Ahmet Beyin Ceketi, İsmet Özel'in Amentü'sü, Cem Yılmaz’ın Milli Piyangosu ve Neyzen Tevfik’in Piyazlı İftarı ile Ramazan'a veda yazısıdır
Vermek de nasip işi, ikram da… “Dünya nedir?” diye sorsalar “Ya nasip!” der, noktayı koyarım. Çünkü dünya nasip yurdudur. Nasibine razı olan huzur içinde olur.
Nasipten hisse almayanlara rahmetli Barış Manço’nun “Ahmet Beyin Ceketi”ni dinlemelerini öneririm. Nasipten ötesi yok. Bu dünyanın tek gerçeği nasibimizdir, nasiplendiklerimizdir. Nasip ve talep yol arkadaşıdır. Birbirinin elinden tutan, birbirinden destek alan iki yoldaştır onlar. Talep edeceksin ki, nasiplenesin.
Mübarek Ramazan ayının sonuna geldik. Yardımlaşma günlerindeyiz. Fakir fukaranın en çok hatırlandığı dönem Ramazan ayıdır. Sadaka, fitre, zekât ve aklınıza gelen her yardım bu ayda tavan yapar.
Yoksulluğun yeniden hortladığı bu günlerde yardımlaşmaya daha çok ihtiyacımız var.
Cem Yılmaz’ın gösterisinden not aldığım bir cümle aklımdan hiç çıkmaz: “Biz yan sanayi değiliz.” Öyleleri insandan sayılmıyor, onlar insan görünümlü yaratıklar olabilir.
Bir güldürü ustasından taş gibi söz. Filozoflar bu tanımın yakınından geçemez. Kur’an-ı Kerim’de “Andolsun biz Ademoğluna şan, şeref ve nimetler verdik, onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.” denilmiştir. (İsra Suresi 70. Ayet) Yan sanayi olmadığımızın delilidir bu ayet.
Şairlerin en fiyakalısı, en vakuru İsmet Özel, şiirlerin şahı olan Amentü’nün, (Arapça kökenli olan bu kelime iman etmek, inanmak anlamındadır. 1974’de yayımlanan şiir bir manifestodur) girişinde şöyle der:
“İnsan
Eşref-i mahlûkattır derdi babam
Bu sözün sözler içinde bir yeri vardı.”
İnsanı tanımlamanın kestirme yolunu bulmak öyle kolay değil. Cem Yılmaz’ın vurguladığı gibi “İnsan yan sanayi değil.” Kimseye “Yan sanayi” muamelesi yapmaya hakkımız yok. Kimsenin bize "Yan sanayi" ürünüymüş gibi davranmasına da izin vermemeliyiz. Yardımlaşmada nezaket ve usul esastır. “Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek” prensibi, İslam’ın Müslümana yüklediği nezaket ve hürmetin ilk adımıdır. Göstere göstere verdiğiniz şeyler sizde kalır, Allah’a ulaşan yardımlar gizli yapılanlardır.
Cem Yılmaz'ın Piyango Bileti
Cem Yılmaz’ın Milli Piyango bileti alanlarla ilgili esprisini de bir gülümseme veya düşünmeye vesile olması için aktarmak istiyorum:
-Büyük ikramiye size çıksa ne yaparsınız?
-Fakirlere veririm.
-Siz?
-İhtiyaç sahipleriyle paylaşırım.
-Siz?
-Ben de arkadaşıma katılıyorum. İhtiyaç sahipleriyle paylaşırım.
-Siz?
-Ben de fakirlere veririm.
Kimsiniz lan siz? Siz ne kadar iyi insanlarsınız yav. Ne işiniz var lan o zaman piyango kuyruğunda?
O ne biliyor musunuz? Yukarıyı bağlamaya çalışıyorlar. “Allah’ım bana ver, ben dağıtırım” demek istiyorlar. Koskoca evreni yaratan güç, 100 milyon lirayı dağıtamayacak!..
Neyzen Tevfik’in Piyazlı İftarı
Ramazan’da hatırı sayılır zenginlerden Cevdet Kerim diye biri iftar daveti veriyormuş. Davete o dönemin kalbur üstü tabakası katılıyormuş. Davet sahibi Neyzen Tevfik’e de davetiye göndermiş. İftardan sonra ney çalıp hoş vakit geçirsinler diye…
Neyzen Tevfik gitmek istememiş. Fakat Tahtakale’deki arkadaşları: “Olmaz, git. Adam hatırı sayılır biri, gitmelisin” diye zorlamışlar. Bizim Neyzen de gitmiş. Ama saray gibi evin bahçe kapısından içeri girememiş. Kapıdaki hizmetçilere davetli olduğunu söylese de böyle hırpani kılıklı, saçı başı dağınık birinin davetli olacağına inanmamışlar.
İftar vakti de gelmiş. Neyzen'e “bari şurada otur da bizimle karnını doyur” demişler. Neyzen, taaa Tahtakale'den kalkıp geldiğine mi yansın, böyle muamele gördüğüne mi… İstemeye istemeye hizmetçilerle oturmuş, fasulyeli piyaz vs. yemişler.
Neyzen Tevfik, kalkıp giderken, içeriye hizmet götüren bir hizmetçiye bir dörtlük yazıp bunu davet sahibi Cevdet Kerim'e vermesini istemiş. Hizmetçi: “Kim gönderdi diyeyim” demiş. Neyzen: “O, okursa göndereni tanır” demiş. Dörtlükte şöyle yazıyormuş:
Rızk için Allah kerim
Fısk için Cevdet Kerim
Fasulye piyaz yedim
Fıs fıs ediyor gerim
Ha benim gerim, ha Cevdet Kerim.
Nasipten öte yol yok. Niyet neydi, akıbet ne oldu. Veren için de alan için de… Her şey nasip meselesi… Nasipte yoksa dayak bile yiyemezsiniz. Neyzen'in dediği gibi, göndereni biliriz. Herkes bilir; gelenin nerden ve kimden geldiğini.
“Ne ki verilmiştir, bil ki verilmemiştir.
Ne ki verilmemiştir, bil ki verilmiştir.
(Ataullah İskenderî)
Ahmet Beyin Ceketi’nden bir bölümünün sözlerini alıntıladım. Barış Manço’nun bu şarkısını bir de şimdi dinleyin. “Ya nasip!” ne demekmiş, bir de şimdi düşünelim.
“Kul Ahmet erken yatar, sabaha ya kısmet derdi
Kimseler anlamazdı, ya kısmet ne demekti
Herkes gömlek giyerken Ahmet ceket giyerdi
Konu komşuya dert oldu Kul Ahmet'in ceketi
Bir gün bir yoksul öldü, üzüldü mahalleli
Ama bir kefen parası bulamadı mahalleli
Kul Ahmet dedi yalan dünya, çıkardı ceketini
Örttü garibin üstüne, kaldırdı cenazeyi.”
Ramazan, bayram için bir taleptir. Oruç, istemenin bedensel ve ruhsal lisanıdır. Bayram ise nasip meselesidir. Hepimizin bayramı kutlu olsun.
Günün Sözü: Allah seni nereye diktiyse orada çiçekleneceksin.