TÜSİAD geçtiğimiz günlerde, Ülkenin önde gelen Anayasa hukukçuları ve sosyologlarına yeni bir Anayasa taslağı hazırlattı. Ne TÜSİAD’ın ne de çoğumuzun yakından tanıdığı akademisyenlerin Türkiye’yi bölmek ya da Laikliği yok etmek gibi bir niyetleri olamayacağını pek ala biliyoruz. Kaldı ki bu taslak kimilerimizce beğenilmeyebilir de ama siyasi partilerin, baroların, üniversitelerin bu güne kadar gündeme almakta çekingen davrandığı bir konuyu cesurca ele almaları ve bir tartışma zemini hazırlamaları önemlidir.
1999 yılında Yargıtay Başkanı Sami Selçuk adli yılı açarken ; “Bir uyarıda bulunmak zorundayım, Türkiye, meşruluk debisi neredeyse sıfıra yaklaşmış bir Anayasa ile yeni yüzyıla giremez, girmemelidir.” Demişti… Yeni yüzyıla çoktan girdik… Bu gün ise eski Yargıtay başkanı Profesör Sami Selçuk bu anayasanın sıkça laiklikten söz ederek laikliğin canına okuduğunu, baskı yasaları üretmeye kodlanmış bir metin olduğunu, bu Anayasa ile yönetilmenin bir yurttaş olarak kendisine acı verdiğini söylemektedir. “ Onun meşruluğunu tartışmak, kamuoyunu uyarmak ve halka doğruları söylemek de her hukukçu için ahlaki ödevidir. ” Sözleri bu Anayasadan bağımsız bir hazırlığın aciliyetini gözler önüne sermektedir.
TÜSİAD taslağında tepkiler değiştirilemez maddelerde yoğunlaşmıştır. Halen yürürlükte olan 1982 Anayasasının 1. Maddesi devlet şeklinin cumhuriyet olduğunu yazar. 2. Madde;… Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. 3. Madde; Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı istiklal marşıdır. Başkenti Ankara’dır. Bu Anayasanın 4. Maddesi de ilk üç maddenin değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyeceğini hükme bağlar. 1924 Anayasasında değiştirilemez madde yoktur. 1961 Anayasasında değiştirilemez madde ‘devlet şeklinin cumhuriyet’ olduğunu hükme bağlayan 1. Madde ile sınırlıdır. 1982 Anayasasında ise başlangıç bölümü metninin tümü ile ilk üç maddesi değiştirilemez hale getirilmiştir.
Kimsenin ‘devlet şeklinin cumhuriyet olduğunu vurgulayan 1. Maddesine, Resmi diline, Başkentine ve istiklal marşına, laik, demokratik, sosyal hukuk devletine itirazı olduğunu duymadım. Ülke bütünlüğü de tartışılmadı. Ama Anayasaların devleti ve ideolojileri korumak için değil aksine bireyi devlet ve ideolojilerin baskısından korumak için yapıldığı çağdaş toplumların malumudur.
Eskiden beri çok tartışmalı madde 2. Maddedir. ‘Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan’, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Şeklinde düzenlenen madde içeriğinde ‘hukuk devleti’ kavramı, Atatürk milliyetçiliği ve başlangıç bölümü metni ile biçimlendirilmiştir. Anayasadaki evrensel tanımlar, kendimize özgü ve ideolojik şekle bürünmüştür. Anayasa Mahkemesinin, Ak Partinin laiklik karşıtı odak olduğunu hükme bağlayan kararı, başlangıç bölümünden alıntı ile sağlanmıştır. Hukukumuzda ‘başörtüsü’ yasağı olmamasına rağmen Anayasaya aykırılık iddiası, yine başlangıç bölümünden esinlenmek suretiyle ‘zorlama’ gerekçe ile kılıfına uydurulmuştur. Bu güne kadar Yüksek yargı kararlarının en çok tartışılanları ve parti kapatma kararları değiştirilemez 2. Madde, daha doğrusu ‘başlangıç’ metni nedeniyledir. Bu maddedeki Atatürk milliyetçiliğinin açık bir tanımı yoktur. Başlangıç metnindeki değiştirilemez denilen ilkeler ise CHP’nin 6 okunda sembolize edilen ilkelerdir. Bunların tamamını bu gün değiştirilemez madde olarak geleceğe taşınması ne kadar doğrudur? Soğukkanlılıkla tartışılıp Anayasa metni sadeleştirilmelidir. Geçmişteki doğrularımızı geleceğinde doğrularıdır diyerek ‘tabu’ haline getirmek gelecek nesillerimize güvenmemektir, haksızlıktır…