Sedat Peker çok önemli açıklamalarını sürdürüyor. Doğru mu değil mi belirsiz ama, geçmişteki olaylar teker-meker dökülüp saçılıyor ortalığa.
Öyle havadan sudan şeyler değil iddialar. Hepsi de birbirinden ciddi. Öyle susup geçiştirilemez, deli saçması diye bakılamaz, oralı olmazmış gibi yapılamaz. Gemilerden bahsediliyor, kokainden söz ediliyor, Suriye’ye giden TIR’ların içyüzü anlatılıyor. Çok önemli makamlarda oturan isimler veriliyor. Binali Yıldırım’ın mal varlığı, oğlunun ilginç ilişkileri, İçişleri Bakanı hakkında iddialar havalarda uçuşuyor. Öyle ama, bunların doğru mu yalan mu olduğunu nasıl bilecek bu millet?
Gerçekler lafla, nutuklarla, televizyon programlarıyla filan çıkmıyor ki ortaya? Suçlananlar açıkça cevap vermeliler iddialara. Korkacak bir şeyi olmayanlar, gerçeği rahatça anlatmalılar millete. Yargıya koşmalılar hemen. Haklarında Meclis soruşturması açılmasını istemeliler. Basın toplantıları yaparak, haklarındaki ipe sapa gelmeyenler de dahil tüm suçlamaları, doğru şekilde cevaplamalılar. Öyle yapmalılar ki, hem iyice kirlenen havayı temizlesinler, hem de bir daha asılsız iddialarla siyasi havanın böylesine kirlenmesine imkan vermesinler.
Suskunluk, iddiaları geçiştirmeye kalkışmak, sorulara başka konularla cevap vermek, kamuoyunu tatmin etmeyeceği gibi, iddia piyasasına yeni pazarlamacıların da girmesine sebep olur ki, şimdi bunun yeni ve daha vahim örneklerini yaşamaya başladık. Avrupa’da yerleşik Türkiye kaçkını siyasi ve ticari mafyalar, son zamanlarda sosyal medyadan öyle yayınlar yapıyor ve öyle iddialar ileri sürüyorlar ki, Sedat Peker’inkiler hafif kalır. Bütün bunlar
Gösteriyor ki, ülkemizin yıllar önce bozulan siyasi iklimi, karanlık güçleri de başımıza iyice bela etti.
Devlet idaresi çok ciddi bir iştir. Devletin gelenekleriyle, kurumlarıyla, pozisyonlarıyla öyle çelik-çomak oynar gibi oynanmaz. Tecrübeli kadroların yerine, eş-dost-ahbap-yandaşlar doldurulmaz. Ordunun vesayetini kaldırmak, yargının güç ve inandırıcılığını kırmak, ülkenin iç ve dış politikasını aklının estiği şekilde değiştirmeye kalkışmak kahramanlığı(!), işte böyle telafisi son derece güç durumlar yaratıyor. Hele hele dini siyasete alet etmek, Anayasa’yı devamlı ihlallerle kevgire çevirmek, yasaları tepetaklak etmek, hem ülkeye hem de ülkeyi böylesine karambollerle yönetmeye kalkışanlara bir şey kazandırmıyor. Bu işten karlı çıkanlar mafyalar ve karanlık güçler oluyor. Bir ülkenin yönetiminde şeffaflık ortadan kalkınca, meydan karanlıklara kalıyor ki, işte şimdi tam da bunu yaşıyoruz.
Dikkat edin, ülkenin acil çözüm bekleyen sorunlarını neredeyse unutacağız. Dolar yine fırladı. Ekonomimiz iktidarın dilinde ve gönlünde mükemmel ama, gerçekte perişan ve sürünüyor. Mutfaklarda yangın var. Ülkede korkunç ve kontrol edilemez bir pahalılık ve enflasyon giderek tırmanıyor. İşlerin iyi gitmediğini söyleyenlere en hafif deyimiyle kıskanç, en ağırıyla hain diyorlar. Milletin gözü kör mü, görmüyor mu gerçeği? Çamlıca’ya diktiğimiz direk, Taksim’de açtığımız cami, İstanbul kanalını açma inat ve kararlılığı milletin karnını doyurmuyor, geçim sıkıntısına çare olmuyor. Göz boyayarak açlık ve yoksulluk bastırılamaz.
Güçlü devlet, uzun direkleriyle, çok büyük camileriyle, gereksiz açmaya çalışılan kanallarla, laf salatalarıyla olunmuyor. Devletin itibarı yazlık-kışlık saraylarla, uçak filolarıyla, milyonluk araçlarla ve koruma ordularıyla oluşmuyor. Keşke her şeyimiz tamam olsaydı da, bunlar da
olaydı diyemeyiz. Ciddi devletlerde bunlar yok çünkü. Tek adam sistemi yerine, güçlü Parlamento’muzu, güçlü ordumuzu, güçlü yargımızı,güçlü emniyet kuvvetlerimizi,kaşı gözü yarılmamış basın hürriyetimizi tekrar yerine oturtabilirsek, Anayasa’mızı ve kanunlarımızı ihlal edilemeyecek değer ve ciddiyete taşıyabilirsek, ancak o zaman güçlü ve itibarlı devletten bahsedebiliriz.
Tarımımız perişan, çiftçimiz imdat çığlıkları atıyor, esnaf ağlamaklı, aylardır kapalı işyerlerini nasıl canlandıracaklar, kredi borcu, kira ve vergilerini nasıl ödeyecekler, bunun hesabını yapıyor hepsi. Devletten beslenenlerin dışında herkes, halinden ve durumundan şikayetçi. Memnun olanlar ise,oturduğu yerden devlet yardımı alanlar. Milleti tembelliğe ve işsizliğe alıştıran bir yardım sistemimiz var. Sosyal yardım adı altında, ihtiyacı olana da olmayana da para veriliyor. Böyle bir yardım dağılımı da, sonuçta oy olarak geri dönüyor iktidara. Para vereceğimize onlara iş yaratsak daha iyi olmaz mı?
İktidardan şikayetçiyiz, iyi güzel de muhalefetten memnun muyuz sanki? Sadece konuşmakla, iktidarın yanlışlarından nemalanmakla muhalefet yapılamaz.Bunca rezaletler sürerken,bunca korkunç iddialar ortalıkta dolaşırken, hangi muhalefet milletvekili savcılığa gidip suç duyurusunda bulundu? 70-80 milletvekili mahkemeleri ihbar
ve dilekçe bombardımanına tutsalar müracaatlarını sürekli izleseler, iktidara meydan böyle boş kalmaz. Haydi isteyin bakalım iddialarda adı geçenlerin,Başbakanların,bakanların, yüksek dereceli bürokratların mal beyanlarını.Açıklayın bunları millete.Bunlar o kadar zor işler değil.Ama açıklanması çoğunuzun işine gelmez. Belki sizinkilerinin de açıklanmasını isteyebilirler.
İktidar Anayasa’yı sürekli ihlal edebilmişse, kanunları dilediği gibi çıkarabilmişse, ülkeyi bir korku imparatorluğuna dönüştürmüşse, bunca rezalete sebebiyet vermişse, bunun sorumluluğunu muhalefette de aramalıyız. Evet CHP, son iki yıldır muhalefet yapmaya çalışıyor ama, ondan önce neredeydi? Ayrıca muhalefet deyince, işaret parmaklarımız sadece CHP’ye dönmemeli, HDP’de muhalefet partisi, İyi Parti de.. Meral hanım iyi muhalefet yapıyor, erkeklerden daha cesur çıkışlarına tanık oluyoruz da, HDP’ye güvenemiyoruz bir türlü. Şöyle çıkıp (Bizim PKK ile, terörle, Kandil’le, dağlardaki teröristlerle en küçük bir ilgimiz yoktur) demiyorlar bir türlü. Söyleseler 7 milyon oyun değeri daha da iyi anlaşılacak ve halk HDP’ye farklı bir gözle bakacak. Ama inatla ve ısrarla söylemiyorlar işte.
Bir yanda havada uçuşan korkunç iddialar, bir yanda Anayasa ve seçim kanunu değişikliği hazırlıkları, öte yanda ise ciddi bir geçim sıkıntısı çeken halkın çoğunluğu. Ankara çok zorlu bir süreçten geçiyor.