Dünya genelinde apolitikleşme, yani toplumsal düzeyde siyasete olan ilgisizlik, giderek artan bir olgu halini alıyor. İnsanlar, siyasi süreçlerden uzaklaşarak, bireysel yaşamlarına odaklanma eğilimindeler. Türkiye de bu trendin yaşandığı ülkelerden biri. Ancak Türkiye’de apolitikleşme süreci, dünya genelindeki benzer hareketlerden nasıl ayrılıyor? Hangi ortak dinamikler söz konusu ve Türkiye’nin durumu dünya ile karşılaştırıldığında ne ifade ediyor? İşte bu sorular, Türkiye’deki apolitikleşme fenomenini anlamada önemli bir perspektif sunuyor.
Apolitizm Nedir?
Apolitizm, siyasetten bilinçli olarak uzak durma halidir. Bir insanın veya bir toplumun siyasete ilgi duymaması, bu sürecin dışında kalmayı tercih etmesi, bir tür kayıtsızlık anlamına gelir. Apolitik insanlar, siyasi gündemi takip etmez, seçimlere katılmaz ya da politik tartışmalara dahil olmazlar. Toplumda apolitizmin yaygınlaşması ise, siyasi sistemin işlememe, demokrasiye olan güvenin azalması, toplumsal kesimler arasında derin kutuplaşmaların oluşması gibi birçok olumsuz sonucu beraberinde getirir.
Dünya ve Türkiye’de Apolitikleşme: Ortak Dinamikler
Apolitizm, yalnızca Türkiye’ye özgü bir fenomen değildir. Küresel ölçekte de birçok ülkede apolitikleşme gözlemlenmektedir. Özellikle gelişmiş ülkelerde, bireylerin siyasi süreçlere olan ilgisizliği artmaktadır. Bununla birlikte, dünya ve Türkiye’deki apolitikleşme sürecini karşılaştırmak, bazı ortak faktörlerin ve belirgin farklılıkların ortaya çıkmasına olanak sağlar.
Ortak Dinamikler:
- Ekonomik Zorluklar ve Sosyal Güvensizlik: Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik krizler apolitikleşmenin önemli sebeplerindendir. İnsanlar, yaşam standartlarının düşmesi, işsizlik, enflasyon gibi ekonomik problemlerle mücadele ederken, siyaseti bir “lüks” olarak görmeye başlarlar. Ekonomik güvensizlik, bireyleri politikadan uzaklaştıran bir başka önemli faktördür. Bu durum, özellikle ekonomik krizlerin derinleştiği ülkelerde daha belirgindir.
- Siyasi Kutuplaşma: Küresel düzeyde, özellikle Batı dünyasında, siyasi kutuplaşmaların artması apolitikleşmeye yol açmaktadır. Donald Trump’ın yükselişiyle birlikte ABD’de yaşanan kutuplaşma, Avrupa'daki aşırı sağ hareketlerin güç kazanması, siyasetin giderek daha uç noktalara kaymasına neden olmuştur. Bu durum, bireylerin siyasetle olan bağlarını koparmasına ve daha pasif bir tutum takınmasına yol açmaktadır. Türkiye’de de benzer bir kutuplaşma yaşanıyor. Toplum, ideolojik olarak ayrışırken, birçok insan siyasetten çekilmeyi tercih ediyor.
- Medyanın Rolü ve Dezenformasyon: Hem dünya genelinde hem de Türkiye’de medya, siyasetin şekillendirilmesinde önemli bir araçtır. Ancak medyanın manipülasyonu ve dezenformasyon, halkın siyasete olan güvenini sarsmaktadır. Sosyal medyanın hızla yayılması, yanlış bilgilerin daha hızlı bir şekilde yayılmasına ve kamuoyunun politikaya olan ilgisinin azalmasına yol açmıştır. Türkiye’de de bu durum oldukça yaygındır; medyanın büyük bir kısmının taraflı olması, halkın doğru bilgiye ulaşmasını engelleyerek siyasete olan güveni zedelemiştir.
Türkiye’ye Özgü Dinamikler:
- Toplumsal Kutuplaşmanın Derinliği: Türkiye’deki siyasi kutuplaşma, dünya örneklerinden daha derin bir şekilde hissedilmektedir. Türkiye'deki toplumsal yapının tarihsel, kültürel ve dini faktörlerle şekillenmiş olması, kutuplaşmayı daha belirgin hale getirmiştir. Bu durum, özellikle siyasi partiler arasında şiddetli çatışmaların yaşanmasına yol açmakta ve birçok bireyi siyasetten soğutmaktadır.
- Siyasi Katılım ve Gençler: Türkiye'deki genç nesil, diğer gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında daha fazla apolitikleşmiş görünmektedir. Birçok genç, özellikle son yıllarda siyasi süreçlerden uzaklaşarak daha bireysel bir yaşam tarzını benimsemiştir. Gençlerin siyasetten uzaklaşması, genellikle özgürlük ve demokrasi gibi evrensel değerlere olan güvenin sarsılmasından kaynaklanmaktadır.
- Eğitim ve Siyasi Farkındalık: Türkiye'deki eğitim sistemi, genellikle siyaseti öğreten, katılımı teşvik eden bir yapıda değildir. Bu da gençlerin siyasete olan ilgisini azaltan önemli bir faktördür. Diğer gelişmiş ülkelerde, okullarda ve üniversitelerde politika eğitimi yaygınken, Türkiye’de bu konu genellikle ihmal edilmektedir. Dolayısıyla, gençler siyasetten koparak apolitikleşmektedir.
Apolitikleşmenin Sonuçları: Dünya ve Türkiye Üzerinden Bir Değerlendirme
Apolitikleşme, toplumsal düzeyde birçok olumsuz sonuca yol açabilir. Demokrasi, katılımcı bir yönetim biçimi olmalıdır ve siyasetten uzaklaşan bireyler, demokratik süreçlerin işleyişine katkı sağlamazlar. Dünya genelinde apolitikleşme, demokratik katılımın azalmasıyla birlikte, toplumsal eşitsizliklerin artmasına yol açmaktadır. Türkiye’de ise apolitikleşme, özellikle toplumsal huzursuzluğu artırmakta, genç nesil arasında bir tür siyasi kayıtsızlık yaratmaktadır.
Demokratik Değerler ve Toplumsal İleriye Dönük Sorunlar:
Dünya genelinde, apolitikleşme bazen demokratik sistemlere karşı bir tehdit halini alabiliyor. Seçimlere katılım oranları düşer, toplumsal hareketler zayıflar, ve halk, siyasi kararlar üzerinde etkili olma şansını kaybeder. Türkiye’de ise, apolitikleşme genellikle sosyal adaletin ve eşitliğin daha da gerilemesine yol açabilir. Toplumsal sorunlar ve kutuplaşma, çözüm bulunamayan meseleler arasında derinleşirken, bireyler yalnızca kendi çıkarlarına odaklanır.
Çözüm Önerileri ve Geleceğe Dair Bir Perspektif
Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de apolitikleşme süreciyle mücadele edebilmek için siyasete daha fazla katılımı teşvik eden politikalar geliştirilmelidir. Eğitim, medya reformu ve gençlerin siyasete katılımını teşvik eden programlar ön planda olmalıdır. Hem dünya hem de Türkiye, siyasetin her birey için önemli olduğuna dair güçlü bir bilinç oluşturarak, apolitikleşmeye karşı toplumsal bir direncin inşa edilmesine katkı sağlayabilir.
Sonuç
Dünya ve Türkiye’deki apolitikleşme, benzer dinamiklerden kaynaklanmakla birlikte, her iki durumda da toplumsal yapının ve kültürel dinamiklerin farklılıkları belirleyicidir. Apolitikleşme, demokratik katılımın azalmasına, toplumsal sorunların derinleşmesine ve sosyal adaletsizliğin artmasına yol açabilir. Ancak doğru eğitim, medyanın güvenilirliğini artıran reformlar ve kapsayıcı bir siyasi dil ile bu süreç tersine çevrilebilir. Hem dünyada hem de Türkiye’de, siyasetin herkesin sorumluluğu olduğu bilinci güçlendirilmelidir.
Kaynak: Strasam