Okullar açılırken

        “Her ayın belleğimizde oluşturduğu farklı çağrışımlar vardır. Ocak deyince bembeyaz karlar uzanır önümüzde Temmuz ayı, denizle özdeşleşmiştir. Eylül ayı aklımıza geldiğinde de yapraklar yavaş, yavaş yerlere dökülürken, okulların açılışı ve sokakları öğrencilerin dolduruşu canlanır gözümüzde.”

        Okullar açıldığında cıvıl cıvıldır sokaklar. Çocuklarda, her yeni başlayan aktivitede olduğu gibi bir heves, arkadaşlarına kavuşmanın neşesi taşar içlerinden. Dinlendirici bir tatilin ardından büyük maraton onları beklemektedir. Sonra bu heves zaman içerisinde yerini bıkkınlığa, vurdumduymazlığa, okuldan kaçmalara bırakır.
           Uzunca bir dönem eğitimcilik yaptığım için, kafamda hep şu soruyu tartışmışımdır. “Neden öğrencilerin ayakları bir süre sonra geri, geri gitmeye başlar?”Aslında bu yanıtını çok iyi bildiğim bir sorudur.  Eğitim sistemimiz, ezberciliğe dayandığı ve öğretilen bilgilerin büyük bir çoğunluğu ölü bilgiler olduğu için günlük yaşamımızda kullanım alanları yoktur. İşe yaramayan günlük yaşamımızda kullanamadığımız bilgiler ise insanda öğrenme hevesi uyandırmaz ve unutulmaya mahkûmdur. Okullarda öğretilenler bire bir yaşamımıza uygulayacağımız veriler olsa sanırım bu bıkkınlık olmayacaktır. Gençler öğrendiklerini hayata geçirip bunlarla birtakım başarılara adım attıklarını, bir takım problemlerini çözebildiklerini görseler öğrenmek önüne geçilemeyen bir tutkuya ve enerjiye dönüşecektir. Öğrenme olgusu bir eğlenceye, bir serüvene, bilinmeyenleri keşif haline getirilse öğrenciler okula koşa, koşa gideceklerdir. (Bazı özel okullarda böyle araştırmacı tavırları sevinerek izliyorum.) Keşke bu uygulamalar tüm okullarda yapılabilse.
        Ama nedense bizde öğrenmenin yüzü karanlık ve suratı asıktır. Üstüne üstlük ekonomik kaygılar içinde boğuşan, çoğu gülümsemeyi unutmuş, kontrolü elden kaçırmamak için katı ve ciddi olmaya şartlanmış öğretmenler, öğrencilerin hevesini iyice kaçırırlar. Yeryüzünde benim bildiğim iki meslek var ki bunu herkes yapamaz. Biri doktorluk diğeri öğretmenliktir. Bilmek bilgili olmak farklı bir şey, bildiklerini öğretebilmek farklı şeylerdir. Öğrencilerin dünyasına girerek onların sorunlarını, beden dilinden sezebilen, eğitimin bir not verme işi değil bir sanat olduğunu kavramış kaç kişi vardır? Eğitimci derste tek kişilik bir oyunun aktörüdür. İlgiyi ders sonuna kadar üzerinde tutabilmek, o altmış kişiyi de oyunun içine alabilmek gerçek bir yetenek ve gönül işidir. İçinde o heyecanı duyamayan bir kişi bunu yapamaz.Şöyle bir gerilere gidin. Hangi dersi daha çok severdiniz? Yanıtınızı duyar gibi oluyorum. “Sevdiğimiz öğretmenin dersini” Gerçek bir öğretmenin dersi epik bir oyun gibidir. İzleyicilerin tümünün rol aldığı bir oyun. Öğrenciler derse aktif katilim sağladıkları oranda dersle bütünleşirler. Öğrendikleri belleklerinde canlı kalır. Sevgi ve anlayışla öğrencilerine yaklaşan, sadece onun kafasına bazı bilgileri tıkıştıran değil, onların kişisel gelişimlerine katkıda bulunan, psikolojik problemlerine yardımcı olabilen bir eğitimci gerçek bir eğitimcidir.
        Bu arada anne babalara da birkaç sözüm var.Yılsonunda alınan karne bence sadece öğrencinin değil, ailenin ve eğitimcilerin de başarısının bir göstergesidir. Ebeveyn,çocuğa gerekli eğitim ortamını olanakları ölçüsünde hazırlamak durumundadır. Her şeyden önce çocuğuna güvenmeli ve ona cesaret vermelidir. Zira o yaşlarda çocuk kendisini anne babanın aynasında görür. Anne baba onu nasıl algılar ise o da kendini öyle nitelendirir.
Okullar açılmadan önce, aile bireyleri aralarında bir toplantı yapıp eğitim dönemi için yaşam kurallarını belirlemelidirler;
1- Saat kaçta kalkılacak, en geç kaçta yatılacak?
2- Günde kaç saat bilgisayar başında veya TV başında oturulacak?
3- Hafta sonları en geç saat kaçta eve gelinebilecek?
4- Cep telefonuyla ayda kaç kontörlük görüşme yapabilecek?
Kurallar önceden konulup bir yaşam programı yapılırsa çıkması olası problemlerin birçoğunun önü alınmış ciddi çatışmalara dönüşmeden halledilmiş olur. Çoğu kez kuralların çiğnenmesinin en önemli nedeni onların net ve yalın bir şekilde belirtilmemiş olmasındandır. Anne baba ciddi aile problemlerini, çocuğa yansıtmadan sabırlı ve soğukkanlı bir şekilde onların dünyasını zedelemeden çözebilmeyi başarmalıdır. Benim ebeveynlere söylediğim klişeleşmiş bir cümlem vardır; “Çocuğunuzun görünüşte sergilediği davranışa bakarak onu yargılamayın. Görünen davranışının arkasındaki gerçek nedeni yakalayabildiğiniz oranda onu anlayabilirsiniz.
  Annesi, Emrah’ın televizyonu bangır, bangır son sesine kadar açarak dinlediğinden yakınıyordu. Emrah’a neden böyle yaptığını sorduğumda verdiği yanıt çok düşündürücüydü. “Annemle babam hep kavga ediyorlar. Onların sesini duymamak için böyle yapıyorum.” Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Üniversiteye hazırlanan oğlunuz derslerine çalışmıyor tembellik ediyorsa bu sorunun yanıtını daha derinlerde arayın. Ya kendini baskı altında hissediyordur, yeterince güveni oluşmamıştır, ya da kendine bir hedef koymakta zorlanıyordur. Onu azarlamak, yargılamak yerine güven vererek koşullar ne olursa olsun onun yanında olduğunuzu hissettirerek yeniden derslere sarılmasını sağlayabilirsiniz.
  Aile- Okul –Öğrenci üçgeni sağlıklı bir şekilde işlediğinde öğrencinin başarı şansı artar. Devam, devamsızlık, okul başarısı,aile problemleri açısından bu üçlü arasında sürekli bir iletişim akışı sağlanmalıdır. Anne, baba ve öğretmenler yetişmekte olan gencin kendisine model aldığı ilk kişilerdir. Onların verdikleri bilgiler kadar davranış ve tutumları da gencin kişisel gelişiminde rol oynar.
          Rahmetli Prof Atalay Yörükoğlu hocaya problemli çocukları bu kadar başarıyla tedavi etmesinin sırrı sorulduğunda verdiği cevap çok ilginçti; “Ben çocuklara bir şey yapmıyordum onları oyun odasına oynamaya bırakıyordum. O esnada ben onların anne babalarını tedavi ediyordum.”
       Sevgili gençler size diye başladığım bu yazı, sizi eğiten eğitimcilere ve ebeveynlerinize oldu. Sizlere de başarılı bir eğitim yılı dilerken minik bir önerim olacak.  Lütfen soru sorun,katılımcı ve aktif olun.Suskun ve pasif kalmayın.Kendinizi ifade edin.Bildiklerinizi tartışın.Bu topluma soru soran ve düşünen kafalar gerekli.Eğer yürekten ister ve kapıları zorlamaktan vazgeçmezseniz, başarı sizin olacaktır..
          Sevgiyle kalın.

Yayın Tarihi
02.10.2009
Bu makale 2419 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!