Çoğul yalnızlıklar…

        “İnsanın yaşam boyu hep aynı açmazlara düştüğünü söylemişti biri… Doğru.Benim açmazlarım hep aynı açmazlar……Dışarıya karşı bir güçlülük zırhına bürünüyorum. İçimde korkak aciz bir çocuk. Bir yalnızlık boşluğuna yuvarlanıyorum… Sevdiğim saatlerce okşasa, sevse bu boşluğu dolduramıyor. Karanlık bir dehlizde ışık hızı yol alıyorum. Derinlere indikçe korkum büyüyor. Ölmek istiyorum. Ölüme de, yaşam kadar yakın duyumsuyorum varlığımı o zaman… Sevdiğime bu duygularımla, ağırlık verdiğimi, onu mutsuz ettiğimi düşünüyorum. Oysa insanın kendi içinde taşıdıklarının ağırlığı ona yeter de artar bile.Öte yandan belleğim hemen savunmaya geçiyor. ”Peki, onun bana yaşattıklarına ne demeli?”

         Varolmanın dayanılmaz hafifliğine ulaşmak için kafamı özgürleştirme uğraşına giriyorum. Bunun kafamdaki imgelemi şöyle;

        Bir yolda yürüyorum. Deniz kıyısında olabilir. Ama yeşil ağaçlar da görüyorum. Ayaklarım arada suya giriyor. Sandaletlerim elimde. Üzerimde pamuklu rahat bir giysi var. Biraz uzakta kendimin olan bir köy evi. İstersem kumsala oturabilirim. İstersem yoluma devam edebilirim. Evimde kitaplarım beni bekliyor. Terasta şezlonguma uzanıp elime bir kitap alabilirim. Ya da tahta masamda köy ekmeği ve yoğurt yiyebilirim.

        Ama bir şey eksik, bir şey eksik hep içimde. O, boşluğu nasıl doldurmalıyım? Kaybetmek istemiyorum onu..Hep yakınımda bir yerlerde olduğunu duymak….En çok ama en çok beni sevdiğini bilmek istiyorum.bazen çok yakınımda bazen uzakta da olsa beni hep düşündüğünü bilmek istiyorum.”  

          Bu kez, yıllarca önce kaleme aldığım bir yazımı aynen aktararak konuya girmek istiyorum. Bu benim kendime ait samimi duygularım… Zaman, zaman kendimi analiz etmeye çalışırken, serbest çağrışım yaparak, bilinçaltımı özgür bırakır aklıma estiğince yazardım. Sonra o yazdıklarımı okuduğumda bana sadece kendimle ilgili değil, yaşamla ilgili önemli ipuçları verdiğini görürdüm.

           Bu kez yalnızlıktan söz etmek istiyorum.Ama çok farklı bakış açılarından..Bazen  sevdiklerimizin yanındayken bile kendimizi herkese çok uzak hissedip bir boşluğa yuvarlanmışlık duygusu yaşarız…Dipsiz bir kuyuya çekiliriz sanki ..Herkesten, her şeyden ışık hızı uzaklaşıveririz.Bir yabancılaşma duygusudur bu.Kimse bizi anlayamıyordur.

Kendi hapishanemizde kalakalmışızdır.İşte buna çoğul yalnızlıklar diyorum ben..

21. yy hastalığı da diyebiliriz. Evde herkes televizyonun ekranına ipnotize olduğunda yan yana ama yalnızdırlar.Her biri kendi dehlizinde astral seyahatlerine başlamışlardır, bile.Çağımızın hastalığı iletişimsizliğin sonucudur bu.Ve bence en kötü yalnızlık bu türden bir yalnızlıktır.

           Bu kadar kötülemeyelim….. Canım. Yalnızlık bilinçli seçildiyse çok güzel sonuçlar da ortaya çıkabilir. Birçok insan üretkenliğini, yaratıcılığını kendisiyle baş başa kaldığında ortaya koyabilir. Zira bilinç ve bilinçaltı o zaman bağımsızlığına kavuşur.

           Mozart,Lamartin,Van Gogh,Hölderin,Rimbaud’u  dünya çapında yapan, yalnızlıklarının uçsuz bucaksız evreninde, yaratıcılıklarının serbest kalmasıydı..Belki yalnız kalmasalardı bu yapıtlar ortaya çıkamayacaktı.Schopenhauer'Yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevemez, kişi ancak yalnız olduğunda özgürdür çünkü', Yalnızlık bütün olağanüstü kafaların yazgısıdır. Onlar bu yalnızlıktan zaman, zaman yakınsalar da hep onu seçeceklerdir.” Demiştir.

          Aslında yalnızlık, bir bakıma, benim yukarıda yer alan serbest çağrışımlı  yazımda olduğu gibi insanın kendisiyle bir hesaplaşma sürecidir.. Ve herkes bu hesaplaşmaya cesaret edemez. Çünkü sonuçlarına katlanamayacaklarını hissederler. Aynaya baktıklarında görecekleri yüzden korkarlar. Depresyona düşebilirler. Bu korku nedeniyle çoğul yalnızlıklara sığınmayı yeğlerler. Orada kendilerini edilgen hale getirerek yaşarlar.Sanatçılar bu hesaplaşmaya cesaret eden kişilerdir ve bu hesaplaşmaları sonucu doğum sancısına benzer acılarla unutulmaz yapıtlarına imzalarını atarlar.

          İsterseniz bu yazının kıssadan hisse bölümüne gelelim;

Tek başına ama çok zengin yaşayan insanlar vardır.Onlar içlerinin zenginliğiyle yaşamı güzelleştirirler.Müziklerini açıp camın kenarına oturup kitaplarını okumaya,tuvallerinin başına geçip fırçayı boyaya batırmaya,beyaz kağıda dizeleri dökmeye başladıklarında ne kadar mutludurlar.Başkalarıyla yaşayan, ama çok dar bir alanda oksijensiz kalmış nice insanlar vardır ne kadar  çok mutsuzdurlar….Çünkü kendilerini gerçekleştiremezler.Ne diyelim yaşam bizim önümüze sunulmuş bir takım seçenekler dizisidir.Umarım herkes kendisi için en doğru ve en mutlu yolu seçecektir.…

Yayın Tarihi
23.11.2008
Bu makale 3921 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Eksiklik duygusunun yalnız bende olduğunu zannediyordum. Çırpına, çırpına eksiklik duygumu yanlızlığımla doldurdum. Daha doğrusu doldurmak zorunda kaldım. Benim yapabileceğim başka bir çözüm bulamamıştım. Yaşadığım içsel süreçleri birde sizin bilgileriniz ve kaleminizden duymak beni son derece rahatlattı sevgili Psk.Dr. Olcay Kulakoğlu. Size minnetlerimi ifade etmek istedim. Sonsuz sevgi ve saygılarımla.

sibel özel 23.11.2008

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!