Aşkların ve inançların bezeği: "Diyarbakır"

Sadece günümüzün değil, geçmişin medeniyetlerinin buluşma noktası, tarih öncesiyle başlayan çayönü yerleşmesine kadar uzanan bir miras olan en az 27 medeniyet üzerine kurulmuş şehir...
 
Taş üstüne taş koyarak,varlıklarını taşlara kazıyan betimlemeleriyle, iç dünyalarının derinliğini, renkliliğini ve boyutunu günümüze taşıyan kültürlerin ebrulaştığı çok dilli ve dinli şehrimiz Dıyarbakır, Turizm hedefiyle geleceğini arıyor...
 
7500 yıllık bilinen geçmişinin birikimleriyle, birbirinin ardılı, her yeni gelen toplumun öncekilerle barışık olduğu, adeta kültürlerin birbirlerinin üzerine dantel gibi işlendiği şehir...
 
Sahip olduğu zengin ve renkli birikimiyle, Dıyarbakır'ı turizm'de öne çıkarma isteğinde olan şehir yöneticileri, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi birlikte elele vermişler. 2-3 mayıs 2010 tarihinde bir Turizm Konferansı düzenleyerek, turizmcileri konuk ettiler.
 
Konferans sürecinde katılımcılar olarak, turizm adına, olumlu ve olumsuz görüşlerimizi yerel yöneticilere aktarabilme fırsatımız oldu ...
 
Türkiye'deki kültürü ebru'ya benzeten Cemil İpekçi’nin 'Puşi ve İpek' temalı göz kamaştırıcı defilesi soluk kesiciydi ve bu etkinlik için seçilmiş olan 5.5 kilometrelik Diyarbakır şehir surlarının 82 kulesinden biri olan Keçi Burcu, restore edilen bir tarihi mekanın turizm amaçlı, akılcı kullanımına güzel bir örnek olmuş.
 
Çin settini görmemiş olabilirsiniz, ama muhteşem ihtişamıyla Dıyarbakır surlarından ünü sınırları aşmış karpuzların yetiştirilidiği hevsel bahçeleri ve gazi köşkünün manzarası kaçırılmamalı...
 
İpek ve Ticari yolların keşişme kavşağı olması nedeniyle, bir çok kervansarayları ve hanları olan şehrimiz'de restore edilerek, başarılı çalışmayla sosyal hayata kazandırılmış Hasan paşa hanında alacağınız görkemli bir kahvaltıyla güne başlangıç yapılabilirsiniz...
 
Tarihi ve mimari özellikleri ile etkileyici olan camileri (Ulu, Behram Paşa, Şeyh Mutahhar ( Dört Ayaklı Minare ), Nebi ve Safa Cami) ve Kiliseleri (Mart Thoma, Mart Pityon, Meryem Ana, Saint Georgi ve Kırklar Kilisesi) , şehirdeki bazı inanç merkezleridir.
 
Yöresel mimarinin güzel bir örneği diyebileceğimiz bazalt taşlardan yapılmış, geçmişin sırlarını bizlere taşıyan ziya gökalp ve cahit sıtkı tarancı müze evleri şehre özel anlam kazandırmaktadır. Yerel kültürel çeşitliliğe, ''Deng Bej(Türkü Evi)"deki müzikal dinletinin olumlu katkısı inkar edilemez.
 
Zaman zaman söze başlarken Türkiye'nin sınırları Misâk-ı Millî kararlarıyla tesbit edilmiştir deriz. Şair Ahmet Kutsi Tecer şiir dizelerin'de '' Orada bir köy var, uzakta, gezmesek de, tozmasak da,O köy bizim köyümüzdür. demiş, demesine  ama, hiç bir ilişki içinde olunmadan, bir mekanın mülkiyetine sahiplenmenin tuhaflığı ortada değil mi !
 
Bugüne kadar, Türkiye'de gidip, görmediğiniz başka yerler varsa ve özellinde, Dıyarbakır 'a henüz konuk olmadıysanız, biliniz ki; yöre insanları'nın dostluk ve kardeşlik sıcaklığındaki konukseverliği sizleri beklemektedir, bizlere bunları yeterince yaşattılar...
 
Hemen, kıskanmayınız, lütfen, daha fazla geç kalmadan yola koyulun, göreceksiniz ki, pişman olmayacaksınız...
 
Temmuz -Ağustos aylarında bölgenin ikliminin bunaltıcılığında, Batman çayı üzerindeki 12.yy Artukoğullarından kalma Malabadi köprüsü'nün yanıbaşında nefeslenip, 11.yy Mervaniler döneminde, Kesme bazalt taştan10 gözlü inşa edilen köprü üzerinden, Yerel geleneklere göre, Cennet'e doğru akıp gittiğine inanılan Dicle sularına gerçekleşmesi istenen  mesajlarını yazıp, salan gençler arasına karışalım, ne dersiniz !
 
Ülkemizin tarihsel geçmişini, taşıdığı soyut veya somut kültürel ve doğal değerleri bilme durumunda olan biz Turist rehberleri, bir yere gitmeden, görmeden, gezip tozmadan o yörenin lezzettlerini tadmadan, o yöre ve insanını bildim, demenin olası olmadığını çok iyi biliriz, bunun ötesi boş laftır...
 
Aşkların ve İnançların taşlara bezendiği, Anadolu'dan mezepotamyaya uzanan yolların kavşağındaki şehir...
 
Dıyarbakır sizi çağırıyor, evet, yanlış okumadınız, davetlisiniz..!