Öncelikle bu yazının akil insanlar konusu tartışılmaya başlandığı, ancak akil insanlar listesi açıklanmazdan önce kaleme alındığını belirtmemiz gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde başlayan tartışmalar bilinen bir konuyla ilgiliydi ve özellikle akil insanlar listesi açıklanınca alevlenmişt!
Peki bu kavram neyi ifade ediyordu ve aktörleri kimdi, kimlerdi?
Ve gerçekten bu kavram kim için, niçin türetilmişti?
Ve öngörülen girişim ve süreç hangi sorunu, nasıl çözebilirdi?
Onlarca yıldan beri devam eden ve herkesce bilinen bu sorunun çözümüne akil insanlar nasıl bir katkı sağlayabilirdi!
Ve bunlar gibi pek çok soru gündemde ve akıllarda yer aldı…
Geçtiğimiz aylarda Kalkınma Bakanlığı’nın talebi üzerine bilimsel amaçlı, akademik danışmanlık hizmeti vermek üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesinde toplantılara katılıyor, konferanslar veriyor, çalıştaylar yönetiyoruz.
Esasen bölgenin kalkınmasına yönelik neredeyse 40 yıldan beri devam eden GAP Projesi bölgenin kaderini değiştirecek kadar yüksek bir potansiyeli ifade ediyor. GAP’ın bölgeye ve ülkeye yapması beklenen katkılar ise mevcut katkının birkaç kat üzerinde. Bu ifadeyi bu netlikte ve iddialı bir şekilde söylerken, bölgeyle ilgili ilk akademik çalışmalarımızı 1990’lı yılların başında yaptığımızı söylememiz ve halen bölgeye yönelik çalışmalarımızın devam ettiğini de ilave etmemiz gerekiyor. Son aylarda ise GAP Projesinin yönetsel, beşeri ve fiziksel kapasitesinin artırılmasına yönelik çalışmalar yaptık, yapıyoruz. Bu kapsamda Diyarbakır, Gaziantep, Mardin ve Şanlıurfa’da çalıştaylar yapıyor, yetkililerle görüşüyor tarımsal potansiyelin nasıl daha etkin kullanılabileceği yönünde tartşmalar yapıyor, modeller üretiyoruz…
Ancak bu akademik çalışmalar yanında; ülkenin gündeminden son otuz yılda düşmeyen konuları da doğal olarak konuşuyoruz ve bölgenin genel ve özel sorunlarını bir bakıma sokaktaki vatandaşla, köydeki çiftçiyle, okumuşla okumamışla konuşuyor, tartışıyoruz ve bu önemli konulara bakışlarını ve düşüncelerini öğreniyoruz.
Bu kapsamda dünden bugüne yaptığımız ziyaretlerde taksici, genç, yaşlı, kentli, köylü, esnaf, öğrenci, işsiz, memur her kimle karşılaşmışsak bu konuları konuştuk, biraz da öğretim üyesi kimliğimizle rahat iletişim kurduk, kayda değer önemli fikirler aldık. Ve her defasında çok sayıda önemli ve anlamlı anıyla ayrıldık. Her kimle görüşmüşsek Türkiye’nin birliği üzerine makul, anlaşılabilir, gerçekçi, yapıcı analizler ortaya koydular. Bu noktada Diyarbakır’da genç bir taksi işletmecisiyle (taksiciyle) yolculuk sırasındaki bir söyleşimizi paylaşmak isterim. Genç sürücü 20’li yaşların sonlarında ve tanıştıktan hemen sonra lise mezunu olduğunu öğreniyorum ve konuşma konumuz bölgenin ve ülkenin güncel konularına kayıyor. Aslında bölgeye giden de yaşayan da hep bu konuları merak ediyor ve böyle olunca kendilerince ve iyi niyetle çözüm yolları arıyorlar ve tartışıyorlar.
Genç taksi sürücüsü: “Lisedeki arkadaşlarının neredeyse yarısının dağa çıktığını, çıkmak durumunda kaldığını anlatıyor. O günlerde okulda hergün koridorlarda asker-güvenlik güçleri eşliğinde ders yaptıklarını, dışarıda sürekli kuşku duyulanlar olarak baskılardan yıldıklarını, sürekli stres altında olduklarını ve ortamın çekilmez hale geldiğini, kendisinin dağa çıkmasının ise ailesinin ve çevresinin etkisiyle engellendiğini, iyi ki de engellendiğini ve gerçekleşmediğini anlatıyor. Ayrıca her yerde varolan devlete karşı güçlerin okulda ve okul dışında da yoğun baskı ve yıldırıcı çalışmalar yaptıklarını, böylece öğrencileri ve insanları pes ettirdiklerini ve hayatlarından bezdirildiklerini anlatıyor. Arkadaşlarının bu yorucu ve baskıcı ortam nedeniyle kesinlikle istemeyerek ama başka bir çıkar yol bulamadıkları için dağa çıkmak zorunda kaldıklarını, dağa çıkmanın onların tercihleri olmadığını belirtiyor ve istemeden böyle bir yola girdiklerini belirtiyor.
Böyle olunca dışarıdaki baskıları doğru algılayamayıp, doğru politika üretemeyen ve bir bakıma bu güçlerin istediği ortamın doğmasına (istemeden de olsa) katkı veren kimi görevlilerin “bizi temsil etmediğini, hele hele Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü konusunda hassasiyeti olanları hiç temsil etmediklerini” söyleyince Genç daha rahatlamış bir şekilde, “keşke bu zamanında farkedilmiş olsaydı ve buna uygun şekilde halka daha şefkatle davranılmış olsaydı, diye devam ediyor. Hatta bazı görevlilerin bunu yapmaya çalıştıklarını, halkla iyi iletişim kurduklarını ancak ne yazık ki çok fazla görevde kalamadıklarını ifade ediyordu.”
Bu anı dışında Mardin’de, Gaziantep ve Şanlıurfa’da da benzer ve farklı içerikte diyaloglar hep oldu. Hatta genel olarak farklı kimselerle tesadüfi olarak yaptığımız görüşmelerimizde ezber bozan yaygın tutumlar ve belki de pek çok kimsenin düşünemeyeceği, kabul edemeyeceği başka örnekler de vardı. Kendisinin köken kimliğiyle paralelikte olmayan siyasi gruplar içinde yer alanlarlada karşılaştık. Bu karşıt düşünce grubunda yer alanlarla da karşılaşmaksa aslında sürpriz olmadı, çünkü pozisyonlarını rasyonel olarak açıklayabiliyorlardı. Öyleki ait olunan köken ile buna karşı gibi görünen ideolojilerin uyum içinde içselleştirilmiş olduğunu saptamakta, bizim için bilinen ancak yeniden farkedilen önemli bir gözlem ve deneyimdi. Genel olarak bölgede yaşayan insanlarımız: ”Türkiye hepimizin, İzmir, Antalya da bizim hepimizin, bayrağımız bir, aynı dinin mensuplarıyız, Çanakkale de hep birlikte bu vatan için savaştık, hepimiz “Elhamdürillah Müslümanız”, dinimiz bizi ayrıştırmıyor birleştiriyor, bizi birleştiren ortak değerlerimiz farklılıklarımızdan çok daha fazla. O halde paylaşamayacak neyimiz var.”, gibi anlamlı ve veciz ifadelerle önemli vurgular yaptılar.
Bu örnekler; Türkiye’nin birlik ve beraberliğini destekleyen ve pek çok kimsenin aklına bile gelmeyecek kadar birleştirici çok ve güçlü değerlerin olduğunu göstermekteydi. Bölgedeki insanlarımıza yapılan haksızlıklar da olsa, yoksayma ve baskılar ve iki arada bir derede kalma durumları da olsa ifadeler sağduyu ürünüydü ve hep birlik ve beraberliğin gerekliliğine yapılan vurgularla sona eriyordu. Ayrışmanın acı ve yalnızlık getireceği; güçbirliğinin ise herkesi, Türkiye’yi yücelteceği vurgusu öne çıkıyordu. Aslında bu bir bakıma bölgede çokça duyduğumuz ve hiç dinmeyen “akil bir ses, aklın ve sağduyunun” sesiydi.
Akil İnsanlar yada 63 Akil İnsan
Tam da bu duygularla oup biteni takip ederken ülkenin gündemine tam da 63 akil insan konusu oturdu, hatta en güncel konu haline geldi. Grupta yer alan akillerin niceliklerinden ziyade nitelikleri, kimlikleri kişilikleri konuşuldu, tartışıldı ve halen konuşulmaya ve tartışılmaya devam ediyor.
Bu yönüyle belki hiç düşünülmemiş olabilir ama, buradaki 63 rakamı akillerin nicel varlığını ifade ediyor görünse de, aslında başka bir anlam da taşıyor. Öyleki 63 rakamı stratejik bir etkinliğin bir bakıma kod numarasını ifade ediyor.
Neden ve nasıl sözlerini duyar gibi oluyorum!
Altmışüçün Sırrı
Şanlıurfa; ülkemiz, Güneydoğu Anadolu Bölgemiz ve çevre ülkeler bakımından anahtar bir kent. Öyleki Yukarı Mezopotamya’nın, bereketli hilalin nadide topraklarının yer aldığı, Göbekli Tepe’siyle insanlık tarihinin yeniden yazıldığı, Harran’daki dünyanın ilk üniversitesiyle evrensel değerlerin yaşadığı, dünyanın en önemli toplumsal ve ekonomik kalkınma amaçlı projelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesinin merkezi, tarihin her döneminde hakkın zulmedene galip geldiği, iyilik ve güzelliklerin hayat bulduğu Peygamberler kenti…
Sahip olduğu bu değerli özellikleri yanında; bu şanlı kentimiz bir bakıma bölgenin medyan değeri gibi de aslında. Uç ve ayrılıkçı düşüncelerin hakim olmadığı; hoşgörünün, aklı selimin, yapıcı olmanın, iyi niyetin, birlik ve dayanışmanın hakim olduğu bir bakıma Türkiye ortalamasının yansıdığı, hatta sadece yansımadığı yaşandığı bir değerli, Şanlı bir kentimiz Şanlıurfa.
Bilindiği gibi Şanlıurfa’nın iller sıralamasındaki kodu 63 ve bu rakam 63 akil insan sayısıyla nicel olarak çakışıyor, yani paralellik gösteriyor. Yine seçilen bu 63 akil insanın sahip oldukları değerlerinin medyanının, Şanlıurfa’nın değerleriyle ve bu Şanlı kentin hakim tutumuyla paralellik arz ettiği de söylenebilir. Dolayısıyla biz yukarıdaki saiklerle bu sürecin kod numarasını 63 olarak ifade edebiliriz.
Buradan hareketle Şanlıurfa’ya bu süreçte özel bir önem atfedilmesi gerektiğini ve yine bu süreçte bu şanlı kentimizin özel bir misyon üstlenmesi gerektiğini söyleyebiliriz.
Sonuç itibariyle ne söylenirse söylensin bu girişimin doğru bir girişim ve uygulama olduğunu; ancak sürecin yönlendirmesiz ve objektif bir şekilde ülkenin geleceğini aydınlığa ulaştıracak şekilde yürütülmesinin önemli ve gerekli olduğunu belirtmek gerekiyor…
Tabiki burada en önemli rol bir bakıma 63 akil insana düşüyor! Pekala akil insan ne demek, kimler akil olabilir? Bu metreyle, kilogramla ölçülebilir mi? bir sonraki yazımızda da bu konuyu ele almayı düşünüyoruz…
Devamı: Akil İnsan Olmak!