Kişiliksiz
ve tutarsız nesiller yetiştirmek, insanların birbirine olan güvenlerini
zedeleyip birlikte davranma yetisini ortadan kaldırmak amacıyla, ileri demokrasiyi
ülkemize getirdiğini iddia eden hükümetin son icraatı.
Tavuk
çiftliğinde nasıl tavuk yetişirse, vatandaşa ihbar yolunu açtığında da muhbir
yetişir bu topraklarda.
Bizim
halkımız ihbar falan bilmez, bunun halk arasındaki adı ispiyondur.
İspiyonculuk
şimdi değil çok eskiden bu yana halk tarafından makul görülen bir davranış
değildir, ispiyoncular sevilmez, hatta lanetlenir bu topraklarda.
Kim
ki komşusunu, arkadaşını mevcut güce ispiyonladı o ailenin yedi sülalesi
muhbir, ispiyoncu olarak görülür.
Hükümetler
bazen ödüller koyar ispiyoncular için.
Kim
birini ispiyonlayıp devlete teslim etti, karşılığında para ödülleri alır
devletten, yani toplum ihbar mekanizması için ödüllendirilir.
Sözlükte
ispiyon kelimesinin karşılığı şöyledir: “Birinin
sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip başkalarına bildirerek çıkar
sağlama.”
İşte bu aşağılık uygulama 12 Eylül
1980 yılında darbeci generaller tarafından da kullanıldı.
Zamanın devrimci önderlerinin boy boy
fotoğrafları her yere asılarak, ihbar edenlerin ödüllendirileceği duyuruldu.
Emniyet Müdürlükleri o zaman birer
işkence yuvasıydı.
İnsanlık dışı muamele yapıp,
çözemedikleri, konuşturamadıkları gencecik insanlara da aynı teklifi
yapıyorlardı:
“Arkadaşlarını söyle sen serbest kal.”
Tutuklu
gençlerin aileleri, yakın akrabaları hepsi bu pis, iğrenç teklifler için
ziyaret ediliyor, çocuğunuzun kurtulmasını istiyorsanız bu yasadan
yararlanmasını sağlayın deniliyordu.
Cezaevleri,
eza evleri gibiydi, Emniyetteki işkenceler yetmiyormuş gibi cezaevlerinde de
aynı baskılar, kandırmacalar bütün hızıyla sürüp gidiyordu.
İLKOKUL
MEZUNU CAHİL BİR ADAM GİBİ ADAM
12
Eylülün o sıkıntılı günlerinde İzmir Şirinyer Askeri cezaevinde tutukluydum.
İhbar
yasası tüm ülkeyi sarmış televizyon, radyo ve gazetelerden durmadan ihbar
yasası pompalanıp duruyordu.
Bu
tuzağa düşen aileler ve tutuklular olmuştu, onları hemen koğuşlardan alıyorlar
daha korunaklı, daha iyi baktıkları yerlere topluyorlardı.
Yirmi
yaşında bir delikanlıyım yargılandığım davada 24 sene ceza istemişti hakimler.
17
sene verilmişti.
Yargıtay
bozmuş yeniden yargılanıyordum.
İşte
hayallerimin mum ışığı gibi söndüğü o günlerde şimdi rahmetli olan babam -mekanı
cennet olsun- geldi ziyaretime.
Tel
örgülerin ardından birbirimizi gördüğümüzde ilk sözü: “Oğlum, Memedim
televizyonlar bangır bangır bağırıyor, ispiyon yasası mı ne çıkmış,
arkadaşlarını diyomuşun ki bunlar suçlu, yani ispiyon ediyor muşun, seni
bırakıyorlarmış. Bak babam ne olur utandırma bizi, kaç yıl yatarsan yat bakarım
ben sana” olmuştu. Koca yürekli, fakir ama onurlu adamlar vardı bu ülkede.
Babamdan
o sözleri duyunca nasıl onurlanmış, nasıl mutlu olmuştum, gözlerim yaşarmıştı:
“Babam benim sen hiç merak etme ben kimin oğluyum yapar mıyım öyle bir
terbiyesizlik” dediğimde onun da gözlerinin dolduğunu, duygulandığını
hissetmiştim.
Arkasından
şaka yollu “Sen benim buradan çıkmamı istemiyorsun herhalde dediğimde”
gözlerimin içine bakarak “Canım yanıyor ah oğlum, ama öbür türlü utanç bizi
öldürür” demişti.
İşte
şimdi bu mübarek günlerde ben de size başka bir şey teklif ediyorum ileri
demokrasi getirdik diye böbürlenen birileri utanıp, sıkılmadan ihbar yasasını
devreye sokmaya çalışıyor.
Siz
gerçekten Müslüman iseniz mahallenizde tencere, tava çalanı ihbar edin
diyeceğinize, çevrenizde yetim hakkı
yiyen, devleti soyan, doğayı yok eden, birden zenginleşen, halktan cami
yaptıracağız diye para toplayıp bunun üstüne yatanları, gencecik çocukları gece
karanlığında katledenleri ihbar edin deyin hemen edelim.
Mesela
deniz fenerinden başlangıç yapmak, örtülü ödeneği sorgulamak sevaptır, var
mısınız?
Bir
toplumun gelişmesi için birlik, beraberlik, birbirlerine güven, dayanışma
duygularına ne kadar ihtiyaç olduğu bir gerçekliktir. Zaten bir yığın kaosun,
bilinmezliğin içinde yaşarken bu ihbar yasası çıkarsa eğer Türkiye’de birbirine
güvenen kaç kişi kalır merak ediyorum ve o güvensizlikle birlikte bir gelecek
tasarlama hayali de suya düşer.
İspiyon
yasası bu ülkeyi ikiye bölmez, dörde bölmez, onaltıya bölmez, aileleri bile
böler birbirine düşürür, ondan sonra bin tane Fatma Şahin gelse deva olmaz
dertlere..