Biz necip Türk milletiyiz.
Ne gelirse başımıza duygusallığımızdan gelir.
Anadan doğma fanatik takım tutar, arkasından her haltı yeriz.
Tribünde ana avrat küfür eder, üstüne üstlük,
adam döver, hıncını alamaz dışarı da bir de bıçaklar,
o da yetmez, deplasmana satırlar, döner bıçakları baltalarla gider,
oraları perişan eder, gözü yaşlı insanlar bırakırız arkamızda.
Tabii ki bu tribün penceresi.
Yani eğitimi, kültürü düşük, ama sayısı yüksek taraftar kitlesi.
Ya takımı yönetenler.
Eğitimli, kültürlü, iş güç sahibi elit insanlar.
Basın vasıtası ile kışkırtmak, nifak sokmak, başarısızlık korkusu ile teşvik primi vermek, şike yapmak hepsi onlarda.
Bir de onların bağlı olduğu Federasyon ve kurulları var.
Polis tarafından belgelenen, teşviklere, şikelere, Mahkeme kararı ile suç sabitlenmesi yapılsa bile, uluslararası mecraya temiz raporu gönderen bir Futbol federasyonu.
Ya ne demeli bir yıldır konuyu basından izleyen halka?
Pardon fanatik Fenerbahçelilere.
Suçu, deliller ile sabitlenmiş, örgütten 2 yıl 6 ay, şike suçundan 3 yıl 9 ay hapis ve 1 milyon lira para cezasına mahkeme tarafından mahkum edilmiş bir adamı omuzlara alarak destekleyen fanatik Fenerlilere.
Utanmanız gerekmez mi, ha suçu işlemişsin ha suça destek vermişsin?
Ya onlara, 3 kuruşluk gazetelerini satmak için on takla atan, yalakalık yapan, gazeteci parçaları ve yorumcularına ne demeli?
Ulusal bir gazete yazarı Yılmaz Özdil’in “Top bile bazen tartışılır ama basın hep yuvarlaktır.” Sözüne hak vermemek mümkün mü?
İşte Türkiye’nin bugünkü hali.
Elle tutulur bir yanımız kaldı mı?
Siyaset öyle.
Dış politika böyle
Spora ne söylersen söyle.
Daha bizim başımız çok ağrıyacak çok.
Bizler, önümüze konan odunu seçen parti seçmeni olursak.
Sporcuların alın terini hiçe sayarak puan çalan belgeli suçluları baş tacı yaparsak.
Kul hakkı yiyip, göbeğini kaşıyanlara pirim verirsek.
Sözüm meclisten dışarı.
Ama sizler, ancak layık olduğunuz şekilde güdülürsünüz.