Bilimle yıldızları hedefleyen dünya bir yana, biz hâlâ birbirimizi etiketleyerek gün geçiriyoruz. Ne zaman kaybettik derseniz, cevabı hem dünümüzde hem bugünümüzde gizli...
Tarih, ilerlemeyi sadece zaferlerle değil; akıl, vicdan ve üretimle kaydeder.
İbn Sina’nın tıp kitapları Avrupa üniversitelerinde yüzyıllarca okutulurken, El-Cezeri’nin su makineleri Endülüs’te kütüphaneleri doldururken, biz gökyüzüne merdiven kuran bir medeniydik. Harizmi’nin sıfırı keşfetmesiyle başlayan yol, insanlığı hesaplamaya, ölçmeye, anlamaya götürüyordu.
Bir medeniyet düşünebiliyor musunuz, 13. yüzyılda rasathane kuruyor ama 21. yüzyılda bilim insanını itibarsızlaştırıyor?
Batı, Rönesans’ı yaşarken biz Lale Devri’nde matbaanın “günah” olup olmadığını tartıştık.
Japonya, savaş yıkımından sonra 30 yılda teknoloji devi olurken, biz hâlâ “kim kimin adamı”yla meşguldük.
Güney Kore, 1960’larda bizden yoksulken bugün yazılım ihracatçısı oldu; biz hâlâ ithal ettiğimiz ürünü yerlilik pazarlamasıyla satıyoruz.
Bugün dünya uzaya üs kurma yarışında. Tarımda dikey bahçeler, eğitimde yapay zekâ devrede.
Ama biz?
Biz televizyonda kimin kime “vatan haini” dediğini tartışıyoruz.
Siyasetin dili küfre, halkın dili kine döndü.
Ülkenin dört bir yanında bilim konuşulması gerekirken, tartışma programlarında hakaretin seviyesi konuşuluyor.
Ne zaman kaybettik?
Belki de Galileo teleskobuyla gökyüzünü incelerken, biz “güneş dönmez” demekte ısrar ettiğimizde...
Belki de Nazım Hikmet vatan sevgisini şiirle haykırırken, biz onu sürgüne gönderdiğimizde...
Belki de üretmek yerine tüketmeyi, dinlemek yerine bağırmayı, araştırmak yerine ezberlemeyi seçtiğimizde...
Ama en çok da;
Bir ülkenin iktidar partisi genel başkanının kendi milletine “illet, zillet, çöp, çukur, çamur, çürük, ahlaksız, namussuz, adi, cibiliyeti bozuk, ev zencileri” dediği gün kaybettik.
O gün siyaset, halka hizmet değil halkı hizaya getirme çabasına dönüştü.
O gün kelimeler kardeşliği değil, düşmanlığı çağırdı.
Ve biz o günden beri, gelişen dünyaya sırtımızı dönüp, birbirimize sırt çevirdik.
Çünkü bir milletin geleceği hakaretle değil, hayalle büyür.
Bilimle sulanmayan toprak çoraklaşır; vicdanla aydınlanmayan toplum kararır.
Yoksa bahar gelir elbet…
Ama hep başkalarının penceresinden seyredilir.
Nazım Hikmet’in dediği gibi....
“Bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim…”
https://strasam.org/yazar/arastirmaci-yazar-oktay-iyisarac