DİP DALGA

Türk Siyasetinde Görünmeyen Elin Hikâyesi

Türkiye’de siyaset uzun yıllardır adeta bir tiyatro sahnesine benziyor. Her seçim döneminde yepyeni yüzler, yeni vaatler, yeni logolarla karşı karşıya kalıyoruz. Oyuncular değişiyor, dekor yenileniyor. Ama perde arkasında, ışığın ulaşmadığı o karanlık alanda hiç değişmeyen bir şey var: Oyunun yazarı ve yönetmeni aynı kalıyor.

Türk Siyasetinde Görünmeyen Elin Hikâyesi
Sahne Değişir, Oyuncular Değişir; Ama Oyun Aynı Kalır
1946’da çok partili hayata geçişle birlikte Türkiye’de siyasal rekabet görüntüsü oluştu. Ancak bu rekabet, halkın gerçek temsiline değil; dikkatinin dağıtılmasına hizmet etti. 1960 darbesiyle başlayan müdahale süreci, her on yılda bir siyasal hafızayı biçimlendirdi. Her darbe, her muhtıra, her erken seçim; belirli bir anlayışı bastırmak, başka bir anlayışı sistemin içinde tutmak için yapıldı.
Demokrat Parti’nin tasfiyesi, Anadolu sermayesinin fazla güçlenmesine verilmiş bir tepkiydi. Yerine kurulan Adalet Partisi, daha "kontrollü" bir devam olarak sahneye sürüldü. 1961 Anayasası özgürlükçü gibi görünse de, vesayet odaklarını anayasallaştırarak gerçek iktidarın kimde olduğunu net biçimde gösterdi.

MHP: Sistem İhtiyacı Olduğunda Devreye Giren Alet

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), bu sistemin ihtiyaç duyduğu güvenlikçi reflekslerin temsili olarak sahnede yer aldı. 1969’da CKMP’den dönüşen MHP, 70’li yıllarda paramiliter yapılarla iç içe geçti. “Devletin bekası” söylemiyle meşrulaştırıldı. 1980 darbesiyle görünüşte bastırıldı, ama kadroları devletin derin yapılarında işlev görmeye devam etti.
12 Eylül 1980 darbesi, yalnızca bir askeri müdahale değildi; aynı zamanda Türkiye’nin neoliberal kapitalizme entegrasyonunun askeri ayağıydı. Turgut Özal liderliğindeki ANAP, bu dönüşümün yerli taşeronu oldu. Ekonomiyle başlayan bu değişim, siyaseti ve toplumu da küresel düzene entegre etti.

28 Şubat ve Ilımlı İslam Projesi

1990’larda Refah Partisi’nin yükselişi, halkın özgün sesi olarak değil; sistemin rahatsız olduğu bir çıkış olarak değerlendirildi. 28 Şubat 1997 postmodern darbesi, sadece siyasi İslam’a değil; halktan gelen her bağımsız sese karşı organize edildi. Sistemin makbul sınırları tekrar çizildi.
2002’de iktidara gelen AK Parti, Refah çizgisinden gelen kadroları barındırsa da, “ılımlı İslam” projesi kapsamında Batı tarafından desteklendi. AB uyum yasaları, IMF politikaları ve özelleştirmeler bu desteğin karşılığıydı. “Yerli ve milli” söylemleriyle iç kamuoyu yönlendirilse de, dış politikada yönelim hep Batı merkezli kaldı.
2016 sonrası AK Parti otoriterleşince, denge unsuru olarak MHP tekrar devreye alındı. Böylece “Cumhur İttifakı” ile sistemin merkez hattı yeniden kuruldu. MHP, iktidarın meşrulaştırıcısı, derin yapının temsilcisi, sistemin “millî kalkanı” haline geldi. Günümüze geldiğimizde de değişen pek bir şey yok!

Halkın Değil, Oligarşinin Temsilcileri

Tüm bu tablo, Türkiye’de seçimle gelenlerin halkı değil; küresel ve yerli çıkar gruplarını temsil ettiğini gösteriyor. Gerçek güç; medya tekelleri, finans kuruluşları, istihbarat ağları ve bunlarla bağlantılı siyasal mühendislik yapıların elinde.
Yeni bir parti gerekiyorsa kuruluyor. Bir parti zayıflatılacaksa medya devreye giriyor. Her şey “demokratik” ambalajla sunuluyor. Ama tasarım hep aynı eller tarafından yapılıyor.

Gerçek Değişim: Sistem Dışıyla Mümkün

Bu noktada sorulması gereken soru açık: Eğer bu sistem, halk iradesini bastırmak üzerine kuruluysa; o halde gerçek değişim, bu sistemin dışına çıkabilen bir anlayışla mümkün olabilir mi?
Sistem dışı olmak, şiddet yanlısı olmak ya da kaos yaratmak anlamına gelmiyor. Aksine:

  • NATO eksenini sorgulayabilmek,
  • Filistin ve Gazze’de yaşananları sadece kınamamak, gerçek anlamda demir yumruk vurabilmek,
  • Küresel sermayeye bağımlılığı tartışabilmek,
  • Gerçek anlamda halk egemenliğini savunmak,
  • Medyanın değil halkın yönlendirdiği siyaset üretmek anlamına geliyor.

Sonuç: Seyirci Kalırsan Oyun Devam Eder
Türkiye’de siyaset, isimler ve logolar üzerinden değişiyor gibi gösteriliyor. Ama bu, yalnızca bir simülasyon. Gerçek değişim, kuralların değiştiği, yeni bir siyasal kültürün inşa edildiği ve halkın sadece izleyen değil, sahneye çıkan bir aktöre dönüştüğü yerde başlayabilir.
Bu oyun, seyircisi oldukça sürer.
Ama perde ancak halk sahneye çıktığında kapanır.
Ama engel tanımaz Halk artık Sahnede gibi!
Kalın Sağlıcakla.....
https://strasam.org/yazar/arastirmaci-yazar-oktay-iyisarac/

Yayın Tarihi
14.09.2025
Bu makale 67 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!