BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Dersim Dosyasi : “özür“ için kimler var sırada? (4)

Devletin özür dilemesi ne anlama geliyor?

 

Dersim İsyanın bastırılması sırasında münferit hataların sebep olduğu söylenen acı ve çirkin olaylar nedeniyle devleti dövmek, devlet adına özür dilemek, emperyalistler tarafından yıkılıp paylaşılan Osmanlının kalıntıları üzerine kurulan Cumhuriyete, kurucu felsefenin katıksız düşmanlarına, özlemi çekilen Ortaçağdan kalma feodalizmden özür dilemek demektir..!

 

Devlet adına özür dilemek demek, İstiklal Savaşımız ve Cumhuriyet Devrimine karşı yapılan bölücü, ayrılıkçı, çağdışı yobazlık içeren 36 isyandan (kalkışmalardan) özür dilemek demektir!..

 

Devlet adına özür dilemek demek, Anadoluyu işgal eden Fransız, Yunan, İngiliz’den özür dilemek için mesaj vermek demektir; “...Padişahım, gel Anadolu’ya geç milli harekete sen de katıl“ denildiği halde, bunu ret edip emperyalistlerin zırhlısıyla kurtuluşu kaçmakta bulan, Vahdettin’den, hainliği tescilli Damat Ferit’en özür dilemek demektir!..

Devlet adına özür dilemek, Ege’nin serin sularına döktüğümüz palikaryadan, itilaf devletlerin oluşturduğu emperyalistlerden özür dilemek demektir. Osmanlıdan geriye kalan küllerden genç cumhuriyete karşı kurgulanan çağ dışılığı, tarihin çöplüğüne gömen cumhuriyete inat, Ortaçağ güçlerinden özür dilemek demektir; Cumhuriyet Devrimini ve İstiklal Savaşımızı inkâr etmek anlamaına gelir demektir!..
Devlet adına özür dilemek demek, 1915 Ermeni ihanetinden özür dilemeye zemin hazırlık aşaması demektir!..

 

Devlet adına hiç bir kişi, güç ve makam özür dileyeme; buna hakkı yoktur, yetkisi de yoktur... Devlet kurumlar, ilkeler ve kurallar bütününden oluşan bir değerdir. Bunu bilmeyenler öğrenmelidirler.

Devlet ebet müddettir... 

 

Dersim bahanesiyle hedefe konulan Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür. Başka amaç yoktur, durumun farkında olmak gerekir... Dersim’den dolayı kurşunlanmak istenen, yumruklanmak istenen Atatürk’tür, onun kurduğu cumhuriyettir; gerisi dolgu malzemesidir...  Buna çanak tutan siyasi muhalefet ise ya bilinçli olarak taraftır ya da aldanarak yapmaktadır..!

İster iktidar, ister ana muhalefet oldsun; “Dersim özür açılımı” konusunda bizlerin bilmediğimiz uluslararası çok karmaşık ilişkilerin olduğundan kuşku duyma melekemizi yok sayamayz.

Temennimiz, bu kuşkumuzun dayanaksız sonuçlanmasıdır...

 

Aşiret ve inanç sistemini sorgulamak…

Yer ve mekân TBMM kürsüsü… TV haberlerinden aktarılıyor, ülkenin insanı seyrediyor, herkesin gözleri önünde, alaycı bir yüz ifadesi bir yetkili politika erbabı sesleniyor; "Tuncelilisin işte bunu söyle, neden kaçıyorsun? Aşiretini, mensup olduğun inanç sistemini söyle, niye kaçınıyorsun?"

Bu ifadeleri kullanan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı... Hedefteki kişi ise, Ülkemin ana muhalefet partisi başkanı… Bu ifadeler karşısında kanım dondu… Ülkemin insanları arasında “mezhep, inanç, soy-sop, aşiret, mensubiyet” ayırımcılığını çağrıştıran bu ifadeler karşısında irkildim, tüylerim diken-diken oldu…

**

Gençlik yıllarıma gittim bu sözleri duyunca... Taaa ortaokullu yıllarımdan beri yakın arkadaş-dost olduğum Alevi kardeşlerimi, arkadaşlarımı, komşularımı düşündüm…

Yaşadığım ilin, kasabanın hemen her yerinde farklı inanç ve mezhepten insanlardık; Alevi’si, Sünni’si, Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni’si… Birlikte yaşadık, büyüdük, okuduk, seviştik… Halen de varlar… Hiç birisi diğerine “kem” gözle bakmazdı, ayırım yapmazdı; okulda aynı sırada oturur, mahallede aynı sokakta oynar, evde aynı masada yemek yer, aynı ortamda saz çalar eğlenirdik… Kökeni, inancı nedir ne değildir diye sorgulamak hiç aklıma gelmedi bu insanların... 

Örneğin hayatım boyunca unutamadığım olaylardan birisi de; eşim olacak genç kızın gelinliğinin bir Ermeni asıllı terzi tarafından dikiliyor oluşuydu, dişçisinin de ha keza Ermeni oluşuydu… Kiracının, sınıf arkadaşımın, aile dostlarımın Alevi oluşları… Hiç unutmadım bunları… Bunlardan ne kırıldım ne küstüm ne de zarar gördüm… Ne çekindim, ne kuşkulandım, ne de gocundum; tıpkı onların da benden olmadıkları gibi… Ve öyle günlerden kâbus dolu bu günlere geldik ki, bir başbakan ana muhalefet partisi liderini mensup olduğu Alevilikle, Tuncelilikle suçlarmışçasına “istihza” dolu tavırlarla ‘kinayeler’ kokan ifadelerle sıkıştırmaya çalışacak… İnanılır gibi değil, ama gerçek..! Yetmiyor; bir asker-subay televizyona çıkıp "Beni Kürt ve Alevi olduğum için terfi ettirmediler" diyebilecek kadar mağduriyet yaşıyor…

Dahası, bir devletin cumhurbaşkanı “Ben Alevi rektör de atadım…” diyecek kadar Aleviliği-Alevi vatandaşı ayrı gibi algılıyor ve bu icraatından dolayı da bir ‘övünç’, bir ‘marifet’ algısı yansıtıyor; çok iyi iş yaptığını sanıyor; icraatını da “kusur telafisi” anlamına gelen bir yaklaşım sergiliyor… Bunları duyunca şaşırıp kalmamak mümkün mü?

**

Yukarıdaki örnekler beni fevkalade endişelendiriyor, korkutuyor Ülkem adına… 42 yıllık devlet hizmetim boyunca hiç kimsenin kökeni ve inancı ile sınıflama, kayırma yapmadım. Kabahat da ibadet de ‘gizlilik’ esasına dayansa da, inançların kişi ile Tanrı arasındaki bir mukavele, sözleşme olduğunu bilir ve buna göre davranırım; hiç kimseye, yetkili ve sorumlu üst görevlerde olmama rağmen, asla müdahil ve taraf olmadım... Bu inançla; ne inancımı araç olarak kullandım ve reklam ettim, ne de başkasının inancına göre değerlendirme yaptım. Tek bir kişiye bu konuda en ufak bir ayrıcalık tanımadım. İnancını çıkar aracı yapanları da hoş görmedim.

Çünkü ben Türk Milletinin bir mensubuyum, bir akademisyenim, bir düşünen-araştıran ve yazan bir aydınım… Devlete ve millete karşı sorumluluklarım var, hak ve görevlerim var, her Türk vatandaşına eşit davranmam gerektiğini bilirim. Hep öyle yaptım. Canlı örnek olsun diye söylemekte mahsur görmem; namaz kılan asistanım da oldu, kılmayanı da… İnanan da inanamayan da… Ama hepsine eşit mesafede ve sadece işini ve görevini doğru dürüst yapıp yapmadıklarına, ahlak ve dürüstlüklerine göre işlem yaptım... Cumhuriyete ve Mustafa Kemal’in düşüncelerine bağlı olup olmadıklarına…

**

Hal böyleyken bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı böyle sözler söylüyor… Dini, mezhebi, inancı, kökeni ne olursa olsun herkes eşit yurttaş değil mi? Anayasasında laik, sosyal ve demokratik olduğu yazılı bir ülkede, kimse dini inancını açıklamaya davet edilebilir mi?

Ulus devletin vatandaşının kökeni sorgulanabilir mi?

Bir kişinin; Türk, Kürt, Ermeni, Alevi veya Şamanist, Zaza, Zerdüşt olması kimi ilgilendirir?

Bunu açıklamaya zorlamak ne amaca yönelik olabilir?

Varsayalım ki öğrenildi, kişiyi bu özelliklerinden dolayı yargılamak kimin haddine? Ve neyi değiştirir?

Bunun adı resmen ırkçılık, dincilik, bölücülük değil midir? Böyle bir yaklaşım başka nasıl anlamla ifade edilebilir, bunu ilan etmek, yasalarımıza göre suç değil midir? Bunu söyleyen başbakan değil de sırdan vatandaş olsaydı şimdiye kadar savcıların davetini almaz mıydı? Ülkem adına çok endişeliyim…

 

**

Başbakan danışmanlarını değiştirmeli…

Başbakandan bir arzum olacak; lütfen danışmanlarınızı değiştiriniz…

Sizi sıkça bu tür hatalara sürükleyenlerin yanlış danışmanlar olduğunu düşünüyorum; yoksa sorumlu mevkide olan bir zat olarak siz, bu hataları nasıl yaparsınız ki?

Durup dururken; Türkiye'de kaç ayrı kökenden insanın yaşadığını dile getirmek neyin nesidir?

Eğer bu söylemle var olan çeşitliliğe sahip çıktığınızı vurgulamak ise, bu, böyle asla anlaşılmıyor. Bu, bir anlamda bölücülük,  ayrımcılık sevdasında olanlara prim vermek anlamında algılandığını bilmekte yarar vardır. Farklılıkları ayırımcılık olarak değil, kültürel zenginlik olarak ifade etmek istiyorsanız eğer, bunun söyleme şekli daha farklıdır. Toplumun ortak paydalarını öne çıkarmak ve onlara vurgu yapmak insanların birbirlerine yaklaşımlarını, sosyal bağlarını güçlendirir. Bu tür konuşmalar aksine ayrıştırmayı körükler. Laik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın gereği de budur.

 

**

Gel gelelim ki iş öyle olmuyor. Ülkemin Başbakanı, muhalefet liderine kökeni ve inancından dolayı seçmene mesaj vermek ister gibi bir hal takınıyor. Muhatabını siyaseten zor duruma düşürmeye çalıştığını varsayalım; birileri çıkıp aynı şekilde Başbakanın ‘danışman’ seçtiklerinin, ya da vekil diye listeye aldıklarının inanç ve kökenlerini sorgularsa ne olacak?

Bu ülkede herkes birileri hakkında çetele mi tutacak?

Soy-sop araştırması mı yapacak?

O zaman ülkede nasıl huzur sağlanır?

Böyle bir gidişin sonu felaket olmaz mı?

Bu ülkede Türk kelimesinde gocunanlar varken, bir politikacının geçmişi hakkında yazılar yazıldı diye yazarlar içerdeyse o ülkede dirlik nasıl sağlanır?

Devleti idare edenler eğer devlet adamı olma çizgisinden ayrılır da birtakım örgütlerin siyasetine uygun hareket ederlerse, sonuçların ne getireceğini bilmek çok zordur. Dersim olaylarını kast ederek devleti suçlayan ve şu anda feodalizmin kalıntıları olan kaç tane vekil var TBMM de, bilen var mı? Soruyu daha sade ve tersinden soralım isterseniz; ağalıktan, şeyhlikten, seyitlikten, tarikattan, cemaatten olmayan kaç vekil vardır? Cumhuriyetin Dersimde belini kırmaya çalıştığı feodalizmin hâlâ Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki kalıntılarını bitirmek için devlet-hükümet tarafından nasıl bir yaklaşım sergilendi? İnsanlarımızı çeşitli vasıtalarla sömüren feodal yapıyla iç içe olan iktidarlar tarih boyunca feodalizmi savunurcasına Dersimi istismar etmişlerdir, bugün de durum farklı değildir... Dersim gerçeklerini saptıran, yanlış bilgileri veren danışmanlarına başbakanın bir ihtarı olmalıdır…

 

**

Dersim İsyanı ile ilgili açıklanan belgelerin hiç birisi yeni değildir

Başbakana danışmanlık yapanlar, Dersim İsyanı hakkında bilgilendirme yaparken yanlış kaynak seçtikleri belli oluyor. Zira başbakana verilen bilgilerin “yeni bir şeymiş” gibi bir yönlendirme yapılmış, açıklama da bu tavır içinde olmuştur. Bu da, kendisinin konuyu tam olarak bilmediğinden kaynaklandığını gösteriyor.

Üstelik yapılan açıklama ‘taraflı ve çarpıtıcı’ izlenimini veriyordu.

Örneğin İsyanın başlangıcına değinmeden, devlete karşı yapılanları dile getirmeden; eşkıyanın yöreyi soygunlarla taciz etmeleri, insanları zulümle ezmeleri, çevresine toplanan asker ve kanun kaçaklarına zorbalıklar yaptırıldığına değinmeden; vergi vermemeliğin yanında askere gitmemeyi, götürülmek istenen devlet hizmetlerini engellemeyi, devlet kurumlarını yakıp yıkmayı, asker şehit etmeyi dile getirmeden; bir rapordaki İsmet Paşanın imzasını TBMM kürsüsünde göstererek, Dersim hakkında tam bilgilendirmeden fikir sahibi yapmayı yeğlemek ne kadar doğru oldu?!

 

Diğer bir iddia ise, İstanbul’un Üsküdar’ında oturup Dersim hakkında ‘düzmece destan bilgiler’ yazan, şart ve duruma göre methiyeleri kaleme alan biri olarak bilinen bir şairin kitabından alıntılarla Dersim gerçeği ne anlaşılır ne de bu alıntılar belge olarak kabul edilir…

 

Âcizane önerim şudur; sayın başbakan geçmişe değil geleceğe, bölmeye değil birleştirmeye, kavgaya değil dostluğa, kardeşliğe çalışılmalıdır. Bu ülkenin başbakanı olarak sorumlulukları vardır.

Türk Milletinin birer ferdi olarak herkesin buna dikkat etmesi gerekir; aynı zamanda bu, insan olmanın da gereğidir. Unutmamak gerekir ki Tanrı tarafından gönderilen bütün dinler de insanlığın yararına ve doğru amaçlara yöneliktir. Din ticaretini yaparak bu gerçeği hâlâ anlamayanlar olsa da bu gerçeği kimse değiştiremez. Dersim olaylarını da din, ırk ve mezhep açısından kaşıyarak Cumhuriyete ve onun kurucu felsefesine, kurucu mülksüz kahramanlarına saldırmak kimseyi iflah etmez… Dünyanın hiçbir yerinde, ülkesinde Atasını tanımayan, ona küfreden nesiller olduğunu sanmıyorum; ama Ülkemde yeni yetmeler var… Varlıklarını muhtaç oldukları Cumhuriyete ve kurucu lideri Mustafa Kemal’e karşı beslenen kin ve nefretin sebeplerini ve ardındaki gerçekleri yazmaya devam etmek bir vatan borcudur.

 

Devam edecek (www.r-demir.com)

Yayın Tarihi
07.01.2012
Bu makale 11351 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Sevgili Yellice, Bölgenin insanı (Dersimli değilim, Elazığlıyım) olmak konunun tüm boyutlarını anlamak ve bilmek şansını veriyor bana, onun için seri halinde yazılar, kitaplar yazıyor, konferanslar veriyorum ki doğrular anlaşılsın, yalanlara aldanılmasın...Bunun yanında yine bölgedeki feodalizme karşı mücadele veren Türkmen Boyundan olmak bir onurdur benim için. İstiklal Savaşında Mustafa Kemale bölgenin insanı sonuna kadar destek olmuştur, başka bölgelerde Yunanla işbirliği yapmalarına karşın Dersimli Türkmen beyi Diyap Ağa TBMM de masaya yumryuğunu vurarak TBMM nin Ankarada kalması için Mustafa Kemale destek olmuştur. Dersim isyan ve benzerleri tarih boyunca Osmanlının yanlıişları nedeniyle kangren bir hal almış olarak Cumhuriyete intikal etmiştir, bunu Türk Milleti aleyhine kullanmak isteyen emperyalizmin baronlarına kuklalık yapan hainler dün olduğu bibi bugün de var Ülkemizde. Bendeniz bu gerçekleri dile getirirken pek çok kişinin kulağına kar suyunun kaçtığının farkındayım ve yapılan manevi baskılar da bunu gösteriyor. Her şeye rağmen bu vatan için. bu bayrak için istiklal için ata-dedlerimden verilen 6 şehitin ruhu için sonuna kadar cumhuriyet düşmanlarıyla mücadele etmek benin namus borcumdur... Bunu nasıl ypatığımı, bir ömür nasıl harcadığımı yakınen en iyi bilenlrdensin.... İlginiz ve iltifatınız için teşekkürler ediyorum. Sevgiyle, muhabbetle kalınız...

Ramazan Demir 29.01.2012

RAMAZAN BEY, BÖLGENİN COÇUĞU OLARAK CUMHURİYYET OKULU YETİŞTİRMİŞ, YATILI OKULLARDA OKUTMUŞ, BU TOPRAKLAR BESLEYİP BÜYÜTMÜŞ, PROF.ETMİŞ.... HALA CUMHURİYETE ATATÜRKE BAĞLISINIZ. EMPEYALİLİST DÜŞÜNÇEYLE MÜCADELE EDİYORSUNUZ..... MEMMLEKET BİLFİİL İŞGALDE SİZ İŞGALE KAFA TUTUYOR...... CUMHURİYET SAFINDA YER ALIYORSUNUZ. SİZİN GİBİLER,, BALLI SAFTA.. ÖBÜR SAFTA HO.CA..... SENİ KUTLUYORUM..

MUHAREM YELLİCE 23.01.2012

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!