DUAYEN

Yaptığımız Yanlışları Düzeltmeliyiz

  Politika buysa eğer,  politikayla Türkiye bir santim ileriye gidemeyeceği gibi, dev adımlarla geriye düşmeye devam eder.

Demokrasi buysa eğer, böyle bir demokrasiyle Türkiye’nin başının sürekli beladan kurtulması ve huzura ermesi mümkün değildir.

Değildir çünkü, seçilenler yeni Türkiye hikayesiyle devleti tepeden tırnağa değiştirdiler. Ettikleri Anayasa’ya sadakat yeminine uymadılar, kendilerine göre bir ülke yaratmaya çalıştılar. İktidarıyla muhalefetiyle politikamızı yozlaştırmakta yarıştılar adeta. Memleket torba yasalarla, sabahtan akşama değişen kararlarla yönetiliyor da, cılız muhalefet hariç kimsenin kılı kıpırdamıyor. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay filan görevlerini layıkı şekilde yapsalardı eğer, memleket bu durumda olmaz ve iktidarların aklına estiği gibi yönetilmezdi.

Türkiye’nin içerde ve dışarıda çözüm bekleyen hayati sorunları var. Biz bunları çözeceğimize, ülkenin gündemini ikidebir değiştirerek, halkın dikkatini başka noktalara çekiyoruz. Zarrap davası ne oldu, Man adasına giden paralar işi unutuldu mu, rüşvetlerin ve suiistimallerin üstüne bir bardak su mu içeceğiz? İstifa ettirilen belediye başkanları işinin içyüzünü öğrenemeyecek miyiz?

Bu nasıl bir devlet anlayışıdır? Hırsızlık, yolsuzluk belgeleri havada uçuşuyor, korkunç iddialar ve suçlamalar

etrafa saçılıyor ama, sorumlular bunların üzerinde durmak yerine, üstlerini örtmek için müthiş bir çaba sarf ediyorlar. Ortada suç ve suçlu varsa, hesap sormak gerekmez mi? Devleti yönetenler kamuoyuna sağlıklı bilgiler vermek yerine, gündemi değiştirmeye ve konuyu saptırmaya çalışıyorlar.

     Bir ekmek çalan çocuğu, bir çuval patatesi götüren hırsızı yıllarca hapislerde çürütüyoruz da, devletin milyarlarını götürenlere alkış tutuyor, şilt veriyoruz. Böyle bir rezalete dünyanın neresinde rastlayabiliriz acaba? Rüşvet aldıkları iddia edilen Bakanlar, bürokratlar, varsa devlet büyüklerinin yakınları derhal mahkemelere sevk edilerek, yaptıklarının hesabını bağımsız yargı önünde mutlaka vermelidirler. Bunu sağlayamazsak, hırsızlığa ve yolsuzluğa devlet eliyle prim vermeye devam ederiz.

     Mevcut siyasi partilerin seçim beyannamelerinde neler yapacakları yazılıdır. İktidar partisinin beyannamesinde 15 yıldır yaptıklarının hiçbiri yok. Akıllarına eseni yaptılar, yasalara aykırılığını söyleyenlere (ben yaptım oldu) dediler. İşte bu yüzden demokrasimizin ve politikamızın modeli  (ben yaptım oldu) fotoğrafıyla değişti. Bu yüzdendir ki, mevcut demokrasi ve politika anlayışımızla bir yere varamayacağımızı söylüyoruz ya…

     Devletlerin kimliği, yönetim şekilleri, temel yasaları kolay değişmez. Her gelen iktidar milli eğitim, milli savunma, dış politika, adalet, güvenlik ve ekonomi kalıplarını akıllarına estiği gibi değiştirmeye kalkarsa, o devletin devletliği kalır mı? Şimdi bizim durumumuza bir bakın.. Ordumuzun gücünü yıprattık, polisimizi siyasallaştırdık, yargımızı kafamıza göre şekillendirdik, eğitimimizi dini temellere yaklaştırdık, devlet kadrolarını tecrübesiz yandaşlarla doldurduk, basın özgürlüğünün canına okuduk. Hangi birini sayayım..?

     Bu yanlışlarla bir yere varamayız. Ekonomimiz sıkıştı, devletin iki yakası bir araya gelmiyor, israf politikası ve gırtlağa kadar borçlanarak yapmaya kalkıştığımız yatırımlar, belimizi iyice büküyor. Bu durumda bile tribünlere oynamaktan vazgeçmiyor, yüzbinlerce geçici işçiyi devletin kadrosuna alıyoruz, pes doğrusu... 4 milyon Suriyeliye dünyanın parasını harcıyoruz, bir de bunları oy deposu görerek vatandaş yapmaya çalışıyoruz. Kime sorarak yapılıyor bunlar, kimin parasıyla insanlık dersi vermeye çalışıyoruz dünyaya? Müslüman nüfusa Suudi Arabistan, Küveyt, Birleşik Arap Emirliği gibi zenginler kayıtsız kalırken, biz çıkıp şövalyelik yapıyoruz. Bizi arkadan vuran Filistinlilere bile sahip çıkıyoruz. O Araplar ki, Kıbrıs’ı bile tanımadılar, Türkiye’ye hiçbir şekilde destek vermediler. Şimdi ben kalkıp Arap’ların hamiliğine mi soyunacağım? Geçiniz beyler geçiniz…

     Biz Arap falan değiliz. Adıyla sanıyla Türkoğlu Türk’üz. Ülkeyi Araplaştırma gayretleri boş çabalardır. Türkiye’yi yönetmeye kalkışanların ve ilerde yönetmeye talip olacakların şunu bilmeleri lazımdır ki, bu milleti bölmeye kimsenin gücü yetmez. Bakmayın siz son yılların acıklı gelişmelerine… Bunların hepsi geçicidir. Eğer başımızın belaya girdiğine inanırsak, yani yumurta kapıya dayanırsa eğer, bu milletin yapamayacağı şey yoktur. Tarihe bakın, İstiklal harbimize bakın, Atatürk’ümüzün ve silah arkadaşlarının yaptıklarını düşünün bir, ne demek istediğimi anlarsınız.

     Gelin yol yakınken, yaptığımız yanlışları daha fazla üzülmeden, daha fazla yıpranmadan düzeltelim. Önce şu Müslümanlığın patronluğuna soyunma işinden bir vazgeçelim. Dinle devlet işlerini mutlaka birbirinden ayıralım. Anayasaya sadık kalalım. Dış politikamızda herkese kafa tutmak yerine Ata’mızın verdiği (yurtta sulh cihanda sulh) direktifine uyalım. Milletin yaşamına, kişisel hak ve özgürlüklerine müdahele etmeyelim, Milleti ötekileştirmeyelim,insanlarımızı birbiriyle kucaklaştıralım. Devlet çarkını, işlerliğini bozmayalım. Milli Eğitimimizi 15 yıl öncesine götürelim. Memleketin ihtiyacı olan insanları yetiştirelim. Diyanetin bütçesini inanılmaz rakamlara çıkarmak yerine, paramızı daha akıllıca ve ihtiyaç görülen yerlere sarfedelim. Ayağımızı yorganımıza göre uzatalım, torunlarımızın bile ödeyemeyeceği yatırımlara para harcamayalım. Devletteki lüksü, israfı ve ihtişamı engelleyelim. Daha yapmamız gereken çok şey var. Yanlışlarımızı düzeltmek için ne mümkünse yapalım işte…

     Tabii şunu da unutmayalım.. Siyasi Partiler Kanunu ve seçim yasasını değiştirmedikçe, yanlışları düzeltmemiz ve Türkiye’yi düzlüğe çıkarmamız daha da gecikir.

 

Biraz da Gülelim

Mahir, sabah uyanınca o gün 70 yaşında olduğunu hatırlamış. Yavaş yavaş yataktan kalkarken gözü ayaklarına ilişmiş.

-'Sevgili ayaklarım, Bugün 70 yaşına girdik. 70 senedir Beni istediğim yere götürdüğünüz, bu yaşıma sizinle girdiğim için bahtiyarım,

sizlere çok teşekkür ederim, nice seneler dilerim... '

Sonra dizlerine dikkat etmiş.

-'Sevgili dizlerim, bugün 70 yaşına girdik. Bu kadar sene Beni taşıdınız, bükül dedim büküldünüz, çömel dedim çömeldiniz, bu yaşıma sizinle birlikte girdiğim için şükür ediyorum. Sizlere çok teşekkür ederim, nice seneler dilerim...'

Sonra gözü biraz daha yukarı kaymış;

- 'Eee ulan köftehor, ulan hayırsız emektar' demiş, eğer sen de yaşasaydın bu günümüzü hep birlikte kutlayacaktık.'

Yayın Tarihi
14.12.2017
Bu makale 1056 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!