Kente sahip çıkmak

İstanbul’un dışındaki kentlerimizin ortak sorunu, kent yaşamının kalitesini de ortaya koyan sosyal ve kültürel etkinlikleri organize eden sivil bir yapının olmamasıdır. İstanbul’daki sermaye sahiplerinin yirmi yıl öncesinden dünyadaki trendleri örnekleyerek, kültürel hayata yatırım yapmaları ve örgütlenmeleri bugün Avrupa’da, İstanbul’un yerini tavan yaptırmıştır. İstanbul artık Avrupa’daki en diri kültür, sanat ve eğlence şehri olarak da olumlu imaj kazanmıştır. Kuşkusuz bu oluşuma vücut veren sadece Sabancı, Koç, Kıraç, Eczacıbaşı, Borusan gibi aileler veya kurumlar değildir. Birçok yatırımcıyı,STK’yı, belediyeleri ve kamu kurumlarını da buna dahil etmek gerekir. Yani kentte bu anlamda bir bütünlük göze çarpıyor. Yıllar önce Turing Otomobil Kurumu ile İstanbul’a bu yönde anlamlı yol gösterdiğine inandığım, rahmetli Çelik Gülersoy’u burada anmak istiyorum. Bir toplum mühendisi, bir rol modeli olarak kendisini betimlemek gerekir.

Gelelim İstanbul dışındaki kentlerimizin bu yöndeki durumuna. Ben Antalya’daki tecrübelerim ve gözlemlerinden hareketle bazı analizler yapmak istiyorum. Antalya’nın kültürel yaşamı kent merkezi ile özdeşleşmiştir. Antalya’nın ilçeleri ve beldeleri turizme endekslidir ve yaşam 5 ay çalış, 7 ay kaybol anlayışıyla yol alır. Turiste sunulanla yetinilen bir kültürel ve sanatsal hayat varmış gibi yapılır. Zaten hayat “…mış gibi yapmak” olarak algılanır. Yani gerçeğini değil, özüne varmak değil, rol yapmaya dönüşmüştür.

Antalya’nın kent merkezinde aslında yok yoktur. Devlet Tiyatrosu, Devlet Opera ve Balesi, Senfoni Orkestrası, Belediye Tiyatroları, turneye gelen özel tiyatrolar, 47 yıllık Altın Portakal Film Festival, bu hafta onbirincisi başlayacak olan, bana göre sadece Antalya’nın değil, Türkiye’nin bir övünç kaynağı olan Fazıl Say yönetimindeki Uluslararası Antalya Piyano Festivali. Yukarıda saydıklarımın hepsi kamu destekli oluşumlardır. Özel sektörün,  bunların içindeki payı sadece ufak sponsorluklar olarak anılabilir.

“Türkiye’nin dünyaya açılan kapısı olan Antalya gibi bir kentte, böyle sınırlı etkinliklere katılım ne seviyededir?” sorusuna vereceğim cevap ne yazık ki üzüntü vericidir.  Bu kent bir turizm kentidir ve turizmciler elit insanlardır diye düşünülür, bu çıkış noktasından baktığınızda bütün kültürel ve sanatsal etkinliklerin biletlerinin aylar öncesi tükenmesi gerekir. Ama salonlarda istenilen doluluk sağlanamıyor. Otel odalarının doluluklarını sağlamanın ne demek olduğunu çok iyi bilen turizmciler, salonların doluluğunun bir parçası değiller. Turizmciler kendi kentlerine sahip çıkmıyorlar. Kentlerine bir misafir gibi bile davranmıyorlar. Sosyal ve kültürel hayattan bu kadar uzak yaşamak turizmcilerin bu kent ile gelecek ideallerinin olmamasını gösterir ki bu da köksüz bir gelecek olur. Turizmciler çocuklarının geleceğini gelişmiş, modern bir kentte sağlamaları için en azından bugün bunun temellerini kendileri atmalıdırlar. İstanbul örneğinde olduğu gibi, bu kentin turizminden kazanıp bu kentin kültür, sanat ve sosyal hayatına sahip çıkacak, mali kapasitede onlarca turizmci var.

Kentin yaşam kalitesinin barometresi kültürel ve sanatsal etkinliklerdir.

 

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

Yayın Tarihi
25.11.2010
Bu makale 11728 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!