
Bir milletin toprağa değil, tarihe kök saldığı gündür Ağustos’un son haftası...
Derler ki, Anka kuşu, kendi küllerinden doğar. Her yandığında, her tükendiğinde yeniden yükselir gökyüzüne…
Bir efsanedir belki bu ama bazı milletler vardır ki, bu efsaneyi tarihe gerçek diye yazar.
İşte Türk milleti; bin bir kez yansa da, küllerinden defalarca doğmuş bir Anka misalidir.
Ve tarih, en çok Ağustos aylarında tanıklık etmiştir bu dirilişe.
Anka’nın kanat çırptığı o uğurlu ayda;
Yalnızca savaşlar kazanılmadı,
Yalnızca düşman bozguna uğratılmadı…
Bir millet, yeniden doğdu.
Hem mazisine sahip çıkarak, hem de istikbaline yön vererek.
Yıl 1071…
Bizans ordusunun karşısında, çelik gibi iradeye sahip bir Türk ordusu.
Komutanı, yüreği imanla dolu bir sultan: Alparslan.
Malazgirt Ovası'nda sadece bir savaş değil, bir çağın kapısı aralandı. Anadolu’nun Türk yurdu oluşu, mürekkep değil kanla yazıldı tarihe. “Barbar Türkler” mi dediniz? Medeniyetin kalbine adaletle yürüyen bir milletin attığı ilk adımı unutmayın.
Aradan 455 yıl geçer…
Tarih 29 Ağustos 1526.
Macar toprakları, Avrupa’nın göbeğinde bir yıldırım gibi çakar Osmanlı ordusu.
Kanuni Sultan Süleyman, Mohaç’ta öyle bir zafer kazanır ki, iki saatlik savaş, yüzyıllar sürecek bir kudretin simgesine dönüşür.
“Barbar” dedikleri millet, düşmanın dahi hayran olduğu bir düzen ve disiplinle yürür zafere.
Askeri değil, aynı zamanda insanlığı da taşır sancağında.
Derken bir asır değil, beş yüz yıl sonra…
Yıl 1921, Ağustos ayı.
Sakarya Meydan Muharebesi…
Düşman, Anadolu’nun bağrına kadar sokulmuş.
Ancak Türk milleti, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde bir kez daha tarih sahnesine çıkar.
“Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır” diyerek, Anadolu’yu bir direniş coğrafyasına çevirir.
Yalnızca bir savaş değil, bir milletin küllerinden doğuşudur bu.
Ve 26 Ağustos 1922…
Büyük Taarruz.
Yine bir Ağustos sabahı…
Dağ taş, süngü olur.
Gönüller, imanla dolup taşar.
Düşmanın “barbar” dediği millet, ahlakı, asaleti ve azmiyle işgali yerle bir eder.
30 Ağustos Zaferi, sadece bir toprak kazanımı değil, bir milletin yeniden ayağa kalkış destanıdır.
Tüm bu zaferler; “barbar” diyenlerin yüzüne bir tokat gibi iniyor aslında.
Çünkü anlamıyorlar:
Türk; yalnızca savaşan değil, inşa eden, yaşatan ve yeniden doğan bir millettir.
O yüzden, her yandığımızda bizi bitirdiklerini sanıyorlar.
Ama biz…
Anka kuşu gibi, her seferinde küllerimizden yeniden doğuyoruz.
Daha gür, daha güçlü, daha kararlı…
Ey Türk evladı!
Unutma:
Sen bir Anka’nın torunusun.
Senin damarlarında zaferin ateşi, gözlerinde ecdadının kararlılığı var.
Yüzünü ağartan, başını dik tutan bu zaferler, sadece geçmişin değil; geleceğin de yol haritasıdır.
Selam olsun Malazgirt’te kefenini kuşanarak Anadolu’yu ebedi yurt kılan Sultan Alparslan’a,
Selam olsun Mohaç’ta adaletiyle cihanı titreten Kanuni Sultan Süleyman’a,
Selam olsun Sakarya’da milletin kaderini değiştiren Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’e,
Ve selam olsun Büyük Taarruz’da “ya istiklal ya ölüm” diyerek düşmana son darbeyi indiren tüm kahramanlara...
Zafer ayı Ağustos, bize bir kez daha hatırlatır ki:
Barbarlık, yıkmanın adıdır.
Biz ise, yeniden doğuşun… Yeniden var oluşun ta kendisiyiz!
https://strasam.org/yazar/arastirmaci-yazar-oktay-iyisarac