BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Gerginlik ve Sağduyu…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, neredeyse, Cumhuriyet tarihinin en karamsar günlerini yaşıyor. Kan ve terle yırtılan “Sevre” paçavrasından sonra, “milli” kimlikle kurulan yepyeni bir ulus devlet; Türkiye Cumhuriyet Devleti…

 

Son yıllarda hedef seçilen Türkiye Cumhuriyeti, şu anda, iç ve dış düşmanlarının ablukasına girmiştir. Ülkenin geleceğinden herkes endişelidir. Devletin kurumları, başta siyasi iktidar olmak üzere siyasiler ve çıkarcılar tarafından yıpratılmış durumdadır. Siyasi oy uğruna “Devletin meşruluğu” tartışma konusu yapılmaktadır. Milli devletin inisiyatifi dışında olagelmiş bazı tarihi olaylar, milleti ve devleti “suçlu” pozuna sokmaya aracı olacak beyanlarda bulunulmaktadır.

 

Bu nasıl iş, bu nasıl anlayış? İnanılır gibi değil…

 

Milli kurtuluşu sağlayan “milli ruh” çözülmüş, bu toprakların insanları arsında giderek artan “başkalaşma” ve “hasmane” duygular gelişmektedir. “Mikro milliyetçilik” teşvik edilmektedir. Toplumun birçok kesimi arasında “ben-biz” ve “ötekiler” ayrışımı vardır. Bu korkunç bir gidiştir.

 

Toplumun yumaklaşmış sorunları çözüm bekleyedursun, devletin kurumlarıyla kavgalı siyasi iktidar ve muhalefet, toplumsal gerginliği arttırmak için var olan gayretlerini göstermektedir. Devletin her kademesindeki bazı sorumlu insanlar adeta “sorumsuzluk” zırhına bürünmüşler.

 

Resmî-sivil birileri; “rövanş”, “intikam”, “hiddet”, “öfke” edebiyatını yapmaktadır…

Siyasi hırs uğruna Devletin kurumları yıpratılmakta, inandırıcılığı, güvenirliği yok edilmektedir.

 

Buna ne siyasi iktidarın ne de bir başkasının hakkı vardır.

Sade vatandaş ise telaş içinde…

Keman telleri gibi gerilen sinirler, sıkılan yumrukların gizlediği darbeli enerji herkesi korkutmuş durumda; fakat “akıl yolunu” bulmak için “egolardan” arınma feraseti yok…

Ve ortalıkta dolaşan bir söz: “sağduyu…”

 

**

 

Ne demek sağduyu?

 

TDK Sözlüğündeki anlamı şöyle; “Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, akl-ı selim, hiss-i selim; doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücü”.

 

Peki, âlâ, bu tarife uygun davranış ve harekete davet çağrıları kime, kimlere yapılıyor?

Başta siyasi iktidarın başı başbakana ve onun partisine, sonra muhalefete…

Peki, âlâ, bu gergiyi yapan iktidar mı muhalefet mi?

Yani çağrının adresi neresi?

Bunun iyi tespit edilmesi gerekir.

Adres iyi belirlenmeli ve net olarak ortaya konulmalıdır ki “sağduyu” ifadesine yüklenen anlam derinliği yine anlam kazansın. Bu çağrı “ortaya” yapıldığına göre, kimse üstüne alınmayacak ve gerçekten “sağduyu” ifadesinin anlamı ve etkisi bu atmosferde kaybolabilecektir.

 

Ortaya çıkan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri öncelikle doğru adresi tespit etmelidirler. Mademki “sağduyuya davet” çağrısı yapılıyor, o zaman doğru adrese yapılmalı ki vatandaş da neyin ne olduğunu, kim tarafından “germe” yapıldığını da anlasın.

İyi niyetle yapılan fakat adresi belirtilmeyene bu çağrı da, maalesef, istismar edilebilecek, bunun üzerinden siyasi “getirim” (rant) sağlanmaya çalışılacaktır; tıpkı Seyit Onbaşının “iman gücü” üzerinden laikliği hafife almak gibi…

 

**

Ülkemin genel manzarasına bakıldığında, siyasi ekonomik ve sosyal olarak gelinen durum hiç iç açıcı değil.

 

Doğrular-eğriler birbirine karışmış, herkesin doğrusu farklı…

 

Hal böyle olunca, gerçekten sağduyuyu sağlamak için kimin doğruları esas alınacak?

Siyasi iktidarın mı, muhalefetin mi, Devletin temel kurumlarının ilkeleri mi?

Esas olan devletin kurumları ve ilkeleri ise, başka doğru aramaya gerek yok.

Gerginlik bu kurumların aşındırılması ve devletin kuruluş felsefesinin sulandırılması isteminden doğduğuna göre, nasıl bir sağduyuda birilik-bütünlük olacak ki?

 

Yanlış mı doğru alınacak, doğru mu yanlış kabul edilecek?

Doğru-yanlış çatışmasında hangisi “akl-ı selim” olarak kabul edilecek?

Mademki “sağduyu” kavramı kullanılmakta, kimin görüşü temel doğru olarak benimsenecek?

Siyasi “getirim” (rant) uğruna et-tırnak gibi hemhal olmuş olan toplumun farklı kültür kesimleri öylesine ayrıştırıldı, başkalaştırıldı, ötekileştirildi ki “sağduyu” çağrısını ciddiye alacağı bile şüpheli…

 

Yine de bir umut vardır; “yeniden milli uyanış” için “birlik ve bütünlük” için fedakârlık ve sabır bir çıkış olabilir… Türk milleti bunu başarabilir…

Yayın Tarihi
04.06.2009
Bu makale 2393 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!