Devlet yönetiminde ipin ucunu iyice kaçırdık gibime geliyor. Öyle ya, tartışmasız, gürültüsüz, patırtısız bir seçim bile yapamıyoruz.
Her seçimde hile iddiaları havada uçuşur. Belgeleri elden ele, dilden dile dolaşır. Sahte oylar televizyon ekranlarında bile yer alır. Ölüler seçmen sayılır, iki katlı bir eve 300 kişi oturtulur, terk edilen köylerin yıkık evlerine bile yüzlerce seçmen yerleştirilir. Ayrıca devlet imkânları hep hovardaca kullanılır. Bütün bunlar bilinir yaşanır da, önlemi bir türlü alınmaz.
Şöyle efendice,hile ve hurdanın karıştırılmadığı bir seçimi neden yapamayız ki..? Yasalar seçimlerin ne şekilde yapılacağını, en küçük detaylarına kadar inerek anlatıyor. Ama yasaya kulak asan yok ki.. Meclis Başkanı İstanbul’a aday oluyor ama, görevinden istifa etmiyor. Olacak iş değil, yasa bunun mümkün olamayacağını açıkça belirtiyor ama bizim Binali beyimiz (Ben yaptım oldu) diyor. Hatta daha da ileri gidiyor ve seçimlerin siyasetle ilgisinin olmadığını dahi söyleyebiliyor. Herhalde seçim spora giriyor veya at yarışlarıyla ilgisi var, öyle düşünüyor olmalı.
Devlet memurları açıkça taraf tutuyorlar. Ayrıca siyasete iyice bulanmış halde makamlarında rahatça oturmakta beis görmüyorlar. Devletin uçaklarıyla mitinglere gidiyorlar, makam araçlarını kampanyalarda rahatça kullanıyorlar. Kanundan korktukları yok, devamlı çiğnenmekten paspasa dönen yasaları sallamıyorlar bile. Eskiden partiler buna çok dikkat ederler, cezasının çok ağır olduğunu bilirlerdi. Buna rağmen tek tük kaçaklar olurdu ama geçmiş dönemin gazetecileri bunları hafiye titizliği ile izler ve devlet imkânını kötüye kullananları teşhir ederlerdi. Buna teşhir değil, rezil ederlerdi demek daha doğru olacak. O kadarla da kalınmaz, yasaya aykırı hareket eden partiler ve siyasiler, mahkemelere kadar kovalanırdı.
Bugünün gazetecileri öyle mi? Bunca rezaleti görmezden geliyor, korkudan kalem oynatamıyor, seçim yasasının hangi maddelerinin nasıl çiğnendiğini bile anlatamıyor çoğu. Allahtan üç-beş yürekli gazeteci var da, millet neler olup bittiğini onlardan öğrenebiliyor. Öğrenebiliyor da ne oluyor derseniz, değişen bir şey yok.Yasaları açıkça çiğnemeye devam ediyorlar, devlet imkanlarını sonuna kadar kullanıyorlar, seçimi kazanabilmek için ne mümkünse yapıyorlar. Yazılana, çizilene kulak asan bir yönetime sahip değiliz ki..
Seçimlerin adil ve dürüst yapılmasını sağlayacak bir kurulumuz var. Yüksek Seçim Kurulunun görevi, meydana gelebilecek en küçük bir hileyi, haksızlığı ve seçim yasasını ihlalleri zamanında önlemek ve gerekli tedbirleri almaktır. Ancak yıllardır işbaşında olan ve yönettiği her seçimi hadiseli biten bu kurulun, vazifesini tarafsız ve adil şekilde yaptığını söyleyemeyiz. Öyleyse niye değiştirmeyiz ki bu kurulu, neden başka hakimlere görev vermeyiz de, eskilerinin biten görev süresini bir yıl daha uzatırız? Bunun cevabını yetkili birileri vermeli. Başarısız bir kurula tekrar aynı görevi nasıl teslim edebiliriz? Geçen belediye çalınan oylar, trafoya giren kediler, hayali seçmenler, şimdi görevi uzatılan bu kurulun zamanında olmadı mı?
Yine aynı tiyatroyu seyredeceksek,yine hayali seçmenleri zayıf olduğumuz bölgelere kaydıracaksak, yine Suriyelilere oy kullandıracaksak ve yine sandıktan çıkan oyların sağlığından endişe edeceksek, niye seçim yapıp duruyoruz ki..? Her seçim büyük para, üstelik ekonomik zorluklar içinde kıvrandığımız şu günlerde böylesine bir masrafa ne gerek var? Ayrıca milleti seçim yorgunu haline getiriyoruz. İkide bir seçim yapacağımıza, yerel seçimlerle büyük seçimleri birleştirseydik ya..
Neyse geçmiş olsun. Göz göre göre yine hadiseli bir seçim yapacağız. Sonuçlarını aylarca tartışacağız, hile hurda iddialarını devamlı konuşacağız,gündemi uzun zaman değiştirmemize gerek kalmadan, lastik gibi uzatacağız seçim konusunu. Oysa işin doğrusunu yapmak daha kolay değil mi? Madem değiştiremiyoruz doğru dürüst seçim yaptıramayan Yüksek Seçim Kurulunu, bari iddiaları değerlendirecek bir girişimde bulunsak da,tüm partilerden alınacak temsilcilerle, hayali seçmen belgelerini ciddiyetle gözden geçirsek… Bunu yapmazsak, Yüksek seçim Kurulunun iddiaları çürütmek için kestirip attığı resmi açıklama hiç inandırıcı olmaz.
Ayrıca Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ın da, tartışmaları noktalayıp görevinden istifa etmesi, hem TBMM’nin hem de kendi itibarı açısından elzemdir. Nedir bu koltuk merakı, nedir postu kaptırmamak gayreti, hiç yakışıyor mu Binali beye? Hem İstanbul Belediye Başkanı olacaksın, hem de seçilene kadar Meclis Başkanı kalacaksın. Olmaz öyle şey.
Bu millet temiz ve dürüst bir seçim yapmak ve yaşamak, dilediği kişileri rahatça seçmek ve kullandığı oyun yerine gideceğine inanmak istiyor. Gerçek demokrasiyi istemek, şaibesiz bir seçime tanık olmak, bu milletin hakkı değil mi? Türkiye’de her şeyi altüst ettik, bari seçim güvenliğini hiç değilse bu kere tehlikeye düşürmeyelim ve insanımızın inançlarını daha fazla zedelemeyelim.
Bari bunu becerelim..