Hastalığın teşhisini doğru koyarsak, duygusallık yerine mantık çizgisine sadık kalırsak ve önümüzdeki krizin dünyanın sonu olmadığına inanarak akılcı çözümler üretirsek, problemi en az zararla göğüsleyebiliriz.
Bunun birinci ve en önemli maddesi, ülkede huzur ve güvenliğin sağlanmasıdır. Bu olmadıkça, ağzımızla kuş tutsak turizmimizi kurtaramayız. Adamlar gelmiyor, kimse terör ortamına çoluğunu-çocuğunu alıp tatile çıkmıyor işte. Bunun için, sektörün sesini yükseltmesi, Cumhurbaşkanı ve Başbakanla ortak bir toplantı istemesi, özellikle muhtarları bile dinleyen Erdoğan’a krizin ciddiyetini anlatması ve önlem beklediğini iletmesi gerekir.
Dikkat edin, böylesine önemli ve ciddi meselede, Parlamento’nun sesi çıkmıyor. Ümidini fuarlara bağlamış olan sektörün fotoğraf olarak en önemli adamları, ciddiye alınabilecek çözüm önerileri göstermiyor. Taşın altına elini sokmaya kimse yanaşmıyor. Herkes, her zaman olduğu gibi armudun pişip ağzına düşmesini bekliyor. Bu hayali bir beklentidir. Böyle bir beklentiyle, turizmin çıkmazdan kurtulacağına kimse inanmasın.
İç turizm dinamiklerini patlatalım, çalışanlara devlet uzun vadeli kredi açsın, hayatında hiç tatil yapmayanlar için sosyal fonlar kullanılsın, özel sektör de bir miktar fedakarlık yapsın, bu işi aşarız demiştim. Türk turizmi başarısını Rusya’ya borçlu değil. Rusya olmazsa, Türk turizmi iflas mı edecek yani? Diğer ülkeler için çalışmalara devam ederiz, akıntıya kürek çeksek bile, iç turizmle sektörü yere düşürmeyiz. Bunun ince hesaplarını hemen yapmaya başlamamız lazım.
Önce gelecek yabancılara ‘’hayat sigortası’’ yapabiliriz. Seyahat acentaları, bu işi organize edebilirler. TÜRSAB’ın elinde büyük para var, sigorta şirketleriyle anlaşıp, nasıl uçakların yolcularına sigorta yapılıyorsa, bize gelecek turisti de sigortalayabilir. Turizm yatırımcıları da, dev oteller ve tatil köyleri de, belki devlet de buna katılabilir. Geçmişte krize düşen ülkeler, bu ve buna benzer önlemleri devreye sokmuşlardı. Bu açıdan biz de “tatil sigortası’’nı düşünebiliriz.
Öyle anlaşılıyor ki, bu yıl Ege ve Güney’deki büyük otellerimizi dolduramayacağız. Bu yüzden bazıları hiç açmama, bazıları da satma kararı aldılar. Üzülerek ifade edeyim ki, Türkiye genelinde satışa çıkan otel ve tatil köyü sayısı, neredeyse bine yaklaştı. Çok korkutucu ve ürkütücü bir tablo bu. Ama her şeyin bir çaresi var. Nasıl demokrasilerde çare tükenmiyorsa, turizmde de öyle. Vardır mutlaka bir çaresi.
İşte size bir çare.. Yıllar önce Avusturya’dan Türkiye’ye yabancı turist gelişinin kapısını açan ve bunu uzun zaman sürdüren THY’nin efsane yöneticilerinden Uçal Dalgıç’la Engin Armay, çok önemli bir çalışmayı müjdelediler. Dünya ilaç sanayinin yüzde 70’ini elinde tutan dev NOVARTİS firması, Kanada ve Avrupa’nın ihtiyarlık fonlarıyla Türkiye’de büyük bir proje üzerinde çalışıyormuş. Buna göre ülkemizde, yaşlıların gelip uzun devreler kalacakları hem rehabilitasyon ve hem de sağlıklı yaşam için “yaşlı bakım merkezleri’’ kurulacak. Alaçatı-Dalaman-Manavgat Baraj gölü başta olmak üzere, Ege ve Akdeniz sahil bandındaki bazı tatil köyleri ile oteller satın alınıp, projeye uygun hale getirilecek. İlk etapta, tıbbi bakıma muhtaç yaşlılarla refakatçileri için 300 bin yatak düşünülüyor. Ayrıca 4 adet 1000 yataklı geriatri ve rehabilitasyon hastanesi ile 4 adet eğitim hastanesi yapılacak. Buralarda 100 bin bakım elemanı yetiştirilecek.
Senede 6 milyon yaşlının, bu fonlar ve sigortalarla ülkemize gelip, bakım merkezlerinde kalacakları ve Türkiye’ye ayda 10-15 milyar dolar bırakacakları hesaplanmış. Müthiş bir proje bu, eğer hedefine giderse (ki, gitmemesi mümkün değil), kapanır gibi görünen turizm kapısının şimdi ardına kadar açılması sağlanmış olur. Dedim ya, turizmde çare tükenmez diye..
Benden duymuş olun, proje büyük bir gizlilik ve sessizlikle sürüyor. İzinleri büyük gayretler ve pazarlıklar sonucu alınabildi. Başbakan’ın (yatırımlar için yabancı sermaye ile konuşuyoruz) diye ipucu verdiği projelerin başında bu geliyor. Bu ayın sonuna doğru altyapı çalışmaları başlıyor ve şimdi gerekli şirketlerin kurulmasına çalışılıyor. Yine Novartis, benzer bir projeyi 60 bin yatakla Dubai’de yapıyor. Oradaki altyapılar da tamamlandı, inşaata başlanacak hale geldi bile.
Şimdi ağlamayı, paniğe kapılmayı filan bırakalım. Sektörün tüm kuruluş ve temsilcileri, bu projenin bir yerinde yer almak için, derhal Başbakan ve Cumhurbaşkanından randevu alsınlar. Ortak bir politika oluştursunlar. Bir kapı kapanırsa yenisi açılır. Böylece, Türk turizminin yeni ufuklara yürüyüşünün yolunu devlet-özel sektör birlikte döşesinler.
Sağlık turizmini küçümsemeyin. Dünyanın en önemli ülkelerinden, göz-diş-estetik ameliyatları ve saç ekimi için çok sayıda turist Türkiye’ye geliyor. Amerika’dan ülkemize diş için uçak kaldırılıyor. Avrupa’dan estetik için, sadece hanımlar değil erkekler de gelmeye başladı. Ameliyatlar bizde çok ucuz ve çok modern hastane ve cihazlarla, uluslararası üne sahip doktor ve uzmanlarımız var.. Geçenlerde Kuveyt ve Dubai’deydim. Arap kelleri, saç ektirme turları için birbirini çiğniyor. Şaka değil bunlar gerçek.. Hep kötüyü görmeye alışmış gözlerimiz, ülkemizdeki iyi gelişmeleri farketmiyor bile. İnanıyorum ki, sağlık turizmi Türkiye’nin geleceğinde ve döviz girdisinde çok önemli bir yere oturacaktır. Bunu görmek için fazla beklemeyeceğiz.
Novartis projesinden yeni haberler aldıkça, sizlere de duyurmaya devam edeceğim.