Ertuğrul Günay'dan sonra ilk defa turizm sorunlarına akılla yaklaşan bir Bakan görüyoruz.
Aradakileri hiç saymamak, hatta yok saymak daha doğru olur. Prof. Numan Kurtulmuş da işe başlarken, turizmden hiç anlamıyor, sorunlarını hiç bilmiyordu. Ama bilenleri dinlemeyi ve bilgiyle yürümeyi tercih etti.Aklını kullandı yani...
Kurtulmuş'un ilgili 8 Bakanı toplaması, ardından üçüncü turizm şürasını devreye sokması, kim ne derse desin alkışlanacak bir harekettir. Turizmi dinamitleyen bir iktidarın, yerdeki sektörü ayağa kaldırma görevini Prof.Kurtulmuş'a vermesi isabetli bir karar olmuştur. Ancak, eldeki verileri değerlendirmek zorunda kalacak Prof.Kurtulmuş'un şanssızlığını da görmezden gelemeyiz. Çünkü,onu göreve getiren iktidarın genel yapısı ve turizme bakışındaki sığlığı hepimizin malümudur.
İlgili Bakanların toplantısı ile Turizm şürasından çıkacak kararların, kanayan yaramıza merhem olacağına inanmamız mümkün değil. İnanabilmemiz için, turizmin olmazsa olmazlarını peşin peşin kabul etmemiz gerekir. Bu da yetmez, siyasi ve yerel yöneticilerin de turizme zarar verecek hareket ve söylemlerden kaçınmaları şart.
Turizm huzur içinde gelişir.Terör, kavga, siyasi istikrarsızlık ve kargaşa, turizmin baş belasıdır. Ülkeyi yönetenlerin ağzından çıkacak ve gerginlik yaratacak her laf, turizme büyük zararlar verir. Nitekim verdiği içindir ki, bir dönemin yıldız ülkesi Türkiye'nin turizmi dev adımlarla gerilemiş, yere serilmiş, hatta boksör terimiyle nakavt olmuştur.
Ben bizim resmi istatistiklere pek güvenmem. Hele turizm istatistiklerimize öteden beri inanmam. Çünkü sağlıklı bir istatistiğimiz yoktur. Sınırdan girip çıkması bir olan TIR şöförlerini bile turist sayan bir anlayışa sahibiz. Gürcü,Türkmen, Özbek, Moldavyalı hizmet erbabı da, bizden para kazanmalarına rağmen, turist sayılıyor. Hapisteki yabancılar bile turist bize göre. Böyle bir anlayışın, 2017 sezonunda ülkemize 25 milyon turistin geldiğini ilan etmesi, inandırıcı mı sizce? Bana göre kargaları bile güldürecek bir kehanet. Turizm bölgesinde yaşıyorum, çok sık turizm bölgelerimizi geziyorum, bu yıl yabancı turiste (Arap'lar ve Güneyde Rus'lar hariç) çok nadir rastladım.
Batı'dan uzaklaşan ve giderek Araplaşan bir turizm politikası,Türkiye'ye birşey kazandırmaz. Hele turizme dini bulaştırmak, dini turizmden medet ummak ve müslüman turistlerin zararımızı karşılayacağına inanmak, kendimizi kandırmaktan başka bir işe yaramaz. Turizmin genel kuralları vardır. Müslümanı da Hristiyanı da, ateisti de sevgiyle kucaklar turizm.Onları birbirinden ayırmaz, dinlerine göre hizmet vermez.Ülkemize gelen hangi dine mensup olursa olsun, tüm turistler hepimizin misafiridir.
Açık konuşmak gerekirse, bugün Türkiye'de turizmi çok zorlayan ve adeta nefessiz bırakan bir yönetim anlayışı hüküm sürüyor. Örneğin içki yasağından başlayabiliriz. Ülkemizin turizm bölgelerinin çoğunda içki bulabilmek, içki içebilmek adeta şansa kalmıştır. Açıkça bir yasak yoktur ama, mahalle baskısı ve kraldan fazla kralcıların tutumu ,içkiyi masalardan ve dükkanların vitrinlerinden uzaklaştırmıştır. Bunu Cumhurbaşkanının, Başbakan'ın, Bakanların ve turizm bakanlarının farketmesi, görmesi mümkün değildir. Batılı bir turistin içki içilmeyen, verilmeyen,s atılmayan bir yere gitmesi düşünülemez. Örneğin Fransız'lar şarabı suyun yerine, Alman'lar birayı su niyetine, İngiliz'ler viskiyi çay gibi içerler.
Turizm bölgelerinde, müslüman turistleri dahi rahatsız eden bir ezan problemi vardır. Ezanın sesini ne kadar çok açarsak, hoparlörleri patlatacak seviyeye ne kadar fazla çıkarırsak, o kadar fazla müslüman olduğumuza inanıyoruz. Hocalar birbirleriyle yarışıyorlar her yerde. En çok gürültüyü kim çıkarırsa, müftüden ikramiye alıyorlar galiba. Allah ezanı memleketimizden eksik etmesin. Ama her şeyin bir ölçüsü vardır. Ezan bize huzur veriyor, o İlahi çağrıyı duymak hepimizi mutlu ediyor ama, sabahın köründe yabancı turisti yatağından fırlatmak, hastaları ve çocukları uyandırmak doğru mu acaba? İhtiyaç var mı yok mu aldırmadan her yere cami yapıyoruz. Bir caddede 4 cami görüyoruz artık. Bu camilerden aynı anda yapılan yayınlara dikkat etmek lazım. Meyhanelerin, barların dibinde camiler var, buralarda okunan ezanlarla günaha giriyoruz. O nedenle ezan işine daha dikkatli ve akılcı yaklaşmalıyız.
Son yıllarda doğamızı taş ve kum ocakları ile feci şekilde tahrip ettik. Ormanlarımızı kestik, deniz ve akarsularımızı kirlettik, bir ülkenin doğal güzelliklerini berbat etmek için ne mümkünse yaptık. Oysa turizmle çevre içiçe yaşamak zorundadır. Bir yandan turizmimizi geliştirmeye çalışırken, diğer yandan yeşil örtümüzü mahvetmemeliyiz. Güzelim koylarımızı imara açmak, her yere otel izni vermek, çok yanlış bir politikadır. Türkiye'nin ihtiyacından çok fazla oteli vardır. Bunların çoğunu, yılın üç ayından fazla dolduramıyoruz. O nedenle, tüm otellerimizde doluluğu yakalamadan artık yeni otel izni ve ruhsatı vermemeliyiz. Bakanlık hala yeni oteller için, devlet arazilerinden yeni tahsisler yapmaktadır. Buna artık bir son vermek lazım.
Turizmin olmazsa olmazlarını sıralamaya kalkarsak, buna zaman yetişmez. Ancak en önemlileri üzerinde durursak, kimsenin söylemeye cesaret edemediği gerçekleri korkusuzca anlatırsak, turizme şüradan ve 8 bakanın toplantısından daha fazla hizmet etmiş oluruz. Önce sayın AKP liderinin, sözlerine ve üslubuna çok dikkat etmesi, gücendirdiği tüm ülkelerin yönetici ve halklarının gönlünü alması ve yaptığı turizme de zarar veren yanlışlarını tekrarlamaması şart.Ayrıca kendisine oy veren kesimle, tüm devlet yönetim kadrolarına dinle siyaseti turizme bulaştırmamaları, daha doğrusu turizmi rahat bırakmaları talimatını da vermesi gerekiyor. Olmazsa olmazlardan bir başka önemli husus da,içerde huzuru ve güvenliği mutlaka sağlamamızdır.Turist terörün bırakın yaşanılanına,kokusuna bile gelmez. Bunu iyi bilelim.
Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, tıpkı ilgili bakanları ve turizm şürasını toplaması gibi, bir de siyasi parti liderlerini bir araya getirerek turizmin sorunlarında onlardan da destek isterse, iyi ve faydalı bir iş daha yapmış olur. Ayrıca eski turizm bakanlarını, müsteşarları ve genel müdürleri de toplar, onların bilgi, donanım ve tecrübelerinden yararlanırsa, akılcı yürüyüşünü daha da sağlamlaştırır.
Turizmin olmazsa olmazlarını yok sayan ve değer vermeyen bir anlayışın başarıyı yakalayabilmesi mümkün değildir. Bunu böyle bilmemizde yarar var.
Biraz da Gülelim
Bir adamla karısı Mısır'da eski bir çarşıda geziyorlarmış. Ayakkabı satılan bir dükkanın önünden geçerlerken satıcı içerden seslenmiş, buyur etmiş.
Girmişler, satıcı :
- Çok özel büyülü sandaletlerim var beyefendi, sizi sekste çok vahşi ve kuvvetli yapacak sandaletler.
Adam tabi ki erkekliğe bok sürdürmemek için pek önemsememiş ama eski günleri özleyen karısının ısrarlarına dayanamayıp sandaletleri denemeye karar
vermiş. Adam sandaletleri giyer giymez gözleri parlamış, kalbi hızlı atmış,fiziksel değişimler başlamış, nefesi sıklaşmış, gözleri büyümüş ve etrafına
farklı bir şekilde bakınmaya başlamış. Karısı bir adım geri kaçmış 'aman Allah'ım dur dur... ' derken adam koşmuş, satıcıyı yakaladığı gibi tezgaha
yatırmış, satıcının pantolonunu parçalayarak çıkarmaya başlamış, bu arada satıcı bir yandan kurtulmaya çalışırken diğer yanda bağırıyormuş :
- Dur ulan, sandaletleri ters giydin!