İtalya’nın suçu ne?

İki hafta önce köşemde, TURİST filmini konu etmiştim. Venedik’in bu film ile ne kadar çekici görüntüler sergilediğini ve insanı adeta davet ettiğini vurgulamıştım. Filmde İtalyan polisinin Johnny Depp’in kurtulması için nasıl rüşvet aldığını, açık olarak göstermesinden dolayı, filme karşı İtalyan polisinin bugüne kadar hiç tepki vermemesini yazmamıştım. Film içinde geçen bu olay acaba İtalyan Polisi tarafından neden tepki almamıştı?

Şimdi anlatacaklarım tamamen gerçek, bir film değil. 25 yaşında bir Türk genci, bir yılın yorgunluğunu atmak ve kendisinin en sevdiği pizza, spagetti yemeklerinin ülkesini, yakından tanımak için 17 Aralık tarihinde yola çıkmaya karar verir. Planı 9 günde Milano, Venedik ve Roma’yı gezip görmektir. Gitmeden önce babası, Turist filmini izlemesini tavsiye eder. Genç adam filmi izler ve gitme arzusu daha da kendisine heyecan katar. 17 Aralık’ta Frankfurt Havaalanı onun uçağının inmesinden sonra kar nedeniyle bazı seferlere kapanır. Milano’ya Frankfurt’tan gidiş ancak tren ile gerçekleşebilecektir. Genç adam, telefonlar, internet ve aile, dört koldan seferber olur. Genç adam sonuçta trenlerin de iptallere girdiği, son trenin Basel üzerinden gecikmeli, aktarmalı ve iptal edilen üç tren yolcusunun bir trene doluşması, bilgileri tüm gece telefon görüşmelerinde baba ile paylaşılarak 30 saat sonra yorgun argın Milano’ya varır. 18 Aralık günü dinlenmeyle ve kısa gezintilerle geçer. Milano’yu hayallerindeki gibi bulur. Kentin görünen yüzü onu mutlu eder. 19 Aralık’ta, gezisine tarihi mekanları ziyaretle devam eder. Akşam, ünlü İtalyan mutfağını tanıma ve arkasından bir disko ziyareti düşünür. Pizza yemek gerçekleşir ama diskoya yalnız girmesi kapıdaki bodyguard tarafından sakıncalı bulunur. O da diskonun yanındaki Pub’a takılır. Yalnız seyahat etmenin böyle ortamlarda zorluğunu, bir Akdeniz ülkesinde yaşamaya başlar.

Saat gece yarısı ikiyi geçmiştir. Dışarı çıkar taksi sorar ama bulamaz, otel pek uzak değildir. Onbeş-yirmi dakika yürüme mesafesindedir. Garibaldi semti de öyle kenar mahalle değildir. Yürümeye başlar ilk köşede duran iki genç adamdan biri ondan sigara ister. İngilizce sigara içmediğini söyler, adam ısrarla istemeye devam eder, elini onun montunun cebine sokmaya çalışır. Durumu fark edince, genç koşmaya başlar. İtalyanca konuşan saldırgan adamlar onun arkasından kovalamaya başlarlar. Genç, ara sokakta izini kaybetmeye çalışır, girdiği sokakta altyapı çalışması vardır, sokak kapatılmıştır. Saklanır ama saklandığı yerde onu görürler. Genç, polis, polis diye bağırır ama nafile kimse çağrısına cevap vermez. İki saldırganla kavgaya girişir. Kısa müddet sonra yenik düşer, acımasızca dayak yer. Kan revan içinde kalır. Tüm üstünde bulunan telefon, para, kredi kartlarını çalarlar, aldığı darbelerden dolayı bayılmıştır. Kendine geldiğinde ıslak sokak ortasında, yüzünden akan sıcak kanlar ile ayağa kalkar, geldiği istikamete yürür yolda iki kişi ona nereli olduğunu sorar, “Müslüman mısın?” sorusu, sorunun peşinden gelir. Evet, cevabı verince ona yardım ederler, anlaşılan onlar oradaki göçmenlerdir. Ambulans çağrılır genç, Fattanbelfratelli Hastanesi’ne götürülür.

Hastaneye giriş yaptığında önce geldiği ülke sorulur. “Turco” cevabından sonra 25 dakika doktor orada olmasına rağmen acilde müdahale edilmez. Sonunda kafasına konan buz torbası alınır ve local anestezi ile 22 dikiş atılır. Genç ülkesine haber vermek ister, telefon sorar kendisine ankesörlü telefonun yerini gösterirler. Telefon bozuktur çalışmaz. Cebinde, onu darp eden adamların almadığı bozuk paraları vermeyi teklif eder ama kimse başka telefonu ona kullandırtmaz. Polis ister, polis bulunamaz. Rapor tutulması hırsızların yakalanması için ısrar eder. Hatta bağırır, yarım saat sonra polis gelir, rapor tutmak için sabah 8.30’da karakola gelmesini söylerler, adres verirler. Eğer telefon etmek istiyorsa otele götürebileceklerini söylerler. Hastane böyle bir hastaya tomografi bile çekmez ve ona “kendi isteğimle hastaneden çıktım” diye sadece İtalyanca yazan belgeyi imzalatır.

Otelde telefonla konsolosluk, ülke, bankalar vs aranır. Türk Konsolosluğu sürekli aranır ama otomatik santral bir türlü aşılamaz. Polis karakoluna gidildiğinde, polis İngilizce tercüman olmaması nedeniyle rapor tutmaz. Karakol, karakol dolaştırılır. Amaç pes ettirilip rapor tutmamaktır. Polisler, İngilizce anlamaktadır ama resimleri gösterirlerse suçluları tanıyacağını söyleyen gence sürekli tercüman olmadığını söylerler. Polis karakolunda, onun gibi darpa, gaspa uğramış mağdur turistler bekleşmektedir. Polisin tavrı anlaşılmaz. Ona, ertesi gün gelmesi söylenir. Bu arada planlanan tüm gezi iptal edilir. Ertesi sabah genç, önce polis karakoluna gider ama yine aynı senaryo, oradan oraya gönderilir. Tercüman yok bahaneleri… Uçak vakti gelir. Genç, buranın Avrupa Birliği ülkesi olmadığına inanır. Milano hayalleri yıkılmıştır. Artık ona göre suçlu, darp yapan, soygun yapanlar değildir. Bir medeniyetin koruyucularıdır. Ülkesini ziyaret edenleri koruyamayan, onun derdine çare olamayan, güven duyulmayan, güvenlik kuvvetleri…

Turist olarak gittiği, hayallerini kurduğu ülkede, hayalleri yıkılan o genç, benim oğlumdur.

Bana sakın “İtalya’nın suçu ne” diye sormayın…

 

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

 

Yayın Tarihi
28.12.2010
Bu makale 11638 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!