Başarısızlığın prim yaptığı, beceriksizliğin alkışlandığı ve aldanmanın hoş görüldüğü bir ülke olabilir mi?
Bir ülke yönetimi düşünün ki, yaptığı (aklına esen her şeyin) yanlış olmasına, iç ve dış politikada hata üstüne hata yapmasına, meydana gelen feci tablolar karşısında da aldatıldık demesine rağmen, sanki hiçbir şey olmamış gibi görevine devam etsin. Türkiye’de ediyor işte..
Bir iktidar çıkıyor, seçim beyannamesinde ve hükümet programında olmamasına rağmen, akla ziyan bir sürü iş yapıyor, Anayasa’yı devamlı paspas gibi çiğniyor, kanunları tersyüz ediyor, ülkeyi torbadan çıkardığı yasalarla yönetiyor. Böyle bir garabete, tuhaflığa, ben yaptım oldu zihniyetine kimse sesini çıkaramıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Türkiye’de oluyor işte.
Cumhuriyet kurumları 14 yıldır gözlerimizin önünde çökertiliyor, orduya, yargıya ve polise büyük zararlar veriliyor. Devlet kadroları ehliyetsiz ve amatör personele teslim ediliyor. Kumpaslar, entrikalar, iftira, santaj ve tehditler devlet hayatımızı zorluyor. Eğitimimiz şekil değiştiriyor, okullarımızın neredeyse tümü İmam Hatip çizgisine düşürülüyor. İnsanımızın günlük hayatına dahi müdahele ediliyor. Mahalle baskıları giderek artıyor. Türbanı orduya bile soktuk diye, neredeyse bayram yapanlara rastlanıyor. İnanılacak gibi değil.. Ama inanın 14 yıldır Türkiye’de bunlar oluyor işte…
Seçilenler, ettikleri Anayasa’ya sadakat yeminine devamlı ihanet ediyorlar. Yetmiyor, yemini filan unutup Anayasa’yı değiştiriyorlar. Şimdi de referanduma gidip, ülkeyi tek kişiye teslim edecekler. Yargı böyle bir şeye izin verir mi, mevcut Anayasa’ya sahip çıkacak Anayasa Mahkemesi, Yargıtay’ı filan yok mu bu ülkenin? Herşeyi var ama, nedense sessizlik hakim ortalığa…
Hepinizin bildiğini, gördüğünü tekrarlamaya gerek yok. Devleti yönetmeyi sadece inşaattan ibaret sayan bir zihniyet, güzelim Türkiye’yi tanınamayacak hale getirdi.Artık açıkça konuşmanın zamanı geldi. Korkunun ecele faydası yok çünkü. Şöyle bir etrafınıza bakın, Arap’laşmaya doğru dörtnala koşturduğumuzun farkında değil misiniz? İnsan kalitesi tepetaklak oldu. Ayakların baş haline gelişini seyrediyoruz yıllardır. Dinin siyasete böylesine alet edildiği, gerçek Müslümanların neredeyse dinsiz ilan edileceği, iktidar gibi düşünmeyenlerin hain gözüyle görüldüğü günlerden geçiyoruz.
Bizim kafası Arap’lar az geldi, Suriye’den ithal 4 milyona yakın arapı da aramıza aldık, nüfusumuza karıştırdık. Şimdi bunlara bir de vatandaşlık hakkı veriyorlar. Kime sordunuz, hangi yetkiyle yapıyorsunuz bunları? Ordumuzun Suriye’de işi ne, bunca vatan evladının oralarda şehit olmasına nasıl razı olabiliyorsunuz? Harp ekonomisi, seçim ve referandum ekonomisi, yönetimin frenlenemeyen müthiş masrafları, fakirleştirdi Türkiye’yi. Gırtlağa kadar borca batmış vaziyetteyiz. Denizin suyu bitiyor, önümüzü göremiyoruz artık. Devletin kefaletiyle alınan kredilerle yapıyoruz köprüleri, tünelleri, havaalanlarını, alt ve üst geçitleri… Gariban milletin vergileriyle ödüyoruz üzerinden yeterli miktarda vasıta geçmeyen yerlerin parasını. Yazık değil mi?
Yönetim iyi konuşuyor, hitabeti güzel, ağızları iyi laf yapıyor.Yapıyor ama, doğruyu mu söylüyorlar millete? Çoğu imam hatip kökenli, dini bütün insanlar diye bakıyoruz ama, söyledikleriyle yaptıkları arasında dağlar kadar fark var. Kendi doğrularını kabul ettirmeye çalışıyorlar insanımıza, kendi doğrularından başka doğru tanımıyorlar. Daha da önemlisi, her şeyi milletin adına yaptıklarını söylüyorlar.Milletin yarısı bunlara oy vermemiş, yaptıklarına razı gelmemiş, yüzde 50 karşılarında ve sanki o yüzde 50 de yanlarındaymış gibi hareket ediyorlar. Bu nasıl iştir, anlamak mümkün değil…
Milleti devamlı meşgul ediyorlar. Gündemi devamlı değiştiriyorlar. Polis devleti görüntüsü yaratarak, halkı korkutuyorlar. Devletin tüm imkânlarını kendileri için sonuna kadar kullanıyorlar. Medyayı satın almışlar, alamadıklarını sindirmeye çalışıyorlar. Devletin TRT’si onlara çalışıyor. Halkın tümünün vergileriyle ayakta kalmasına rağmen, sadece iktidarın borazanlığını yapıyor. Böyle şey olur mu? Hepimizin gözlerinin içine baka baka, olduruyorlar işte..
Milletçe bir evet-hayır savaşının içine çekildik. Sonucu neyi değiştirecek acaba? Evet de çıksa aynı iktidar devam edecek, hayır da çıksa aklına eseni yapmayı sürdürecek. Mevcut iktidara engel olabilecek bir kuvvet tanıyor musunuz? Kim dur diyecek bu gidişe? Kara kaplı kitaba baksanız, bu gidişi durdurması gereken çok güçlü yargı kurumlarına sahibiz. Adreslerini de biliyoruz ama, bilmediğimiz tek şey neden görevlerini yerine getirmiyorlar. Yasaların emrettiği görevi yapmamak da bir suç değil mi?
Bu gidişin sonu iyi değil değerli okuyucularım. Dengesiz ve denetimsiz, aşırı güç iyi bir şey değildir ve sahiplerine hayır getirmez. Dünya bunun çeşitli örneklerini yaşadı. Allah korusun Türkiye’yi, Libya’da ne oldu, Irak’ta ne oldu, Romanya’da ne oldu, Mısır’da ne oldu? Ne oldu Kaddafi’lere, Saddam’lara, Çavuşesku’lara, Hüsnü Mübareklere? Mağrur olma Padişahım senden büyük Allah var. Atalarımız ne güzel söylemişler, mağrur olmamak lazım. Halkın yüzde 50’sini değil, tamamını kucaklamak lazım.Yeni birşey yapacağım derken,eskinin iyi ve güzellerini toptan ortadan kaldırmamak lazım. En önemlisi, bir iktidarın başı belaya girmeye başlarsa, o zaman kendi destekçilerini de kaybetmeye başlayacağını görmek ve ona göre davranmak lazım.
İnşallah Türkiye’miz, bugünlerini de arayacağı bir ortama sürüklenmez. Dileğimiz ve dualarımız budur…