
18 Temmuz 2013 tarihinde Antalya’nın güzel doğasını keşfetmek üzere
çıktığımız gezintide, başlangıçta fark edemediğim ama dönüşte çevre kirliliği
görüntüsü ve ortamın yüklediği duyguyla; yol kenarında yalnız kalmış
tanınmasında bile güçlük çekilecek bir halde; güzel çiçekli bir bitki olan
zakkumu fotoğraflamak, bir bakıma onunla sohbet etmek üzere aracı durdurma
gereği duydum.
Bugün anlıyorum ki; ZAKKUM'un söyledikleri ve hüzünlü durumu beni derinden
etkilemiş. Bu etkinin gücüyle olmalı ki; bugün o günkü tiletilerimde (tweets)
sıraladığım o hüzünlü hikayeyi anlatan anlık duygularımı birdenbire
bilgisayarın karşısında bir metne dönüştürürken buldum, kendimi...
Pek çoğunun cevabını bilsem de bir kez daha düşündüm; dağları
patlatmanın, rastgele taş ocakları açmanın bitki ve hayvan varlığını,
ekosistemi nasıl tehdit ettiğini ve yer seçiminde neden minimum zarar eşiğinin
gözetildiği alanların bir şekilde seçilemediğini...
Sonra çevreye bakıldığında belirgin olarak görünen ve arkamızda
bıraktığımız ve geçen kamyonların bıraktığı yoğun toz bulutuna bakarak; en
azından taş ve mermer ocaklarının kullandıkları karayolunu asfalt
yapmamalarındaki gerekçeyi düşündüm, kamyonların toprak veya çakıllı yollarda
taşıdıkları ağır yükün etkisiyle oluşturduğu devasa toz bulutlarını nasıl
göremediklerini... Ve bu toz bulutlarının soluk pembe çiçekli ZAKKUM’u, doğayı
ve hatta çalışan insanlarının üzerini nasıl kara bulutlar gibi örttüğünü ve bu
yok edici etkinin nasıl görünemediğini, hatta kötü yolun yol açtığı araçlardaki
yıpranmalardan dolayı ortaya çıkan büyük maddi kayıpların nasıl fark
edilemediğini düşündüm... Ve bu konuda hala yapılacak çok şeyin olabileceğini,
önlemlerin alınabileceğine kanaat getirdim.
Aslında bir solgun ve yorgun çiçekli bitkinin bir kez daha fark ettirdiği
bu gerçekleri her insanımızın fark etmesi gerekiyor. Ancak çevre bilinci
toplumda bu şekilde yaygınlaşabilir. Yoksa Taksim’de çadır kurmak, Gezi
Parkında gezmekle bu olamıyor, bugüne kadar da olamadı.
Bunun için doğa kulüplerinin keşif gruplarının sadece güzel doğal
alanlarını gezmek, görmek ve keşfetmek yönündeki tutumlarının yerine; sorunlu
müdahale görmüş (darbeye maruz kalmış) doğal alanlara doğru da gidilmesi
gerektiğini ifade etmek gerekiyor.
BARIŞÇI BİR SAVAŞÇI
Kentte de, kırda da olsa, çiçek çiçektir. Duygu yükler, duygu paylaşır,
sevince, hüzne eşlik eder... Ama bu durum, yani Zakkumun durumu bunların çok
ötesinde, yani farklı... Bir bakıma kendi vatanında yabancı kalmış garip bir insanın
buruksu öyküsü gibi...
Bundan böyle bizim için soluk, gri yapraklı, uçuk pembe çiçekli Zakkum; taş ocaklarının pervasızlığına ve
çılgınlığına karşı tek başına karşı duran samimi güzel bir DURANÇİÇEK. Hem
de Gezi parkındaki bazı yapay doğa direnişçilerinden çok daha samimi, içten ve
herşeye rağmen soluk pembe renkli çiçeklerini kendisini yok etmekte olan
düşmanına sunan “barışçı bir savaşçı
gibi”...
Sonuç olarak; bundan böyle toplumsal her talep ve istemin DURAN ZAKKUM
duruşu ve DİREN ZAKKUM eylemi gibi sade ve içten talep etmenin sembolü olmasını
diliyorum. Ve her ne olursa olsun o ZAKKUM ve ZAKKUMLARIN o esaretten
kurtulmasını istiyorum.
BİLGİ ve
FOTOGRAF YARIŞMASI “ZAKKUM’UN HALİ”
Bir öneri olarak bu yazımıza konu olan (veya benzer öyküye sahip bir
bitkiyi) Zakkum’u görsellerden de yararlanarak gelin arayıp bulalım,
fotoğraflayalım ve bulanlara ödül verelim. Yarışmanın kuralı en iyi anlatım
olsun, başka bir koşul koymayalım... Ödülü ise daha sonra sürpriz olsun diye
açıklamayalım... Bakalım kimler bulacak, kimler hangi ödülleri kazanacak...
UÇUK PEMBE
RENKLİ ÇİÇEKLİ ZAKKUM!
Kentte bile yeşil yaprağı
Üzerinde pembe çiçeği ile
Betonlaşmaya, egzos ve gürültü kirliliğine karşı
Ve hatta insanın yok etme egosuna karşı
Dik durmaya çalışır ZAKKUM...
Pekala ya kendi doğal yaşam ortamında
Acaba durum nasıldır!
Soralım kendisine
Zakkum, kendi doğal ortamında,
Yani kentten uzak dağlar ve dereler kenarında
kırda nasılsın?
Tahmin ediyorum ki,
Yaprakların yeşil mi yeşil, yemyeşil
Çiçeklerin pespembe, pembenin en güzeli
Özgürsün dağlar, bulutlar kadar,
Çok rahatsın, kıpırkıpırsın,
Heyecanlı, özgüvenli, çok mutlu,
Çok neşelisin!
Değil mi? ZAKKUM.
Zakkum:
-Yazık ki değilim!
-Yapraklarım aklaşmış,
taşlaşmış, betonlaşmış
-Öyle ki unuttum yapraklarımın
rengini bile
-Taş taşıyan
kamyonların bıraktığı tozdan
-Heybetli dağlara diz
çöktüren, küçülten ocaklardan...
-Seyreylediğim güzelim
ormanımın
-Bağrına vurmuş bir
hançer, bana dost olmayan
-Ve yeşilimim yerini
beyaz
-Toprağımın yerini
taş, çakıl almış
-Üzerimi bir gri
tabaka örtmüş
-Öyle ki artık güneşi
de hissedemiyorum klorofillerimde
-Göremiyorum o
aydınlık yüzünü dost güneşin
-Aramıza birileri
yoğun toz bulutlarını sokmuş...
-Artık kuş ve çekirge
seslerini de duyamıyorum
-Aramıza ağır makine ve
kamyonların dayanılmaz çirkin sesleri girmiş
-Manzara bu,
-Ne yapabilirim bunun
karşısında...
Evet ZAKKUM,
Üzücü bir öykü seninki si,
Ama her şeye inat, hala ayaktasın
Düşmanına dahi
Barışçı bir savaşçı gibi
Solgun da olsa pembe çiçeklerini sunuyorsun,
Ve en saf ve anlamlı doğa eylemini yapıyorsun.
Tanımakta zorlansam da, seni
Taşlaşmış yaprakların
Solgun da olsa yüzün
Çökse de tüm varlığına hüzün
Yine de ayaktasın,
Ve olup bitene gülüyor gibisin...
Güzelim ZAKKUM.
Kim bilir belki;
Sen de AĞLIYORSUN, ağlanacak bu hale..
Değil mi ZAKKUM !