Türkiye’yi parmağında oynatan, aklına eseni yapan, koca bir devleti eşkiyaların şamar oğlanı haline çeviren bir yönetime sahibiz.
Kimse ne yapıyorsun, ülkeyi nereye götürüyorsun, hangi yetkiyle hareket ediyorsun diyemiyor. Cılız sesler çıksa bile, Başbakan oralı olmuyor, bildiğini okumakta devam ediyor. Tek adam dönemini tekrar yaşıyor Türkiye.
Hem de öyle bir tek adam ki, tek bir çatlak sese, tek bir gerçekçi uyarıya tahammülü yok. Ağzından çıkan kanundur, o kadar... İtiraz eden olursa, ya suç dosyası ortaya çıkarılır ya da siyasete bir daha dönmemek üzere kapıya bırakılır.
İstihbarat elindedir çünkü. Bu sayede herkesin gelmişini geçmişini iyi biliyor. Temiz insan sıkıntısı çekilen bu ülkede, siyasete soyunanların geçmişteki kusurlarını ele geçirince, zamanı geldiğinde bunları kullanıyor. O zaman da kimse kolay kolay kafasını kaldıramıyor, Türkiye’nin felakete gidişine sesini çıkaramıyor, itiraz etmeye kalkışanı dosyası ile korkutuyor.
Peki, geçmişi pırıl pırıl olan insanlar yok mu Meclis’imizde? Olmaz olur mu, var elbette. Öyleyse bunlar bunca rezalete niye seslerini çıkarmazlar, tek adama neden itiraz etmezler, mebusluğa başlarken namusları üzerine ettikleri yemine niçin sadık davranmazlar? Ülkenin bölünmez bütünlüğüne yemin etmediler mi?
Adam TC’yi her yerden söktürüyor, bayrakla dolaşmaya kalkanın üzerine polisi sürüyor, Ata’mızın anıtına çelenk koymak bile suç. Türk bayrağı dışındaki paçavralara müsamaha eden yönetim, uzun zamandır bölücülere meydanları boş bırakıyor. Barış süreci zarar görmeyecek diye tüm milli değerlerimiz, milli gücümüz berhava ediliyor. Meclis’in sicili temiz mebusları bile seyrediyor bu vatana ihaneti. Hesap soramıyor, anlaşılır gibi değil. Ya korkuyorlar ya da mebusluğun nimetlerini tepmek istemiyorlar. Öyle ya, mebuslara öyle imkanlar getirildi ki, böylesi milyonerler kulübünde bile yok. Sadece kendileri değil, yedi sülaleleri bile ihya oluyor.
Cılız muhalefet ve sesi iyice kısılmış basın, dikensiz gül bahçesi isteyen Başbakanı daha da rahatlatıyor. Öyle olunca, aklına eseni daha kolayca yapıyor. Kendi işlediği suçlar yetmiyormuş gibi, partinin memurları haline çevirdiği kamu görevlilerini de ‘’verdiği yasalara aykırı emirlerle’’ suç işlemeye zorluyor. Günümüzde öyle Valilere, öyle emniyet müdürlerine tanık oluyoruz ki, böyleleri milli şef döneminde bile görülmedi.
Evet, bu iktidar iyi şeyler de yapmadı değil ama yaptığı iyi şeyler kötülüğün yanında sıfırlandı adeta. Yapılan iyi hizmetlerin hükmü, devlete verilen büyük zararların yanında eridi gitti. Türkiye’nin kimliğini ve bünyesini tanınmaz hale getiren değişiklikler, hangi yetkiyle yapıldı acaba? AKP’nin seçim beyannamesinde yer almayan bir sürü temel değişiklikler yapılırken kime soruldu? Niye Meclis’e getirilmedi bu konular, neden yangından mal kaçırır gibi gerçekleştirildi?
Türkiye’nin dış politikası değiştirilirken Meclis’in rızası alındı mı? Suriye’deki rejim karşıtları ve mezhep teröristleri desteklenirken,TBMM’ye soruldu mu? Devletin Kürt politikası terk edilirken, Parlamento’ya danışıldı mı? Bunlar AKP’nin seçim beyannamesinde var mıydı? Eğer olsaydı, AKP acaba seçimlerde bu kadar fazla oy alabilir miydi? Oy çokluğuna dayanan bir iktidar, her aklına geleni sormadan yapamaz. Demokrasilerde mutabakat zorunluluğu olan hususlar vardır ki, ülkenin kaderiyle ilgili kararlar, bu mutabakata başvurulmadan yapılamaz.Kürtlere verilen tavizler, böyle bir mutabakatın süzgecinden geçirilmemiştir. Eğer böyle kararlar, ’’ben yaptım oldu’’ mantığıyla alınırsa, yarın Lazlar, Çerkezler ve Arnavutlar da aynı istek ve mücadelelerle yola çıkmazlar mı?
Günlük politikalarla, akıllara estiği gibi ve tek adam zihniyetiyle bu ülke yönetilemez. Eğer yönetilirse, işte böyle yarını belirsiz hale gelir ki, bunun sorumluluğunun altından da kimse kalkamaz.