilmem ki!
Orman bakanlığı ve diğer yetkililerimizce, Her fırsatta ormanın çocuklarımızın emaneti olduğu, Ülkenin doğal değerlerinin korunmasına yönelik tedbirler alındığı ve ağaçlandırma seferberliği yapıldığı, çevre sorunlarının çözümüne katkıda bulunulması, doğanın korunması ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak zorunluluğu dile getirilmektedir. Olumlu izlenimlerdir.
Diğer yandan, çıkarılan maden yasasıyla neredeyse her yerde binlerce taş ocağı lisansı verilmekte, Adeta  doğal ortamlarda yaşayan canlı doku yok sayılmakta bir anlamda devlet eliyle ortam hazırlanmaktadır.
Bu yetmez gibi, Orman alanlarının turizm amaçlı olarak  tahrip ve yok edilmesine ya göz yumulmakta yada özel yasalarla ''Turizm Teşvik yasası gibi''olanak sağlanmaktadır. Burada bir çelişki yok mudur?
Yoksa birisi bize şaka mı yapmaktadır! Üstelik, Bazı olumsuz uygulamalar turizm adına yapılmaktadır. Turistik cazibenin doğal değerleri korumakla ilişkili olduğu anlayışında
değiller, Anlaşılan. Ancak, Turizm gibi ülkemizin can damarı bir sektörün gelişmesi ve ülkemize yönelik katkısının devamını arzu ediyorsak çevre sorunlarına yönelik daha duyarlı çalışmalar yürütmeliyiz.
Turist rehberleri olarak, Ülkemizin doğal,kültürel, tarihi ve etnoğrafik değerlerinin koruma ve kullanma dengesi, çevre ve sürdürülebilirlik gözeterek  turizm amaçlı değerlendirilmesini doğru bulmaktayız.
Unutmayalım ki, çevre sorunları çözülmeden yarınların kuşaklarına, ne yaşanabilecek bir çevre bırakabiliriz ne de turizmin gelecekte ülkemiz ekonomisine katkı vermesini bekleyebiliriz. Turistler, çevre sorunları nedeniyle sağlık ve hijyen endişelerine kapılarak seyahat tercihlerini geri çekebilmektedirler. Çevre sorunlarını görmezden gelen bir ülkede,
turizmin geleceği olamaz. Çevre sorunlarının olup olmaması, turizm ekonomisi ve seyahat endüstrisinin geleceği açısından hayati önem arz etmektedir. Doğa ve çevre zenginliklerimiz kendi halinde turistik bir çekim merkezleridir ve sadece para kazanılacak bir meta olarak görmek, çağdaş dünyada yerini alması için çabaladığımız, özlemini kurduğumuz
Türkiye'nin arayışları değildir diye düşünmekteyim. Çevre ve orman bakanlığı şüphesiz, takdir edilen, pek çok, özverili çalışmalar yapmaktadır ve  bugüne kadar söz konusu dahi edilmeyen projeler başarıyla tamamlanmıştır.  Ancak. Ülkemizin geleceği adına
onlardan daha fazlasını beklemekteyiz.Talan edilen ve çevresel sorunlar içinde yok olan doğal alanlarımız ve yasalara rağmen doğada yaşam alanı bulamayan canlıların leşlerinin gölgesinde yapılan 5 haziran çevre günü etkinlikleri görsel şenliklerin ötesine anlam taşımaz ve asıl amaca hizmet etmekten uzaktır.
Sadece, yetkililer değil, sıradan vatandaşlar  olarak bizler de çevrenin kirlenmesini önlemek adına çevreyi çerçevelemeden ve doğayı yok etmeden bizlere düşen sorumlulukların gereğini mutlaka yapmalıyız.
Yaşanabilir bir dünya için birlikte çalışalım..!

Yayın Tarihi
08.06.2008
Bu makale 7326 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!