Gelecek şoku

       Yüzyılımızda hızlı değişim sürecinin oluşturduğu yıkıcı stresi Alvin Toffler “Gelecek Şoku” diye adlandırıyor. Bu betimleme bana çok etkileyici ve doğru geldi. Toffler, insan varlığının son 50.000 yılını, ortalama insan ömrünün  62 yıl olduğunu kabul ederek  62’ye bölmüş..Ve 800 insan ömrü elde etmiş.Buna göre;

İnsanlığın ilk 650 ömür dilimi…………………mağaralarda geçmiş.

              Son   70 ömür diliminde ………….yazı bulunmuş.

              Son     4 ömür diliminde………….zamanın hatasız ölçümü yapılmış.

              Son     2 ömür diliminde ………… elektrik motoru bulunmuş.

              Son     1 ömür diliminde………….(son 50 yılda) bilgisayar devrine geçilmiş ve son 20 yılda bilgisayar masadan avuç içine geçmiş.

       Bu tabloya baktığımızda, değişimin ivmesinin nasıl hız kazandığını görebiliyoruz. Belirsizlikler, beklenmeyen yenilikler, ilk kez karşımıza çıkan olaylar birer gerilim kaynağıdır. Şimdi son birkaç yıl içerisinde, yaşamımızı derinden etkileyen olayları anımsamaya çalışalım;

       Gölcük ve Düzce de binlerce insanımızın ölümüne, binlerce insanın sakat kalmasına ve sevdiklerini yitirmesine yol açan bu olayların yaraları hala sarılmaya çalışılıyor. Deprem, beklenmeyen ve birden yaşamımızı alt üst eden bir doğa yıkımıydı. Herkeste şok yarattı. İnsanlar aylarca sokaklarda sabahladı. Evlerine giremedi. Bu gerilim ve stres, ruh sağlıklarının bozulmasına yol açtı. Birçok aile bu stresi daha fazla yaşamamak için doğup büyüdükleri toprakları terk etti. Başka diyarlara göç etti.

      İçinde yaşadığımız günleri ve yakın geçmişi değerlendirdiğimizde  son birkaç yılın, ekonomisine   “5 Nisan Kararları” ve “Kara Şubat” olarak geçmiş, piyasayı alt üst eden bunalımlar birçok iş adamının mal varlıklarını kaybetmelerine ve intiharlarına kadar uzanan şoklar yarattı. Çünkü normal seyrinde akıp giden yaşantımız alt üst oluyor, tüm dengeler bozuluyordu. Ayakta kalmayı başaranlara baktığımızda bunların sabırlı sakin soğukkanlı davranan ve yaşamda her türlü olasılığı hesaba katan, yedeklerinde daima bir (B) planı bulunduran kişiler olduklarını görüyoruz.

Olaylar gösteriyor ki olasılıklar hesabını gözden kaçırmamak, yaşamda her şeye hazırlıklı olmak gerekiyor.

       Bana gelen danışanlarıma, her zaman söylediğim bir lafım vardır; “Size problemsiz bir yaşam sözü veremiyorum, ama problemlerinizle baş edebilecek güçlülük vaat ediyorum.”

      İşin gerçeği burada yatıyor. Stressiz bir yaşam yok. Ama bedenimizi ve ruhumuzu strese karşı korunmalı hale getirerek sağlıklı ve mutlu bir yaşamı yakalayabiliriz. Bu aynı zamanda bizim yaşama bakışımızla ilgili, doğru bir duruşu gerektiriyor.

       Bir dönem çalıştığım kalp hastanesinde dikkatimizi çeken önemli bir şey olmuştu. Arka arkaya yaş ortalaması 20-30 arasında olan, koroner kalp rahatsızlığı tanısıyla yatıp, ameliyata alınan gencecik insanlar gelmişti. Bu çok düşündürücüydü. Eskiden 45 yaşın üzerinde görülen, koroner kalp hastalıkları 20 li yaşlara inmişti.”  Bu toplum ve insanlık için bir alarmdı. Nedenlerini hemen şöyle sıralamak mümkündü;

- Üst üste yaşanan toplumsal ve ekonomik şokların oluşturduğu stres,

- Zamanı doğru kullanamama

- Daha çok sigara ve alkol

- Kötü beslenme

       Genetik yatkınlık ta var işin içinde ama uygun zemin ortaya çıkmadıkça genetik çok ta belirleyici olmuyor.

        Dünyaya şöyle yukarıdan, yani kuşbaşı bakmayı bir deneyin. Aşağılarda oradan oraya bilinçsizce koşuşan insanları göreceksiniz. Herkes bir telaş içinde. Bir yarış egemen her şeye. Kim daha çok kazanacak? Kim daha güzel ve bakımlı olacak? Kim en iyi okulları kazanacak?  Hangi takım daha çok gol atacak? Bu hırsların peşinde koşarken daha çok sigara tüketiliyor,daha kötü besleniyoruz..Masa başında yemek yeme adeti terk edilmiş.Ayaküstü geçiriliyor öğünler..

         Bedenimizi ve ruhumuzu baskı altında hissediyoruz. Stres=Zorlanma reaksiyonu, geniş anlamıyla organizmanın iç ve dış uyarıcıların etkisiyle kendisini baskı altında hissetmesi anlamına geliyor. Doğduğumuz andan itibaren bir yarışın içine sokuluyoruz. Bakıyorum minicik çocuklar kolej sınavlarına hazırlanıyorlar. O dershaneden o dershaneye koşuyorlar. Oyuna ya da hobilerine ayıracak bir dakikaları bile yok. Ebeveynlerini ve öğretmenlerini, onların kişisel gelişiminden, ruh sağlığından çok, bu yarışta ipi göğüsleyip göğüsleyemeyecekleri ilgilendiriyor. Sınav sonunda kazanamayanların ardında tuzla buz olan güven duyguları kalıyor. Okul bitince iş arama, iş bulma, evlilik çocuk sahibi olma bunların hepsi insanı zorlayan yaşam olaylarıdır. Amerikalı psikiyatrist Holmes ve Rae’nin oluşturduğu stresör faktörlerin, bizim kültürümüze göre düzenlenmiş şekli mevcuttur.

            Son bir yılda yaşadığınız olayların stres puanları 300 aştığı zaman tehlike çanları çalmış demektir. O zaman depresyona dönüşmemesi için psikolojik bir yardım almak gerekmektedir.  Evlenmek, tatile çıkmak ta yaşamımızı değiştiren olaylar olduğundan bunlar da kişide stres yaratıyor. Ama bu stresi biz olumlu stres olarak niteliyoruz. Olumlu stres, yaratıcı enerjiye dönüştüğü için kişiyi motive ediyor.

      İnsan olarak zorlandığımızı; fiziksel duygusal, zihinsel, davranışsal ve sosyal anlamda bir takım tepkiler vererek ortaya koyarız. Örneğin gerginlikten midemizin ağrıması, fiziksel, genel bir isteksizlik hissetmek duygusal, kararsızlık yaşamak, zihinsel kabuğuna çekilme davranışsal başkalarını suçlamak ise sosyal bir tepkidir. Bu tepkiler organizmanın dengelerini bozacağı için tekrar dengeli durumuna gelmesi zaman alacaktır. İşte sorun burada ortaya çıkıyor. Eğer hemen dengeli halimize dönersek problem yok. Ama bu zaman alırsa ve süre çok uzarsa depresyonun ayak seslerini duyuyoruz.   

     İşte şimdi en önemli noktaya geliyoruz. Stres ve depresyonla nasıl baş edebiliriz? Aslında bu o kadar da abartıldığı gibi sihirli formüller istemiyor. Sadece yaşamımızı akıllıca organize ederek bedenimize ve ruhumuza stresin vereceği zararları uzaklaştırabiliriz.

 

  1. Sağlıklı beslenerek
  2. Geçici stres gidericiler olan, sigara ve alkolden uzak durarak
  3. Zamanı iyi kullanarak, programlı yaşayarak
  4. Yürüyüş ve spor yaparak
  5. TV, bilgisayar, telefon gibi teknolojik araçları bilinçli kullanarak
  6. Düzenli uyuyarak
  7. Kendinize ve giyiminize özen göstererek
  8. Tatil programınızı, iş programı kadar ciddiye alarak
  9. Günde yarım saat gevşeme ve meditasyon yaparak
  10. Ailenize ve sevdiklerinize zaman ayırarak
  11. Solunum egzersizi yapmayı yaşamınızın bir parçası haline getirerek
  12. Müziği yaşamınızdan eksik etmeyerek

Bu liste böyle sürer gider. Son yıllarda bazı uzmanlar buna bir de haber diyetini ekliyorlar. Bir hafta gazete okumayın TV izlemeyin diyorlar. Bence çok mantıklı Elbette bunları bilmek tek başına yetmiyor.

       Önemli olan bunları yaşamımıza geçirebilmek.En çok bu noktada zorlanıyoruz.Çabalarsak daha kaliteli  ve daha mutlu bir yaşamın bizi bir ödül olarak beklediğini göreceğiz.

 En güzel ve en mutlu günlerin hep sizinle olması dileğiyle….

Yayın Tarihi
11.12.2008
Bu makale 2870 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Yaşama pozitif ve gülümseyerek bakarak yaşamayı her zaman benimsediğim halde, sizinle olan sohbetlerimizin nasıl da beni çoğalttığını yaşamış biri olarak yeni yıla güzel hatırlatma ve önerilerinizle girmek kendimi yeniden iyi hissettirdi. selam ve sevgilerimle .. İyi ki varsınız. Teşekkürlerimle

Nevin Kalafatoğlu 21.12.2008

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!