İstanbul ve Ankara SBF de yaşanan öğrenci olaylarını ve polisin uyguladığı şiddeti ve ardından başbakan dahil siyasetçilerin konuşmalarını benimsemek, doğru bulmak mümkün değil. Peki olan biten birçok şeye yanlış demek mümkün mü? Evet genellikle öyle oluyor… Çünkü şiddet maalesef yaşamımızın, kültürümüzün bir parçası sanki… Toplum olarak şiddeti doğal karşılıyoruz. Asıl siyaset üstü tartışılması gereken konu bu olmalı bence…
İktidar ve muhalefet halkın kurumlarıdır. Öğrencilerinde… Ceza evlerindeki mahkumlarında… Çokça konuşuyorlar… Akıl verip başöğretmenlik yapmayı seviyorlar. İş karşısındakini dinlemeye gelince siz anlamazsınız. Biz sizin yerinize düşünürüz, sizin için en doğrusunu yaparız, özgürlük, hak hukuk gerekirse bizim uygun gördüğümüz kadarı yeter deyip kestirip atıyorlar. Hep böyle oldu. Bu günkü iktidar özgürlükler alanında en önemli reformlara imza attığı için çoğu zaman düzenlemelerini doğru bulduğumu ifade ettim. Destekledim. Ama sıra karşıdan gelen istek ve eleştirileri dinlemeye geldiğinde biz işin doğrusunu biliriz sen işine bak hatta ayağını denk al havasına giriyorlar. Muhalefetin ise konuşmaktan çok dinlemeyi sevdiğini söyleyemem. Onlarında en çok sevdiği iş, baş öğretmenlik… Hatta her hafta başbakana başbakanlık dersi vererek geçiriyorlar gurup toplantılarını. Hatta dürüstlük dersi… İnsanlık dersi . Yani en çok sevdikleri iş öğretmenlik. Dinlemeye ayırdıkları zaman dilimini sadece hükümetle çatışmaya giren guruplar için kullanıyorlar. Onları anlamak için değil, olaylar, medyada daha fazla yer alsın diye… Mağdur öğrencilere baktığımızda, bütün Türkiye olaylara odaklanmışken öğrenciler sorunlarını bir güzel anlatabilecek fırsatı buldular derken anlatacakları çok şey olmadığını görüyorsunuz. O zaman da iktidara karşı siyasi bir proje mi diye düşünüyorsunuz. Zaten gençliğin birçok taşkınlığı hatta yumurta atması bile hoş görüyle karşılanabilir ama yumurtalı eylemin sadece konuşmacıyı susturmaya dönük olması da şiddetin parçasıdır.
Tek tesellim var! On yılda geldiğimiz nokta… On yıl önce hatırlamaktan azap duyduğum ceza evi baskınları… O gün dehşete kapılmıştım. Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, askerler ve başlarında komutanları 20 ceza evine eş zamanlı baskın düzenleniyor, topla tüfekle… Kimyasallarla kadın koğuşunda ölüm orucuna yatan kadın mahkumları yakarak… Operasyonun adı, ‘hayata dönüş operasyonu’… Sayısını unuttuğum ama onlarca mahkumun hayatına mal olan devlet operasyonu. Bu şiddet konuşulmadı yazılıp çizilmedi bile. Sadece devletin zaferi gibi yorumlandı. Geçtiğimiz günlerde cılız bir tartışma ve bunu soruşturulması için açılan dava. Davanın sanıkları için mahkemeye bildirilen isimler… Bunlar kimmiş biliyor musunuz? Sadece emir kulu erler… Komutanlar ve siyasetçiler sorumlu değil! Hayret bir özür dileyen de yok. Hikmet Sami Türk ve Saadettin Tantan gibi dürüst tanınan siyasetçiler bile neden tek söz edip en azından üzüntülerini bildirmezler. Tabi birçok derin ilişki olduğundan… Peki kendi sorumluluk alanları kendi vicdanları için neden tek söz etmezler? Yine on yıl önce Ahmet Kaya’ya sanatçılarımız ve aydın geçinen insanlarımız çatal bıçak fırlatmışlardı. Onun için bu gün atılan yumurtaları ve polisin dayağını bu gün bu kadar konuşuyor ve tartışıyor olmamız on yılda çok yol aldığımızı gösteriyor.
Ama o teselliye çok sevinmeyelim. Mecliste kanunlaşmak üzere olan silahlanma tasarısı, silahlanma yaşını 21 den 18 e düşürüyor. Bu yasa çıkarsa işte o zaman sahip olduğumuz şiddet kültürünü yumurta ve dayaktan çok ötelere taşımış oluruz!
BİRİLERİ HİSARCIKLIOĞLUNU UYARMALI
Geçen hafta Ticaret Sanayi Odamızın geleneksel ödül törenini izledim. Antalya’da büyüyen ve başarı oranlarını arttıran firmaların çoğalması gurur verici. Başkan Çetin Budak güzel bir sunum yaptı. Valimiz Sayın Altıparmak’ın, ‘ gündem, ödül alan iş adamlarımızın onurlandırılmasıdır… Farklı bir beyanın bunun önüne geçmesi beni üzer’ şeklinde medyayı içtenlikle uyarması hoştu… Aklıma benim geçmiş yıllardaki bir açılışı aklıma getirdi. Antalya Toptacı hal, Otogar ve kültür merkezinin inşaatlarını tamamlamış hepsinin birlikte açılışlarını yapıyorduk. O zaman Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel gelip açılışlarını yapmıştı. Bir kadın muhtarımızda belinde ruhsatlı silahı ile katılmış açılış törenlerine. Günlerce medyada kadın muhtarın silahı konuşulmuş ve bir satır da olsa Antalya Toptancı haline, kültür merkezine ya da şehirlerarası bir terminale kavuştu şeklinde tek bir haber yer almamıştı.
Rifat Hisarcıklıoğlu’nun konuşması esprili ve güzeldi. Hazırlıklı gelmişti ve rakamlarla güzel bilgi verdi. Ama konuşmanın birkaç yerinde ‘kayıtlı ekonomi olmadan demokrasi olur mu ? Olmaz’ deyip sözlerine devam etmesi biraz ezbere dayalı idi. Cumhuriyet tarihi boyunca demokrasiyi ötelemenin yollarını bulduk. Demokrasinin ve özgürlüklerin fazlası bizi böler… Din devleti kurulur… Şu olur bu olur, çok bahanemiz vardı ve buna inanan çok insanımız da… Bir de Hisarcıklıoğlu gidip her yerde kayıtlı ekonomi olmadan demokrasi olmazı anlatıyorsa işimiz var demektir. Demokrasi sevmeyenler aranan kanı bulduk derler!
AKEV’İN FARKLILIĞI
Akdeniz Üniversitesi’nin kente neler kattığını biliyoruz. Eşsiz kentimizi adeta taçlandırmıştır üniversitemiz… Gaye Vakfı’nın, Döşemealtında, ‘Ululararası Antalya Üniversitesi’ adıyla kuruluşunu tamamlayarak yeni üniversitenin yapımına başlaması ve önümüzdeki yıl öğrenci kayıtlarına başlayacak olması kentimiz için çok değerlidir. Alanya’da üçüncü üniversite de YÖK’ten onayını almış yükselmektedir…
AKEV; Antalyalı herkesin yakından tanıdığı eğitimciler ordusu… Yıllardır iğneyle kuyu kazar gibi Antalya’ya eğitim kurumları kazandırmış gönüllüler. Çalışkan, hırslı, inatçı öğretmenler… Farklılıkları ‘imece’ den kaynaklanır. Dayanışmaya ve yardımlaşmaya inanırlar. İlköğretim ve Anadolu lisesinden sonra Üniversite heyecanı düştü yüreklerine ve başladılar hemen yapımına. Yeni çıkan YÖK’ün kurallarını aşmak kolay olmadı ama sonuçta onu da başardılar ve dosyalarını tamamladılar. Kadriye’de belediyenin de desteğiyle sürdürülen Üniversite inşaatı da neredeyse tamamlanmak üzere inandıkları dayandıkları ‘imece’ kültürünün onların önünü açacağına inanıyorum. Antalya milletvekilleri bu imecenin parçası olacaklardır. Antalya’mızın bir üniversite daha kazanmasında pay sahibi olacaklarına inancım tam. AKEV’e başarılar diliyorum. Konunun önemi nedeni ile ayrıntılı olarak tekrar yazacağım.