Doğu’nun Masalı Batı’nın Gerçeği Üzerine İbretlik Öykü
Bir zamanlar, Doğu’nun şehirlerinden birinde, belki de İstanbul’da, varlıklı bir ağa ölmüş. Tellallar şehrin sokaklarında halka şöyle seslenmişler:
“Ey ahali! Ağamız vefat etti. Bir vasiyeti var. Ahiret hayatına alışabilmek için yardımcı arıyor. Kim mezarda geçireceği ilk gecede ona eşlik ederse, ağanın servetinin yarısı kendisine verilecektir.”
Koca şehirde bu ilginç teklife talip olan tek kişi çıkmış; Şehrin en fakirlerinden biri olan hamal. Sahip olduğu mal varlığı bir küfe ve iki kulaç ip.
“Hamal olarak yatar, ağa olarak kalkarım” diyerek, diri diri mezarda gecelemeyi kabul etmiş.
Ertesi gün, geniş bir mezar kazmışlar. Bir tarafına kefenlenen varlıklı ağayı bir yanına da pejmürde kıyafetli hamalı yatırıp mezarı kapatmışlar.
Az sonra sorgu melekleri gelmiş. Biri,
“Önce şu hamaldan başlayalım” demiş.
Öteki melek “tamam” demiş ve hamalı sorguya başlamışlar.
“Dünyada malın mülkün var mıydı?”
Hamal cevap vermiş:
“Bir küfeden ve iki kulaç ipten başka bir şeyim yok.”
“Öyleyse söyle bakalım” demiş melekler. “O küfe ile ipi hangi kazançla, nasıl aldın?”
Hamal başlamış anlatmaya:
“Beş kişinin malını on kuruşa taşıdım. Beşini yedim beşini sakladım. Ertesi gün de aynı işi yaptım. Böyle böyle para biriktirdim. Yemedim içmedim, ucuza taşıdım ve bunları aldım.”
Melekler:
“Olmadı” demişler. “Olmadı hamal efendi. Falancadan aldığın para hak ettiğinden çok azdı. Biz bunun hesabını ondan soracağız.”
“İyi ama” demiş hamal, “hak ettiğim parayı isteseydim bana taşıtmazlardı ki…”
Melekler, “Nasıl olsa sana hak ettiğinden azını ödeyenler de buraya gelecek, o zaman biz sorarız bunların hesabını” demişler.
Ve sorguya devam etmişler:
“Söyle bakalım. Çocuklarına, eşine kazancının ne kadarını yedirdin?”
Daha bin çeşit soru.
Hamal kan ter içinde kalmış. Ve bütün bir gece melekler sormuş o kıvranmış, melekler sormuş o kıvranmış... Nihayet sabah olmuş ve mezarın başında bekleyenler toprağı açıp onu dışarıya çıkarmışlar.
Hamal bakmış, şehir ahalisi kabrin başına toplanmış. Ağanın varisleri hamala:
“Aferin sana, kimsenin cesaret edemediği bir işi yaptın. Mükâfatını da göreceksin. Artık zengin bir adamsın” demişler.
Mezar başındaki kalabalık alkış tutmuş. Hamal:
“İstemem! İstemem! Vallahi istemem!” diye bağırmış. “Bir küfeyle bir ipin hesabını sabaha kadar veremedim. Onca servetin hesabını nasıl veririm. Kim isterse o alsın. Hesabını da alan versin!” demiş ve kalabalığın arasına karışıp gitmiş.
Bu bir masal ve Doğu’yu anlatan, Doğu’nun inanç dünyasıyla yoğrulu bir masal. Bir yanıyla kul hakkına dikkati çekiyor bir yanıyla zenginliğe ve zenginlere özenmeyin mesajı içeriyor.
Aşağıdaki öykü ise Batı’dan ve gerçek.
Bakanın canı çikolata istedi.
Dükkâna girip, çok sevdiği Toblerone çikolatalardan bir büyük paket aldı.
Fiyatı 60 TL’ydi.
Parayı, kredi kartıyla ödedi.
Ne olduysa işte bu bir paket çikolatadan sonra başladı.
Çünkü parayı öderken, bir siyasetçi için affedilemeyecek bir yanlış yapmıştı.
Olayı vergi dairesi ortaya çıkardı.
Yani kadın bakanın üyesi olduğu hükümete bağlı bakanlık.
Bakanın yaptığı yanlışlık şuydu:
Aldığı bir paket çikolatayı, özel kredi kartıyla değil, bakanlığın verdiği kartla yapmıştı.
Vergi dairesi bunu ortaya çıkarınca, medya da öğrendi ve olayın üzerine gitti.
Bakanın adı “Tobleronecu bakan’a çıktı.
Sonunda bir sabah istifa ettiğini açıkladı.
Şimdi gelelim asıl soruya...
Kimdi bu bakan?
Türkiye’de hiçbir siyasetçi bir paket çikolata için istifa etmeyeceğine göre, herhalde bir Türk siyasetçi değildi.
Doğru tahmin ettiniz.
İstifa eden kadın, İsveç Sosyal Demokrat Partisi’nde genel başkanlık da yapmış olan Mona Sahlin’di...
Bakana soruşturma açıldı. “Dalgınlıkla kendi kartım sandım” dedi.
Yargılandı. Mal varlığı bile araştırıldı. Aklandı.
İstifa etti.
Batı’da hesap sorma var, hesap verme var, olayları irdeleyen ve korkusuzca yazan basın var, Batıyı şeytanlaştırırken bunları nereye koyacağız? Sistem bir ilkeler bütünüdür. Bu ilkeleri gevşetmemek, iptal etmemek bir ahlak, disiplin ve eğitim işidir. Batı’yı şeytanlaştırmak, Doğu’yu melek yapmıyor. Suç varsa, ortada kalmıyor. Suçlu suçu başkasına havale etmiyor. Allah’ın torpilli kulu olduğuna inanan bir Batılı gösteremezsiniz.
“Battı, batıyor, ahlaksız, sömürgeci” diyerek hep aleyhinde konuştuğumuz Batı’dan ve sadece İsveç’ten bazı örneklerle veda edelim.
-Ticaret Bakanı Maria Borelius bir sohbette, “15 yıl önce evimde bir kadını kaçak çalıştırdım, vergisini ödemedim” deyince ihbar kabul edilmiş. Vergi dairesi hemen harekete geçmiş. Başbakan, bakanın istifasını istemiş.
-Kültür Bakanı Cecilia Stegö Chilo evinde kullandığı televizyonun 300 TL değerindeki bandrolünü ödememiş. Olay medyaya yansıyınca istifa etmiş.
-Sosyal Demokrat Parti Başkanı Hakan Juholt gençliğinde birlikte oturduğu kız arkadaşının evini kendine aitmiş gibi gösterip sevgilisine devletten 40 bin TL değerinde kira yardımı almış.
Bir gazete bunu ortaya çıkarınca istifa etmiş.