Bizim millete bir şeyler oldu…
Dikkat ederseniz günlük yaşıyoruz artık. Ülkenin geleceği tehlikedeymiş, yanlış kararlarla başımız dertten kurtulmuyor, iç ve dış politikada iyice zorlanıyormuşuz, ekonomi kötüye gidiyormuş, işsizlik artıp duruyormuş…
Toplumun yarısının umurunda bile değil bu olumsuz gelişmeler. Harp halindeyiz, asker-polis şehitler vermeye devam ediyoruz. Terör tırmanıyor, dolar ve euro aldı başını gidiyor. Benzin ve mazota üst üste zam geliyor. Hayat müthiş pahalanıyor. Birşeyler yapmak lazım. Ülkenin üzerindeki kara bulutları elbirliğiyle dağıtmamız gerekiyor.
Ama ne mümkün..? Biz millet olarak ülkenin üzerine çöreklenen tehlikeleri bertaraf edeceğimize, farklı düşünen insanları daha da geriyor, huzursuz ediyor ve Türkiye’nin önceliğinde yer almaması gereken konularla meşgul ediyoruz. Bir başkanlık inadı, bir Anayasa değişikliği ısrarı hepimize pahalıya mal oluyor.
Ayrıca şunu da anlamıyorum. Yangından mal kaçırır gibi çıkarmaya uğraştığımız Anayasa değişikliği ve Başkanlık inadına gerek var mı? Zaten fiilen Başkanlık halindeyiz. Zaten fiilen Anayasa değişmiş gibi hareket ediyoruz. Meclis kürsüsünde edilen yeminlere bir baksanıza. En tepeden aşağıya doğru, o edilen yeminlere uyan var mı? Yok, ama uymayanlara hesap soran da yok.
Eğer mevcut Anayasamız halen yürürlükteyse, bugün onu değiştirmek için yaptığımız girişimler ve gayretler ciddi birer suç. Mevcut Meclisimiz milletten 4 yıl için yasama yetkisi almadı mı? Bu Meclis’in üyeleri mevcut Anayasa’ya sadakat yemini etmediler mi? Seçimlerde milletten Anayasa’yı değiştirme ve Başkanlığı getirme izni alındı mı? Milletin izin vermediği işleri hangi hakla gündeme getiriyor, toplumu geriyor ve sabahlara kadar Meclis’i Anayasa’ya aykırı ve mevcudunu da boğazlayıcı biçimde çalıştırıyoruz ki?
Dikkat edin, Anayasa’yı ihlal suçu çok büyük bir suçtur. Bugün hesap vermiyoruz, zaten soran da yok diye gevşemeyin. Bugünün yarını da vardır, aman sakın unutmayın. Bir toplum böylesine gergin, böylesine birbirinden kopuk yaşayamaz, ayakta kalamaz. Birlik ve beraberlik içinde olursak, güçlü bir biçimde Türkiye’mizi iç ve dış tehlikelerden koruyabiliriz. Bunun başka yolu yok.
Sokakta soruyorum insanlara. Anayasa değişikliği ile ne olacağını doğru dürüst bilen yok.Türkiye ne kazanır, ne kaybeder farkında bile değil çoğunluk.Şöyle silkelenip bir kendimize gelelim. Gittiğimiz yolun dönüşü yok. Allah korusun, yarın telafisi mümkün olmayan felaketlerle karşılaşabiliriz. Bu Meclis’ten çıkarılmaya çalışılan yeni Anayasa’nın kötü niyetli insanların, yönetimlerin eline geçebileceğini bir düşünsenize.. Bugün olmaz, yarın olmaz diyelim, ya peki ilerde olursa..? Bunun garantisini kim verecek?
Efendim Anayasa değişmez, değiştirilemez bir metin mi? Dünyada herşey değişiyor da, Anayasa niye değişmiyor ki..? Böyle düşünenlere şu cevabı vermeliyiz. Elbette ihtiyaç olduğunda Anayasalar da değişir, sistemler de..Ama böyle bir değişikliğe ihtiyaç olup olmadığını millete sormamız gerekiyor. Ayrıca milletin Meclisini ikinci plana atmamak, tüm yetkileri sorgusuz sualsiz tek kişide toplamamak gerekiyor. Hükümet Parlamento içinden veya dışından olurmuş,olmazmış bu mühim değil.Belki de Bakanların Amerika’da olduğu gibi dışarıdan atanmaları daha doğru görülebilir.Ama tek kişiyi,bir ülkenin tartışmasız patronu haline getirmek çok yanlıştır.Türkiye bu yanlışı yapmadan iyi düşünmeli ve kararını ona göre vermelidir.
Başkanlık tartışılabilir. Faydaları ve zararları konuşulabilir. Ama şimdi değil, önümüzdeki seçimlerden sonra yapabiliriz bunu. Aksi halde Anayasa’yı ihlal etme suçu her zaman gündemde kalır. Peki Milletvekili sayısını arttırma işi de nereden çıktı? Türkiye’nin 550 mebusa ihtiyacı yokken, neden 600’e çıkarıyoruz ki rakamı?Milletvekilliğini bir meslek haline getirmemek lazım.Her zaman söyledim,söylüyorum,bize 200 milletvekili bile çok.Alın bakın,inceleyin zabıtları,bunca mebusun kaçı doğru dürüst görev yapmış.İçlerinde yemin töreninden başka kürsüye hiç çıkmamış mebuslar var. Biz bunlara niye ödenek ve yolluk ödüyoruz ki?Sıkı durun ve lütfen araştırın,dünyada bizim Parlamento’muz kadar masraflı,bizim mebuslarımız kadar ballı olanı var mı?Çalışma bürolarının masrafları, sekreter ve danışmanları, şöförleri, benzin ve telefon giderleri milletin kesesinden ödeniyor.Böyle şey olur mu? Adaylar seçilebilmek için milyonlarca lira harcıyorlar.Hiç düşündünüz mü niye ve neden sarfediliyor bu büyük paralar?
Anayasa değişecekse eğer,milletvekili sayısını düşürmek için değişmeli..200 milletvekili katıldıkları oturum kadar para almalı.Ayrıca hepsine seçim bölgelerine gitme mecburiyeti getirilmeli.Çoğu Ankara’da oturmayı ve mecbur kalmadıkça seçim bölgesine gitmemeyi tercih ediyor.Öyle olunca millet,Anadolu’nun dörtbir tarafından kalkıp Ankara’ya gelmek,mebusunu görmek,derdini söylemek zorunda kalıyor. Ayrıca milletvekilleri hayatlarını kendi mesleklerini yaparak kazanmalı,milli bütçeden katıldıkları oturum başı para almalı, böylece milletvekilliği meslek olmaktan çıkarmalıdır.Böyle bir Anayasa değişikliğine,ülkesini seven herkes peşin (evet)der. Yapılacaksa böyle bir Anayasa değişikliği yapılmalı.
Bunları Parlamento’muzda 25 yıl geceli gündüzlü görev yapan ve üstelik yabancı Parlamento’lardan bazılarının işleyişini yerinde görüp inceleyen bir gazeteci olarak söylüyorum.Bizim Parlamento’muzun ciddi bir değişikliğe ve önemli miktarda bir tasarrufa ihtiyacı vardır.Bunu ve toplumun gerçekten ihtiyacı varsa Anayasa değişikliği ile Başkanlık modelini,önümüzdeki seçimlerden sonra tartışmaya açabilir ve düşünebiliriz.Öyle yaparsak,Türkiye’nin menfaatine bir işi gerçekleştirmiş oluruz.
Türkiye’nin şu anda Anayasa değişikliği ve Başkanlığa değil,huzura ve güvene,iç ve dış tehlikelerden kurtulmaya,terörü ve devlet içindeki hain yapılanmaları bertaraf etmeye ihtiyacı vardır.Akıntıya kürek çekeceğimize artık bunlarla uğraşalım.