ANKARA'DAN

ANKARA'DAN BİR DENİZ, BAYKAL GEÇTİ

Ankara, enteresan bir şehirdir. Tarihine gitseniz, M.Ö.3000'lerde Tunç Çağında Hatti uygarlığını, 2000'lerde Hitit uygarlığı,  onuncu yüzyılda ise Frigya uygarlığını görürüz.  Sonrasında sırasıyla Lidyalıları, Farsları, Makedonları, Galatyalıları, Roma İmparatorluğunu, Bizans İmparatorluğunu, Selçuklu Hanedanlığını ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerini görürüz.

    Ankara'nın 27 Aralık 1919'da ise, Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ile yolları kesişir.  Seymenler, bağ evleri derken Cumhuriyet ve Türk Devleti, onun koynunda şekillenir. 

    Ak Denizin en güzel şehri Antalya 1955 yılında, bir parçasını Ankara'ya Hukuk okusun diye gönderir.

    Hoş Denizin bu Ankara'ya ilk gelişi değildir.  O yıllar, Antalya Lisesi'nin çalışkan öğrencileri vardır. Kadri Yakut,  Noyan Engiay ve Deniz Baykal gibi.  Bu ekip,  başlarında Edebiyat Öğretmenleri Ubetyt Bey ile birlikte bir 10 Kasım 1953 günü Ankara'ya, Atatürk'ün naaşının Entroğrafya Müzesinden, yapımı tamamlanan Anıtkabir'e taşınma töreni için gelirler.

   Deniz ve arkadaşları için Ankara bir başka tanıdık gelir, 1955 yılında Antalya Lisesinden Mezun olan Deniz Baykal, artık tanıdık saydığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin yolunu tutar ve 1959  yılında fakülte biter.

    Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi'nin bir içinde, o yıllar bir başka Fakülte daha vardır. O yıllar Mekteb-i Mülkiye Şahane diye de anılan Siyasal Bilgiler Fakültasi'ne 1960 yılnda Asistan olarak başlar. 

   Lise yıllarında Öğretmeninin kızı Olcay ile de arkadaşlıkları birisi Hukuk, diğeri Siyasal öğrencisi olarak üniversite yıllarında da sürer.

    1963 yılı Deniz Baykal için oldukca haraketli geçer. Fakültede doktora çalışmları bitmek üzeredir ve yurt dışında akademik kariyerini sürdürmek istemektedir.

   Bir yandan da aklı  öğretmeninin kızı, lise aşkı Olcay'dadır.

   Ve 1963'ün bir bahar ayı, ver elini iki Ak Denizli, dos doğru Batı karadenizin şirin ilçesi Akçakoca'ya. Tatil de çok planlaı değildir ama birden eğitim için Amerika'ya gidelecek olması, orada ani bir karar veremlerine sebep olur. 

    Deniz, Olcay'a "evlenelim mi?" 

    Küçük bir tebessümden sonra ver elini Belediye Başkanı'nın makamı.  Evlenmek istediklerini söylayince, başkan prosedürü anlatır ama onların buna vakitleri yoktur. Bu şirin çiftin nikahı için başkan nikah memruna talimat verir, şahitleri de bulunur ve nikah orada kıyılır.

    Evlilik, derken eğtim için yurtdışı, sonra üniversiteye dönüş, CHP Genel Merkezi için gönüllü danışmanlık ve Bülent Ecevit ile tanışma.

    Bülent Bey 1973 Milletvekilliği seçimlerinde kontenjandan Milletvekili olmasını önerir. O kabul etmez, Antalya'dan köy köy dolaşıp seçimi almak için yollara düşer.

   O yıllar Antaly CHP'de çok güçlü kişiler siyaset yapamaktadırlar. Bunların hepsi iddialarını sürdürürler ama bu genç siyasiye de bir sempati duyarlar.

    Yıllar sonra bir gün, benim kendisi ile özel çalışmalarıma ve parti için yaptıklarıma, hele 2011 Genel Seçiminde kendisi için çabalarıma karşın, benim Milletvekili Listesinde olmamam konusunda yaptıklarına ve olanlara karşı biraz üzgün olarak, Alanya'nın ünlü siyasisi ve avukatı Raif Karagöz'ün kendisi için ne kadar önemli olduğunu ve neler yaptığını ama siyasetin bazen istenmeyeni de yaptırdığını, onu (R.Karagöz) milletvekili yapamadığını anlatmıştı.

    Antalya Milletvekilliği, CHP Genel Başkanlığı bilinen süreçler, fazla söze gerek yok.

    1980 Askeri darbesinden sonra her anlamda sorunlar yaşamıştı. Başta Hasan Ünal olmak üzere ilçelerden bütün partililer, Dostları onun bu ekonomik de sosyal sorunlarını aşmak için bir çözüm ürettiklerini ve o yıllar Öğretmen Osman Kaptan'a, Ankara Hal'inde bir dükkan açtıklarını ve günlük sorunlarının çözümüne katkı koyduklarını anlatmıştı yıllar sonra bir gün kendisi. 

    Ben de o yıllar Cumhurbaşkanlığı Çankaya Köşkünde çalışıyorum, sekreterim, Deniz Beyin aradığını söyledi. Akşam üstü CHP genel merkezine gittim ve bana, seçimlerin yaklaştığını, benim de tanıdığım Osman Kaptan için CHP'li arkadaşlarım ile tanıştırmamı istediler. Ben de bir vesile Osman Bey ile gidip arkadaşlar ile tanıştırdım ama baya da fırçalarını yemiştim, "bu nereden çıktı",  diye.

   Aslında arkadaşlarım haklı imişler ama insanın deneyimi, yediği kazıkların bileşkesi olurmuş.

    Osman Kaptan'ı tanıdığın partililer ile tanıştır diye kendisi göndermişti, 2010 yılında da istifa edince, TBMM'de yalnız kalması diye kendisine kontenjan kulisi yapmıştım ve ben git konuş "... kontenjan vereceğiz" demişlerdi ama kendisi bu ilk tanıştır diye gönderdiği kişi ile, Genel Merkezin istemesine karşın, benim MV listede olmamı istememişlerdi.

    Deniz Bey'in yaşamında 12 Eylül çok büyük yıkımlar gerçekleştirdi. CHP kapatıldı, kendisi siyasi yasaklı oldu. Ne zaman ki 9 Eylül 1992 tarihinde CHP yeniden açıldı, bunu takip eden süreçte, SHP'nin CHP ile birleşmesinden bir süre sonra CHP genel başkanlığına seçildi ve bu görevi 10 Mayıs 2010 kadar sürdürdü ve  Genel Başkanlıktan istifa etti.

    Yasaklı dönemlerinde, Oran'da ki evinden çıkar, bugün yerinde yeller esen ORAN SAĞLIK OCAĞI'NIN önünde buluşulur ve bazen yol boyu, bazen de Eymir Gölüne kadar o yokuştan inilir ve çıkılır idi. 

    O yıllar yürüyen ekip çok kalabalık değil idi.  Yılmaz Ateş, Mehmet Sevigen yolun karşısında paralel yürürlerdi. 

    Çalıştığım kurumdan bir sebeple tanıştığım Yılmaz Ateş ile tanışıklığımız uzun yıllar sürdü. Bir gün Osman Kaptan ile tanıştırınca, Osman bey de, Deniz Bey'e Yılmaz bey'i "İbrahim'in arkadaşı" diye tanıştırmıştı. 

    Bir çok arkadaşımın tanıdıklarını ve bugün siyasetin yıldızı olan bazı siyasileri benzer şekillerde, "Hacettepeli, Demokrat, vb" diye  Deniz bey ile o yıllar tanıştırmıştım. 

    Deniz Bey, CHP ile siyasete döndükten sonra, benden arkadaşlarım ile siyasi proje çalışmaları yapmamızı istemişti.

    Ben de takım lideri olarak o yıllar sempati ve ilgi toplasın diye "Yedinci Ok" adında bir düşünce topluluğu kurmuştuk.

     Akademisyen arkadaşlar, dünyadan ne oluyor diye sol, sosyal demokrat parti ve çevreleri araştırırken, o yıllar ABD başkanı olan Bill Clington'un iki eylemi dikkatimizi çekmişti.

    İlki, seçim sloganı olan yenilikçi, "şimdi değişim zamanı/  Now Selection, Now Bill" sloganını biz, CHP internet sitesi için "Şimdi değişim zamanı, Şimdi CHP zamanı" diye düzenlemiştik. Bunu daha sonra parti seçim afişi yaptı.

    İkincisi ise, bazı eyaletlerde ekonomik sorun yaşayan ailelere 3.000 Dolar dağıtılması idi. Biz de bunu, mali karşılığı bütçenin "Refah Payı" denilen kaynağından karşılamak kaydıyla, "Yurttaşlık temel Geliri" olarak her hanenin kadınlarına verilmesi için bir proje hazırladık.

    Bu zamanla düzenlemeler yapılarak, "Aile Sigortası", "Proje 18 Gençlik", gibi süreçlerden sonra  en son "Aile Sigortası ve Yurttaşlık Temel Geliri" olarak CHP Genel Merkezine teslim ettik ama ne proje yaşama geçti ve siyasi süreç. Çünkü, herkes projenin bir sayfasını kendine kopyaladı ve proje proje olmaktan çıktı.

    Deniz Bey bu süreçleri Genel Başkanlıktan ayrıldıktan sonra daha net görmeye başladı.

    Kızı Dr Aslı Baykal aracılığı ile beni çağırtır ve on beş günde, ayda bir "neler oluyor, anlat bakalım" diye bir kaç saat süren toplantılar yapardık. Bir çok kere Düşünce Topluluğundan arkadaşlarım ile gittiğim bu ziyaretlerde, Eşi saygıdeğer Hanımefendi Olcay Hanım bize elleri ile yaptığı çayları ve pastaları, ben de kendisine yardım etsem de kendisi ikram ederdi.

    Bir gün yine arkadaşların (Metin, Mustafa. ...) olduğu bir gün, Deniz Bey bana sempatisini anlatmak için, "İbrahim sana kız verilirmiş" deyince çok şaşırmıştık.

    Deniz bey siyasetten aktif olarak çekilmese de artık her şeyi uzaktan kontrol ediyordu. Bu sebeple de bizim think thank ilişkilerimiz sürüyordu.

    Bir gün Deniz Bey'in hastalandığı haberini sabahın erken saatleri kuzenim Prof Dr Mehmet Oral haber vermişti. Uzun bir süre İbn-i Sina Hastanesinde tedavi oldu ama Almanya süreci ona hiç yaramadı, her geçen gün olumsuz gelişti. 

    Beni yine  Angora Evlerine telefon görüşmesinden sonra ya da Kızı Aslı Hanım aracılığı ile çağırır, artık uzun uzun sohbet edemezdi.

    Ben hep oturduğu koltukta görürdüm kendisini. Kalın siyah gözlükler ve bir şalın altındaki, sol kol, sağ eli ile de  yapabildiği şeyleri yapmaya çalışırdı.

    Süreç içinde kendisi ve yakın çevresi kaynaklı yaşadıklarım artık beni de üzmeye başlamıştı. Bir gün yine eve çağırdığında konuşurken, kendisine "hakkımı helal etmeyeceğimi" söyleyince çok şaşırdı. Neden dediğimi bildiğinden, bana sadece "ben yapmadım" dedi.  

    Hatta bazı konular her yerde farklı farklı konuşulunca, kızı Aslı Hanım bile benim anlattıklarıma inanmadığını, babasının böyle olaylarda bir etkisinin olmayacağını söylüyordu.

     Bir gün Aslı Hanımın da olduğu bir ortamda, bütün olanları anlattım, kendisi de itiraz etmeden dinledikten sonra, yine "ben yapmadım" demişti.

    Tabi elinden tutup Antalya'ya götürdüğüm siyasi için bana kızan Ramazan Ağabeyler, Süleyman Beyler vb, ne kadar haklı imişler, meğer Deniz beyin de iki yıldır bu "sayın" vekil ile görüşmediğini görünce neyi, kimin yaptığını anlamak için arif olmaya gerek yoktu.

    Yaşam gerçekten çok garip. Elbette ki sosyal ve siyasal olayları kendi mecrasında değerlendirmek gerekiyor. 

    Deniz Beyin "1 Mart Tezkeresi" gibi tarihi yurtsever kararları ile tartışılan bir çok siyasi kararları vardır. Artık bunu sosyal, siyasal bilimciler ve tarih sorgulayacak, yargılayacak ve kararını verecektir.

   Yaşama veda etmeden önce Aslı Hanıma bir gelsin deyip, yanına son 15 günde giden birisi olarak, insani olarak üzüldüğüm şeyleri sizlerle paylaşmak isterim.

    Evet sonsuzluğa uğurlanan Deniz Baykal için söylenecek iyi ya da kötü şeyler olabilir; Onu seven kadar, sevmeyen de olabilir. Dahası, bir siyasi, bir yönetici olarak bir karar ya da uygulamasından zarar gören de olabilir;

    Artık bunların bir önemi yok, kalmamıştır da!..

    Asıl sorgulanması gereken, onun iyi, sağlıklı, muktedir, kılıcının keskin olduğu günlerde peşinde, paçasında olup da, O Genel Başkanlıktan düştükten sonra, "Kral öldü, yaşasın yeni Kral" diyenlere olsun.

     Oysa yaşam çok gariptir. 

     Evet ve elbet Deniz Baykal'ın "Kral" olduğu günler ve süreçte bir çok kişi gibi ben de zarar gördüm ve üzüldüm.  Yaşam, akıllı  insanlara her şeyi öğretecek ve gösterecek kadar uzundur; tabi yaşama, iyi, güzel, umutlu ve sevecen bakar isek.

     Kralların öldürüldüğü ve yeni Kralın yapıldığı dönemde, Kral olanlara da bir sözüm olsun. 

      Atalar derler ki:

    Mahkeme, Kadıya Mülk değildir. Olay bu kadar.  Oturduğunuz köşkler de, saraylar da geçicidir. Ha, babanızdan kalmış ya da kendi emekleriniz ile taşı taş üstüne, tuğlayı, tuğla üstüne koyarak yaptı iseniz, "eyvallah!..", ağalığınıza eyvallah,  emanet ise, yine atalar:

    Emanet ata binen, tez iner, derler. 

    O yüzden, biz bize insan gibi olsak, omuzlarımızda olanlar kıymetlerini bilse, görgüsüzlüğün zirvesini zorlayıp, zırvalamasalar ne güzel olurdu.

     İşte Deniz Baykal, son günlerinde bunları hep bir bir gözünün önünden geçirip, içinden "ahhh " çeke çeke gitti. Vicdanı olanların, biraz olsun vicdanları sızlar mı?

    Onlar mı kim?

     Herşeyi, herkes biliyordu.

     Tıpkı Leonard Cohen'in dediği gibi: 

"Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu"/  Herkes biliyor (Everybody Knows) / Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu/ herkes parmaklarını çapraz yapar yuvarlarken/ herkes biliyor, savaşın bittiğini/ herkes biliyor, iyi adamların kaybettiğini

 

herkes biliyor, dövüşün hileli olduğunu/ fakirler fakir kalır, zenginler zenginleşir/ hep böyle gider/ herkes biliyor

 

herkes biliyor, geminin su aldığını/ herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini/ herkeste bu buruk duygular/ sanki babaları ya da köpekleri ölmüş gibi

 

herkes ceplerine konuşur/ herkes bir kutu çikolata/ ve uzun bir gül ister/ herkes biliyor

 

herkes biliyor, beni sevdiğini bebeğim/ herkes biliyor, gerçekten sevdiğini/ herkes biliyor, sadık olduğunu/ bir iki akşam eksik, fazla/ herkes biliyor, ihtiyatlı olduğunu/ ama tanışman gereken o kadar çok insan vardı ki/ giysilerin olmadan/ ve herkes bunu biliyor

 

herkes biliyor,herkes biliyor/ hep böyle gider/ herkes biliyor

 

herkes biliyor, ya şimdi ya asla/ herkes biliyor, ya ben ya sen/ herkes biliyor, senin sonsuza dek yaşadığını/ ve sen bir iki replik okuduğunda/ herkes biliyor anlaşmanın çürük olduğunu

yaşlı kara joe hala pamuk topluyor/ senin kurdelaların ve omuzlukların için/ ve herkes biliyor

 

ve herkes biliyor, salgının yaklaştığını/ herkes biliyor, hızlı hareket ettiğini/ herkes biliyor, çıplak adamın ve kadının/ sadece geçmişin parlayan birer kalıntıları olduğunu/ herkes biliyor, sahnenin öldüğünü/ ama yatağında bir sayaç olacak/ açığa vuran/ herkesin bildiği şeyi

 

herkes biliyor, başının belada olduğunu/ herkes biliyor, neler yaşadığını/ calvarynın tepesindeki kanlı çarmıhtan/ malibu sahillerine kadar/ herkes biliyor, parçalara ayrıldığını/ bu kutsal kalbe son bir kez bak/ patlamadan önce/ ve herkes biliyor

 

herkes biliyor,herkes biliyor/ hep böyle gider/ herkes biliyor

 

    Evet, Deniz'le ilgili her şeyi herkes biliyor artık. 

    Yaşamda bazen kötü şeyleri de iyi anmak gerek; iyilik, güzellik ve huzur doğuralım, yoğuralım yarınlara

    Alçak ve şerefsizlere inat 

    İyilikler  ve güzellikler için

     Her şeye karşın, 

ANKARA'DAN BİR DENİZ,

BAYKAL GEÇTİ sere serpe, boylu boyunca, dar gelen memleketinden, KULAÇ ATTIĞI SULARDAN

DEVLET MEZARLIĞINA.

Yayın Tarihi
13.02.2024
Bu makale 87 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!