DUAYEN

Seçime 480 gün var...

     Acıklı bir karambol döneminden geçiyoruz.

     Anayasa’yı sürekli çiğniyoruz, yasaları durmadan işimize geldiği biçimde değiştiriyoruz, ülkeyi bir kişinin kafasına ve kararına göre idare ediyoruz ama bakıyorum ortada kuru gürültüden başka bir şey yok.

     Her gün daha kötüye gidiyoruz. Cepte kalan son birkaç kuruşu hala betona yatırıyoruz. İşçisi köylüsü, kentlisi, memuru, çiftçisi feryat ediyor. Bir milyonu aşan Üniversite mezunu genç işsiz güçsüz dolaşıp, çalmadık kapı bırakmıyor. Dar gelirlimiz gıda kuyruklarında bekleşiyor. İyi yetişmiş doktorlarımız devletten ayrılıp yurtdışına gidiyor. Geçim sıkıntısı çeken sağlık personeli sürekli protesto gösterileri yapıyor, zaman zaman işi bırakıyor. Yem sıkıntısı ve pahalılığı, büyük ve küçükbaş hayvan sahiplerini kasaba yönlendiriyor. Tıpkı tarımımız gibi hayvancılığımız da iflasın eşiğine sürükleniyor.

     Her gün kadın cinayetlerine tanık oluyoruz. Her gün doktorlara saldırıyor manyaklar. Herkesin belinde silah, kafası kızan karşıdakinin ayağına sıkıyor hemen. Eğitimli insanımızın kalitesi bile bozuldu. Sade kalitesi değil, şekli şemali, kılık kıyafeti, dili, hitabeti bile değişti çoğumuzun. Küfürlü, argolu konuşmalar devletin tepesinden tabanına kadar yerleşti. Güzelim Türkçe’mizi mahvettik, yabancı kelimelere mahküm ettik dilimizi, konuşmamızı ve yazışmamızı. 20 yılda acaip bir toplum olup çıktık. Milli değerlerine saygısız, milliyetçiliğe düşman, dinimizi tanınmaz hale getiren, hurafelerin ve tarikatların peşinde koşan kalabalıklara karıştı insanımız.

     Türk insanı Araplaşmaya yürüyor ister istemez. Milyonlarca arapı sorgusuz sualsiz aramıza karıştırdık. Bunlara bir de vatandaşlık vermiyorlar mı, çileden çıkıyoruz çoğumuz. Türklük parayla satılır mı? 250 bin doları bastırıp ev satın alanı vatandaş yapıyorlar. Suriyeli nüfusu bazı il ve ilçelerimizde biz Türk’leri geçti. Önümüzdeki seçimlerde Suriyeli milletvekillerine, belediye başkanlarına rastlarsanız hiç şaşırmayın. Evini barkını bırakıp savaştan kaçana kucak açma, açlıktan kırılana ekmek verme, hastayı tedavi etme başka şey, bu Suriyelilere ve Afganlara, diğer Araplara yaptığımız bambaşka bir şey. Bu ikisini birbirine karıştırmamak lazım. Suriye’de ortalık yatıştı, Esat genel af çıkarıp gidenlere geri dönün çağrısı yaptı. Ama göstermelik giden üç-beş kişiden fazla kimse yok. Enayi mi milyonlarca Arap, ekmek elden-su gölden bedavadan geçinip gidiyorlar bizde. Doktor ücretsiz, ilaç parasız, okullar imtihansız, yiyecek bedava. Ohh ne ala memleket…

     Serbest piyasa düzeni, serbest soygun sistemine dönüştü. Üç kuruşluk şeyin fiyatı, bir gecede 30 liraya çıkıyor. Kontrol filan hak getire. Lafla kontrol olur mu, biz nutukla kontrol etmeye çalışıyoruz fiyatları. Ekonominin teklemesi, doların artması yada inmesi, faizlerin yerinde sayması, iğneden ipliğe her gün her şeyin fiyatını arttırıyor. Kabak çekirdeği havyar muamelesi görüyor. Zeytin-peynirin fiyatı kıymayı aştı, pirzolaya yaklaştı. Dar gelirli kuru ekmeğe talim edecek neredeyse. İlaçlar zam gelecek diye eczanelere verilmiyor. İthal ilaçlar zaten çoktandır yok. Siyaseti her işe karıştırmaya öylesine alışmışız ki, ticarete bile bulaştırdık. Ucuz ekmek satmaya çalışan belediyelere bile mani oluyoruz. Bize bir haller oldu dostlar. Biz böyle bir millet, böyle bir devlet değildik. Taksi bulamayan İstanbullu yollarda perişan, belediyenin imkanlarını kaybeden AKP’li Meclis üyeleri yeni taksilerin hizmete girmesini engelliyorlar. Olacak iş mi, oluyor işte..

     Elektrik faturalarındaki astronomik artış, tüm aboneleri ceryan çarpmıştan beter etti. Yönetimin özelleştirmedeki acemiliğinin ve kontrolsüzlüğünün faturası millete çıkarıldı. Şikayet etmeyen, feryat etmeyen kimse yok ama tepkilere ve şiddetli protestolara da kulak veren yok. Öylesine yok ki, hala milleti oyalayıp duruyorlar. Bir aydan fazla geçti, bırakın rakamları düzeltmeyi, şimdi faturanın yenisini yollamaya hazırlanıyorlar. Ne yapmak istiyorlar acaba, milleti sokağa dökmenin provaları mı bunlar? Böyle devlet idare edilir mi? Kadınlar öldürülüyor, hala ciddi bir önlem almıyorlar. Doktorlar dövülüyor, hala cezası ağırlaşmadı. Milleti çarşı pazarda kazıklamayı sürdürüyorlar, hala ciddi bir tedbir görülmüyor. Beş dakikada halledilecek konuları,  ısrarla sallayıp duruyorlar. Yönetimin ne yapmak istediğini hala anlamış değiliz.

     Böyle duyarsız, böylesine kafasının dikine giden bir yönetime daha ne kadar tahammül edeceğiz? Seçime 480 gün, yani 16 ay, yani 64 hafta var. Bunu tamamlayana kadar beklemeye mecburuz. Eğer bekleyeceksek, kimbilir başımıza daha neler gelecek? Allah korusun bu günleri bile arayabiliriz. Bekleye bekleye Türkiye’yi eritecek miyiz yani? Bir çaresi yok mu bunun, bir yolu yok mu böylesine duyarsız, sorumsuz ve ben yaptım oldu yönetiminden kurtulmanın?

Ne yazık ki yok…

Eskiden vardı, ordumuzun Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi, ülkeyi kafamıza estiği gibi yönetmemize izin vermezdi. Yasalara göre yetkisi vardı ordunun, en azından uyarır, dikkatini çekerdi yönetimlerin. Bu yetkinin kullanılmasında zaman zaman yanlışlıklar, dikkatsizlikler yapıldı. Hatta siyasetçilerin Anayasa’yı zorlamaları sonucu ihtilalleler, ihtilal teşebbüsleri ve darbeler bile gördük, yaşadık.

     Bunu demokrasinin vesayet altına alınması şeklinde anlayınca yada öyle değerlendirince, böylesine önemli bir görevdeki hataları düzeltmek yerine, orduyu devreden çıkararak, ülke yönetimini tam kontrolsüz hale getirdik. İşte bugün, bunun sıkıntılarını çekiyoruz. Anayasa’yı ihlal etmenin, ülkeyi kötü yönetmenin ve geleceğini tehlikeye düşürmenin bir cezası filan yok. Seçimden seçime istediğimiz gibi yönetmeye kalkarsak bir ülkeyi, işte başımıza gelenler, pişmiş tavuğun başına gelenlerden beter oluyor. Orduyu devreden çıkardığımıza göre, Anayasa Mahkemesi de görevini tam yapmadığına göre, kim koruyacak Cumhuriyeti? Kim koruyacak devletimizi tarikatların, yobazların elinde oyuncak olmaktan? Ülkeyi tek başına yöneten sorumlu, Anayasa mahkemesi kararlarını dikkate almıyor.  Peki kim koruyacak devletimizin ve Cumhuriyetimizin tehlikeye düşmesini?

     Anayasa Profesörlerimizin, şahsi menfaatlerini değil devletin ve milletin menfaatlerini düşünen siyasetçilerimizin buna bir çare bulmaları lazım. Bugün yeni Türkiye diye, dünün seçkin ve saygın Türkiye’sini, çok zor ve belirsiz durumlara düşürdük. Yarın başka birileri çıkar da, yepyeni bir Türkiye diyerek, saçma sapan ve çağdışı işler yaparsa, o zaman ne olacak? Bir dahaki seçime kadar, o’na da tahammül mü edeceğiz? Böyle emniyet subapsız demokrasi olur mu? Diyelim ki, çoğunluk bir deliye oy verdi, yerli Hitler’e dayanabilecek miyiz, böyle bir demokrasiyi kabul edecek miyiz? Bunları ciddi şekilde oturup konuşmanın zamanı gelmiş olmalı…

Yayın Tarihi
22.02.2022
Bu makale 628 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!