Turizm sektörü ve Kültür ve Turizm Bakanlık
politikası?
Fas, Tunus, Cezayir, Mısır ayaklanmaları ve
Filistin-İsrail huzursuzlukları.
Bunların hepsi önceden plan ve programlanan
dış güçler senaryosu değil midir?
Küresel güçlerin yarattığı bu hareketlilik daha
başlardayken ülke dış ekonomisi ve bilhassa turizm sektörü açısından öncelikli
tedbirlerin alınması gerekli değil miydi?
Her yıl Turizm fuarlarına Avrupa ülkeleri bazın
da katılan turizmcilerin, gelişebilecek ülke dışındaki first majör durumlar
için ne gibi B planları vardı?
Sektöre yıllarını veren bir turizmci ve
araştırmacı turizm yazarı olarak yıllar öncesi kaleme aldığım bir köşe yazımı
sizlere bir kez daha aktarıyorum.
“AB KONUKSEVERLİK PROJESİNE ! “ (Akşam /Akdeniz)22/12/2004
Avrupa Birliği ülkelerinin
yıllar önce hayatiyete geçirmiş olduğu bir konukseverlik projesi mevcuttur. Bu
proje AB'ye üye olan ülkeleri
kapsamakta ve kendi aralarında imzalamış oldukları turizm alanında bir
sözleşmeyi ifade etmektedir.
Bu projeye göre; AB'ye üye olan
ülkeler her şeyden önce turist mübadelesini kendi arasında gerçekleştirmek için
çaba sarf edecekleri gibi, seyahatlerde ve ulaşım da kolaylıklar sağlayacak,
gümrük geçişleri, ayak bastı paraları ve pasaport zorunlulukları olmayacak
bunun gibi daha birçok avantajları birbirlerine sağlayacaklardır.
Yine bu projeye göre; üye ülkelerin turizm ekonomilerini geliştirme açısından
seyahat ve tatil sayılarının ve süreçlerinin artması yönünden bankalarca ve
finans kurumlarınca çok düşük faizli krediler tüketicilere sunulmuştur.
Ayrıca, bu proje bütünlüğü içerisinde üye ülkelerin tanıtım haritası
çıkarılarak ortak kültür mirası ve tatil çeşitlilikleri mercek altına alınmış
ve tüketiciye sunulmuştur. Müşterek tanıtımın getireceği müspet tüm olgular
kullanılmıştır.
Yine turizm sektöründe ortak eğitimler ve istihdam olanakları üye ülkelere bu
yolla tanınmıştır. Ortak para biriminin ekonomilerine işleyiş açısından
vereceği rahatlık finans ve bankalar arası rahat dolaşım ise ayrı bir avantaj
sağlamaktadır.
Türkiye'nin AB üyeliği için
görüşmelere başlaması tabii ki en başta turizm sektöründe rakiplerimiz olan
Akdeniz de kıyısı bulunan ülkeleri rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlık ülke
liderlerinin beyinlerinde olmasa bile ülkelerindeki yatırımcıları tarafından
senatolarına yansımıştır. Ticari çıkarlarını kaybetmek istemeyen ülke
liderlerinin birçoğu referandum yolu ile bu sıkıntıları halklarının ağzından
dile getirmeyi hedef seçmektedirler.
Türkiye, Avrupa halkının gözünde sadece nüfusu ile işgalci konumda ve topluluğa
zarar verecek bir ülke olarak canlanmaktadır. Avrupalı siyasiler ise
Türkiye'yi, toplumlarına asıl gerçek olan, verimli tarım toprakları ile,
işlenebilir yer altı kaynaklarını değerlendirilecek genç nüfusu ile katkı
koyacak bir ülke olduğunu, yaşlı Avrupa'nın ölü toprağı serpilmiş ekonomisine
ivme kazandıracağını nedense ifade etmemektedirler.
Bazı ülkelerde kamuoyu da bu konuda bilinçli olarak bilgilendirilmemektedir.
Birlik üyesi ülkelerin sivil toplum örgütleri bazında yapılacak olan lobi
çalışmalarımız tüm bu engellerin aşılmasında asıl hedef olmalıdır.
Ülkemizin tüm mesleki kuruluşları, sivil toplum örgütleri, odalar, borsalar,
ihracatçı birlikleri vb gibi birçok kuruluş AB turlarına başlaması gerekmektedir. Bilhassa şu ana kadar Gümrük
Birliği'nden faydalanan ülkeler lobi çalışmaları için stratejik hedef olarak
seçilmelidir. Turizm sektörü ile başlayan beşeri yakınlaşma toplumların ticari
alanda ki girişimleri ile çoğalacak çeşitli olumsuz görüşler olumluya
dönüşecektir.”
x x x
Bugün Türkiye, Afrika ülkelerinin kaybı olan 40
milyona yakın turistten ne kadarını çekebildi?
Yine bugün
turistik tesislerin doluluk oranları nedir?
Sorarım
size 10 yılı aşkın süre de ne değişti, Turizm Bakanlığı politikasın da ve
Hükümet stratejisin de ne gelişmeler oldu?