Helal mi?

Üç hafta önce bir Türk Televizyonunda reklamı görünce irkildim. Bir tavukçuluk firması, kendilerinin “helal et sertifikası”na sahip olduğunu, reklamda öne çıkarıyordu. Uzun süre düşündüm, ömrüm boyunca ülkemde böyle bir reklam görmemiştim. Konuyu dini bilgilere sahip bir dostumla paylaştım. Onun tepkisi de benim gibiydi. Bu tanıtım yöntemi toplumun her kesiminde tepki yaratmıştır. Benim ilk aklıma gelen soru hemen, hemen herkes için ilk ortak soru oluyordu; “Diğer ürünler haram mı?”

Haram-Yasak yiyecekler üzerinde, her üç dinin temelinde Adem Peygamberle başladığına göre, her üç dinde de aslında tarifi aynı ama uygulanışında farklılıklar var. Özellikle Müslüman ve Yahudiliğin yasak ettiği domuz hayvanının yenmemesi ana tema. Yahudilikte hayvanın kesiminden, kutsanmasından, hatta yenmesine kadar süren farklı bir ritüel var. Müslümanlar için kesimde temel şart; Allah adının anılmasıdır. Hıristiyanlıkta domuz etinin yenmesi yasak değildir. Müslümanlar ve Yahudiler (ortodoks olmayanlar) için, kendi ülkelerinin dışında yemek yerken en büyük çekince de domuz etidir. Yani her iki dinin mensupları kendi ülkelerinde hiçbir zaman yedikleri ürünlerin helal olup olmadığını sorgulamazlar. Bu sorgulama sadece ülkeleri dışında yapılır. Hıristiyan toplulukların ise bu tür sorgulamaları genellikle yoktur.

THY’nin bir zamanlar yurtdışı uçuş ikramlarında uyguladığı, bir domuz resminin üzerindeki kırmızı çarpı işaretini, birçok hava yolu takip etmişti. Bu uygulama artık görülmüyor. Nedeni gayet basit, herkes artık biliyor ki, domuz eti genel sunumlarda  kullanılması, problem yaratıyor. Özel bir talep gerektiriyor. Hele hele  Almanların en ünlü gazetesi Welt’in araştırmasında “Bulutların üzerinde en iyi yemek” sunma ödülünü alan Türk Hava Yollarının, eskide kalmış uygulamaya hiç ihtiyacı yok.

Helal Gıda sertifikalama işini gözlemlerken, devletin konuya yavaş de olsa uyandığını görmekten bile mutlu oldum. Türkiye için sadece ihracat ürünlerinde, özellikle başka Müslüman ülkelere kullanmakta belki gerekebilir ama bu bile gereksizdir. Buna gereksinim duyan ülkeler Türkiye’yi tanımıyor demektir. Sertifikaların nasıl parayla  satıldığını hiçbir kritere bakılmadan verildiği  ortaya çıkınca, sahtekarlığın boyutu, bu işin nasıl istismar edildiğinin kanıtladı. Dini inançların sömürülmekten kurtarılması da devletin işidir. Rekabet adına yapılan sömürüye, inanç sahiplerinin bilinçli tepkisi gerekir.       

Yiyecek içecek sektöründe, dolayısıyla turizm sektöründe bu tip bir hataya düşmek, inanılmaz kötü sonuçlar doğurur. Toplumu her konuda ayrıştırmak isteyenlere karşı uyanık olunması gerekir. Bu anlamsız sertifikasyon kaosuna bir an önce son verilmelidir. İhracat için gerekiyorsa TSE tarafından verilen tek geçerli sertifika kabul edilmelidir. Bu sertifika işinin iç pazar için kullanılmasının hiçbir anlamı yoktur.

Helal mi? Sorusunu bu ülkede avazı çıktığı kadar bağırarak soran tek kişi, Bülent Ersoy dur…  

Yayın Tarihi
14.12.2011
Bu makale 11433 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!