“Her gün bir konaktan göçmek, akar su gibi dona kalmamak gerek.
Dün geçti gitti; dün gibi, dünün sözü de geçti; bugün yepyeni bir söz söylemek gerek.”
Mevlâna Celâleddin Rumî bu sözleri 750 yıl önce söylemiş, Divan-ı Kebir’de kayda geçmiş. (Abdülbaki Gölpınarlı’nın çevirisidir, sosyal medyadaki kostümlü biçimini almadım.)
Mevlâna, değişim, gelişim ve yeni fikirlere açık olmanın insan için elzem olduğuna dikkat çekmiş. Mevlâna’nın bu sözünü hayatının merkezine koyan insanlar var ve bu insanları kendime yakın hissederim. Düşünce adına, edindiği bir çanak suyu okyanus sanıp, üzerine devasa rögar kapağı kapayanlara acırım. Onlar, çanaklarını konserve kutusuna çevirmekle bereket ve rahmetin kapılarını kapatan talihsizlerdir. Hayat nefestir, her seferinde tazelenen bir soluk…
Her gün yeni bir şey söyleme derdinde olan güzel insanlardan biri de meslek büyüğüm, değerli gazeteci Mehmet Barlas’tı. Allah rahmet eylesin.
“Ah, ne güzel günlerdi o günler!” diye geçmişe özlem duyanlardan değilim. Bununla birlikte geçmişi unutanlardan da olmadım. Medyanın 50 yıl önceki halini hatırlıyorum, bugünkü durumunu da takip ediyorum. Dünün gazetecileri, bugünün imkân ve konforundan çok uzak olmalarına karşın, kotardıkları işlerle günümüzün medya mensuplarının yanına bile yaklaşamayacağı çapta haberlere imza atmışlar.
Mehmet Barlas bunlardan biri. Babası Cemil Sait gibi Hukuk Fakültesi mezunu. Mehmet Barlas, meslek olarak gazeteciliği seçerek, bir dönem İktisat ve Ticaret ile Devlet Bakanlığı yapan, Pazar Postası ve Son Havadis gazetelerini kuran, CHP’nin yayın organı Ulus gazetesinin yöneticisi olan babasının ayak izinden yürüdü.
Cemil Sait 59 yaşında iken 1964’de vefat ettiğinde Mehmet Barlas Cumhuriyet’in Dış Haberler servisinde işe başlamış, 22 yaşında, köşesi olan bir gazeteciydi. Birçok ülkeye gitti. Hindistan Başbakanı İndira Gandi, dünyanın en zengin adamı Rockefeller röportaj yaptığı ünlülerdendi. (Bugün medyamızda dünyanın en zengin adamı Elon Musk’la röportaj yapabilecek biri var mı? Putin, Sisi, Selman bin Abdülaziz, Biden, Macron veya Orban’la mülakat ayarlayabilecek çapta bir gazetecimiz var mı?) Barlas, 1968 yılında Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği yarışmada, inceleme dalında birincilik ödülü aldı.
İsmail Cem’in Genel Müdürlüğü döneminde TRT’ye geçti. Cem’in, haberlerden sorumlu danışmanı oldu. Ahmet Oktay, Metin Cengiz’le yaptığı söyleşilerden oluşan “Hayat, Edebiyat, Siyaset” adlı kitapta, Mehmet Barlas’ı “Benim tanıyabildiğim kadarıyla öyle sert bir insan değildir, uzlaşma yanlısıdır” diye tarif etmiş. Oktay, Barlas’ın televizyonun gücünü erken fark edenlerden olduğunu da eklemiş.
TRT’de o yıllar haber müdürü olan rahmetli Ahmet Oktay’a göre, televizyonda dışarıya iş yaptırma dönemini açan Barlas’tır, yöneticilerin tv’de program yapma sürecini hızlandıran da odur. Oktay, şunları ifade etmiştir:
“Birçok program hazırladı Barlas TRT’de. Böylece sanatçılarla, iş adamlarıyla, politikacılarla yakın ilişkiler kurdu. Bu ilişkilerin meyvelerini TRT’den ayrıldıktan, özel sektörde çalışmaya başladıktan sonra topladı Barlas.”
Mehmet Barlas, TRT’den erken ayrıldı, 1975’te Günaydın’a yazar olarak gitti. Barlas’a göre, gazetenin sahibi Haldun Simavi’nin haberi değerlendirmek ve bunu tiraja dönüştürmek konusunda inanılmaz güçlü sezgileri vardı. Onu biraz Hearst’e benzettiğini söyler.
Barlas’la ilgili en yaygın inanış, kim iktidardaysa, onunla iyi geçinen adam olduğudur. Oysa gerçek farklıdır.
Günlük köşe yazılarında Milliyetçi Cephe Koalisyonu’nun Başbakanı Süleyman Demirel’i en çok eleştirenlerden biridir. Günaydın’dan ayrılma nedeni de bununla ilgilidir.
Bir gün Haldun Simavi, Barlas’ı odasına çağırır, masaya karşılıklı otururlar. Simavi, “Hükümet hakkında çok ağır yazıyorsun. Kimse devletle böyle uğraşamaz. Benim babam da senin gibiydi. İnönü’ye takmıştı. Onun yazılarını Hürriyet’e koymazdım. Sen de Demirel’e takmışsın. Yazı yazmayı bırak ve Günaydın’a genel yayın müdürü ol” önerisinde bulunur. Bu öneri Barlas’ı sinirlendirir, istifa edip Günaydın’dan ayrılır. Günaydın macerası iki yıl sürmüştür.
Aziz Nesin’in öykülerinin Hürriyet’te yayımlandığını biliyordum ama onun Günaydın’da resimaltı yazdığını Mehmet Barlas’tan duydum.
“Sen Kendini Le Monde’da mı Sanıyorsun?”
Mehmet Barlas öyle özenli çalışır ki, çoğu kez gazetenin baskı saati gecikir. Gazetenin gönderileceği hatlarda dağıtım kamyonları Günaydın’ı beklemez. Hat kaçması gazete için ek maliyettir. Bu durumu şöyle anlatır:
Bir gün Haldun Bey geldi yanıma.
“Sen kendini Le Monde'da mı sanıyorsun?Fotoğrafçıları İstanbul'a sal. Günaydın okuyanları çeksinler. Bu fotoğrafları duvara as. Onlara bak ve okuma-yazması az olanların bile Günaydın aldıklarını görerek, bu haberi basitleştir” dedi.
Fuzuli’nin Su Kasidesi’ni Okuyan Ünlü Konuk
Mehmet Barlas’ın ilişkileri ve dostlukları pek çeşitlidir. Ünlü Orta Doğu uzmanı Prof. Bernard Lewis’yi bir gün evinde ağırlar. Misafiri için Fuzuli’nin Su Kasidesi’nin gazelleştirilmiş bir bölümünün bulunduğu parçayı dinletir.
“Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su” diye başlayan gazeli dinleyen Bernard Lewis, kasideyi önce Azeri ağzıyla, sonra Farîs'i üslûpla, baştan sona ezbere okur. (Bizde Su Kasidesi’ni okumuş ya da dinlemiş bir uzman var mıdır?)
Bernard Lewis, İngiliz asıllı Amerikalı tarihçi. Princeton Üniversitesi'nde profesörlük yaptı. İslâm tarihi ve İslâm-Batı ilişkisi hakkında uzman. Ortadoğu hakkında uzmanlaşmış Batılılar arasında en çok okunan yazarlardan. George W. Bush'un danışmanlığını yaptı. Türkçeye çevrilmiş kitapları şunlar:
Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ortadoğu: İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi, Tarih Notları - Bir Orta Doğu Tarihçisinin Notları, İnanç ve İktidar: Orta Doğu’da Din ve Siyaset, İslam'ın Siyasal Söylemi, İslam'ın Krizi - Bitmeyen Savaş, Hata Neredeydi? Doğu’nun 300 Yıldır Cevabını Aradığı Soru, Modern Ortadoğu Nasıl Kuruldu?, İslam ve Batı, Müslümanların Avrupa’yı Keşfi, Çatışan Kültürler: Keşifler Çağında Hristiyanlar, Müslümanlar, Yahudiler, Orta Doğu’da Çatışma ve Önyargı: Semitizm ve Anti-Semitizm, Semitizm ve Anti-Semitizm: Çatışma ve Önyargıya Dair, İslam, Orta Doğu’da Irk Kavramı ve Kölelik, İslam Dünyasında Museviler, İstanbul ve Osmanlı imparatorluğu Medeniyeti, İslâm Dünyasında Yahudiler, Haşhaşiler: İslam'da Radikal Bir Tarikat, Türkiye’nin Demokrasi Serüveni, Tarihte Araplar.
Demirel Çok Tatlı Adamdı
Mehmet Barlas, muhaliftim dediği Demirel için “Çok tatlı adamdı” cümlesini de söyleyen kişidir. Bir yazısında, Demirel’e eski İngiliz Başbakanı Harold Wilson'un "A Prime Minister on Prime Ministers" kitabının da arasında olduğu birkaç kitap götürdüğünü belirtir ve şöyle devam eder:
“1980'e dayanan günlerde sık sık ziyaret ederdim Güniz Sokak'taki evinde Demirel'i... Yeni çıkmış kitapları götürürdüm...
Bir gün yine koltuğumun altında 3-4 kitapla Demirel'in evinin bahçe kapısından girerken, yoldan geçen Turan Güneş gördü beni. Yanıma geldi ve "Bu kitaplar ne Sayın Barlas" diye sordu.
Ona Harold Wilson'un kendinden önceki İngiliz başbakanlarını tahlil eden kitabını da gösterdim... "Demirel'e götürüyorum bu kitapları" dedim. Turan Güneş bir kahkaha attı.
- Yanlış yapıyorsunuz... Demirel bu kitapları okursa onun da kafası biz CHP'lilerin kafaları gibi karışır.
Bırakın öyle kalsın, fazla okumasın, dedi.
İki yaz önce Bodrum'da direksiyondayken telefon çaldı. Açtım, Demirel arıyordu. "Neredesin, özledim seni" dedi. Ben "Bodrum'dayım" deyince güldü, "Ben o yolları yapmasaydım Bodrum'a çok zor giderdin" diye cevap verdi bana.”
Barlas bir röportajında da bir gözlemini anlatır: Demirel’in çok kitabı olurdu. En üstteki kitap konuğa göre konulurdu. Kim geldiyse ona göre kitap koyardı.
“Turgut Özal arkadaşımdı” diyen Mehmet Barlas, bugüne kadar kimsenin aklına gelmeyen, gelse de yapmaya cesaret edemeyeceği bir hareketi dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a yapacak ve o hareket medyada günlerce tartışılacaktı. Barlas, Başbakan Erdoğan’ın yanağını okşamış, foto muhabirleri bu tarihi an’ı kaçırmamışlardı.
Mehmet Barlas, Türk basınında kendine özgü bir gazeteciydi. O, bir gazeteci için gerekli olan temel üç özelliğin üçüne de sahipti: Göz, kulak ve merakta kimseye geçilmedi. O bir yarış içine girmedi. Mesleğin en sakinlerinden biriydi. Rakibi olmadığına inanıyor da olabilirdi. Hakaretsiz, küfürsüz sıkı bir eleştirmendi. Birçok kitap yazdı. Zevzeklik yapmadı, zevzeklikle oyalanmadı, zevzekleri umursamadı.
Emre Kongar’la “Yorum Farkı” programı bir ilk değil mi? Bir zenginlik, bir renk olarak ekranlara gelmedi mi? NTV ve NTV Radyo'da Oğuz Haksever ile "Makam Farkı" adlı programının her bölümünü izledim. Bazı sanatçıları, klasikleşen o program sayesinde tanıdım. Bekir Ünlüataer gibi.
Her nefis ölümü tadacaktır. Dünya kimseye kalmaz. Baki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş. Kötü söz sahibine yakışır. Geçmişi bugünün değerleri ile anlamak mümkün değildir. Su Kasidesi’ni hatırlattı, gecenin bir vakti dinleyip hüzünlendim. Mekanı cennet olsun.