Uzun zamandır rahata, huzura, güvene hasretiz. Her yeni seçimden medet umarken, daha kötüye, daha karanlığa, daha karambole yöneldik. İşlerin düzeleceği, sorunların azalacağı, ülkenin düze çıkabileceği umudundan giderek ve iyice uzaklaştık.
Şu halimize bir bakın, ipin ucunu iyice kaçırdık. İçerde birbirimize düştük, dışarıda perişan bir görüntüdeyiz. Terör şehirlere indi, bombalar patlıyor, insanlar ölüyor, Doğu ve Güneydoğu’nun bazı il ve ilçelerinde harp halindeyiz. Asker ve polisimiz hainlerin alçaklıklarını önlemek için canını dişine takıyor, şehitler veriyor, karakışın ortasında ve dondurucu soğukta devletimizi ve milletimizi korumaya çalışıyor.
Kiminle savaşıyoruz, bunu iyi tespit etmek lazım. Bu ülkenin ekmeğini yiyen ve bölücü teröristlerle işbirliği yapan insanlarla çarpışıyoruz. İçlerinde yabancılar var. Yakalanan yada öldürülenlere baktığınızda, her milletten profesyonel teröristle karşılaşıyorsunuz. Hadi dışarıdan yönlendirilen ve dış mihraklara hizmet eden düşmanları anladık. Peki, bizim hainlere ne oluyor? Şehirleri karıştırıp, etrafı ateşe verip, cadde ve sokaklara tuzaklar kurarak ellerine ne geçecek? Bağımsızlık, özgürlük, özyönetim masallarıyla kandırmaya çalıştıkları halkı, yerlerinden yurtlarından ettiler. Hepsini felakete sürüklediler. Böyle yaptılar da ne oldu? Asker ve polisimiz şimdi dünyayı dar edecek bunlara. Kaçacak yerleri bile olmayacak göreceksiniz. Bize pahalıya patlayacak, ekonomimiz bozulacak, belki milletçe biraz daha hırpalanacağız ve üzüleceğiz ama, sonuçta biz kazanacağız. Yani ne mutlu Türk’üm diyenler…
Savaş bölgesinde yaşayan çok insanımızla, şerefleri üzerine yemin eden Kürt Milletvekillerini de anlıyamıyorum. Bir avuç alçak ve hain PKK’lıya ses çıkarmayan, tavşana kaç-tazıya tut politikası uygulayan, hatta onları destekleyen on binlerce insana ne demeli? Bunlara karşı direnseler, asker ve polise destek olsalar, bir avuç hain gözümüze baka baka, ülkeye bu derece zarar verebilir mi? Okulları, hastaneleri, devletin çeşitli kurumlarını, araç ve gereçlerini ateşe veriyorlar da, orada yaşayan halkın kılı kıpırdamıyor. Bu konunun üzerinde durmak, dikkatle düşünmek, sonradan kurunun yanında yaşın da yanabileceği ortamların oluşmasından şikayetçi olmamak gerek.
Ya o milletvekilleri, hani ülkenin bölünmez bütünlüğüne namusları üzerine yemin eden kişiler… Hem bölgeyi, hem bölge insanını, hem teröristleri tahrik ediyorlar, hem özyönetim modellerini millete dikte etmeye çalışıyorlar, hem de devletin temeline dinamit koyanları el altından destekleyip, sahip çıkıyorlar. Hiç duydunuz mu, bölge halkına (bu yapılanlar yanlıştır. Devletin güçlerine silah çekmeyin, ateş etmeyin, bomba atmayın) dediklerini..? Devletin iş makinelerini terörist alçakların emrine vererek, cadde ve sokaklara tuzak kurdurtan belediye Başkanlarına (ne yapıyorsunuz, buna hakkınız yok) diye itiraz ettiklerini, engel olduklarını hiç duydunuz mu? Böylelerini milletin meclisinde niye tutuyoruz ki? Neden yeminlerine sadık şekilde hareket etmelerini istemiyoruz, bunun hesabını neden sormuyoruz ve milletin vergileriyle geçinmelerine niye daha fazla göz yumuyoruz ki..?
Efendim, Meclis’te yeminini tutmayan bir sürü mebus varmış. Onlara niye hesap sorulmuyor da, sadece Kürt milletvekilleri hedef alınıyormuş? Onlara da sorulacak, parayla değil sırayla bu iş. Ama önce ülkedeki ihanet ve hainlik yangınını söndürmeliyiz. Gözümüzün içine baka baka bölücülük gayreti içinde olanların defterini dürmeliyiz. Dokunulmazlık dosyalarının elbette tümü hemen ele alınmalı ve öncelikle Kürt Milletvekillerininki sonuçlandırılmalıdır.
İçinde bulunduğumuz çok üzücü durumda ve hüzünle geçirmek zorunda kaldığımız şu günlerde, iktidar ve iki muhalefet partimize (CHP-MHP) büyük ve ciddi görevler düşüyor. Şu başkanlık tartışmalarını filan bir yana bırakarak, ülkemizi süratle sarmaya devam eden bu tehlikeli yangını söndürmek için, bir araya geliniz. Gündem önce terör olsun, ülkemizi şu çıkmazdan kurtarın ki, sıra sonra diğerlerine gelsin. Çünkü terörü çözmedikçe, hiçbir şeyi halledemezsiniz.İktidar ve muhalefet partilerinin küçük hesaplarından bıktık usandık. Ülke yanıyor, iktidar başkanlık, muhalefet partileri ise yönetim kavgaları veriyor. Bu kavgaları bırakın artık, milletimizin ve devletimizin menfaat kavgasını yapın. Millet sizi şahsi kavgalarınız için seçmedi oralara. Biran önce oturun, elele verin ve yangını söndürün. Aksi halde büyük vebal altında kalır, büyük bedel ödersiniz.