DUAYEN

Özgür Basın Özlemi

Her Temmuz ayında basın bayramı kutlanıyor.
 
24 Temmuz geldi mi, törenler ve nutuklar birbirini izliyor.
 Siyasiler basın özgürlüğünün öneminden bahsediyorlar. Mesajlar yayınlıyorlar. Kalmayan basının kalmayan özgürlüğünün tadını çıkarıyorlar adeta.
 
Biz gazeteciler de aynı telden çalıp duruyoruz. İtiraz etmiyoruz bu bayrama. Kaldırılmasını istemiyoruz. Fikirler kelepçelenmiş, yazarlar hapsedilmiş, basılmayan kitapların sahipleri bile tutuklanmış, umurumuzda değil…
 
Hele Belediye Başkanları o gün, gazetecilere kutlama törenleri yapmıyorlar mı, kokteyller ve yemekler düzenlemiyorlar mı, hatta bazıları daha da ileri gidip şiltler filan vermiyorlar mı, iyice üzülüyor mesleğin gerçek mensupları…
 
Neyin bayramını kutluyoruz? Gazetecilik kaldı mı ki..? Mesleğin tüm kuralları yerlerde sürünüyor. Kalemler menfaat  bulvarına kilitli, cümleler çıkar üzerine kuruluyor, her şey daha fazla kazanca odaklı.Kişisel menfaat, siyasi menfaat, çıkarın her türlüsü gözetiliyor artık. Bir tek milli menfaat  yok ortalarda. Yeni deyimle ulusal çıkar yani…
 
Türk devletinin çivileri yerinden oynadı. Devletin sistematiği kayboldu. Kurumlara yeni şekil ve düzen verildi. Yılların yetişmiş, deneyimli kadroları devre dışı bırakıldı. Yerine ehliyetsiz, güya genç ve tecrübesiz bir kadro getirildi.
 
Hata üstüne hata yaptılar ve dünün güçlü Türkiye’sine çok büyük zararlar verdiler. Atatürk ilke ve inkilaplarıyla dalga geçtiler. Çoğunu ortadan kaldırdılar. Milli eğitimi berbat ettiler. Yargıyı tanınamaz hale getirdiler. Ordunun gücünü kırdılar, değerli komutanlarının  çoğunu darbeci diye içeri tıktılar. Milli istihbaratının başına bile uzman değil, yandaş getirdiler. Kürt problemini ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Dış politikamızı mahvettiler. Sıfır sorunu ‘’sırf sorun’’haline çevirdiler. Hangi birini yazayım…?
 
Bütün bunlar olup biterken, neredeydi o bayramı kutlanan gazeteciler? Çoğu iktidarın dümen suyuna girmiş, büyük bir kısmı patlıcanın fazileti üzerine makaleler döktürmüş, kimi de şarabın iyisini anlatıyordu. Mesleğin kurallarından ödün vermeyenleri ise işsiz, ekmeksiz kalıyor ve başları önünde evlerinin yolunu tutuyordu.
 
Mesleğin bayrağını korkusuzca sallandıran üç-beş gazete ile bir avuç kahraman meslekdaşım, bugün yerlerde sürünen basının onurunu, tüm engellere ve tehditlere rağmen korumaya çalışıyor. Onların hepsine helal olsun. Bu millet onların kimliğini iyi biliyor, takdir ediyor ve alkışlıyor.
 
Peki, hapishanedekı gazetecilere ne demeli? Bunlar mesleğin namus ve şerefinin ağır bir bedelini de ödüyorlar. Yıllardır hapislerde çürüyorlar. Onlar zindandayken neyin bayramını kutluyoruz? Hiç utanmamız, sıkılmamız yok mu?
 
Türk basının sansürden kurtuluşuna sevinip bayram ilan etmişiz. Sansür de laf mı, şimdi basının tümünü yok etmeye çalışıyorlar, gazetelerimizi resmi gazeteye,televizyonlarımızı TRT’ye dönüştürmeye uğraşıyorlar. Bakıyorum da, kimsenin kılı bile kıpırdamıyor.Herkes kaderine razı, başına gelecekleri büyük bir sessizlik içinde bekliyor.
 
Eskiden, Demokrat Parti dönemindeki tahkikat Komisyonuna tepki olarak, bazı gazeteler beyaz sayfalarla piyasaya çıkarlar, bir ölçüde basın özgürlüğünü korumaya çalışırlardı. O dönemde de muhalif gazeteciler hapse girerler, gazeteleri kapatılırdı ama, mesleki dayanışma örnek bir şekilde sürerdi. O günlerle bu günler arasındaki en önemli fark, gazete sahiplerinin ticaretle bu denli haşır neşir olmamalarıydı.
 
Şimdi gazete ve televizyon patronları,gazeteciliği ticaretlerinin itici gücü olarak kullanıyorlar. Çoğu müteahhit, madenci, petrolcü, ithalat ve ihracatçı, özetle büyük tüccar yani.. Hepsinin hükümetle işi var. İyi geçinmezlerse ihaleleri alamazlar, servetlerinin üstüne servet katamazlar.
 
Günümüzde gazetecilik iyice zorlaştı.Yeni gazete çıkarmak, yeni televizyon kurmak için büyük paralar lazım. Gerçek gazetecilik yapayım, kimsenin dümen suyuna girmeyeyim dediniz mi, yaşamanız için ilan almanız tehlikeye giriyor. İlan da aslanın ağzında,kapabilmek için büyük tavizler vermeniz gerekiyor. Öyle olunca da, özgür basın yada basının özgürlüğü filan  hikaye olup çıkıyor…
 
Yaşanılan sıkıntı da burada işte. Kuvvetli bir iktidar yönetimi eline geçirince, kendisine bağlı bir basın yaratmaya çalışıyor. Muhalefeti eziyor, yandaşlarını besliyor ve şimdi olduğu gibi, tam da istediği şekilde bir basın modelini, ülkenin vitrinine yerleştiriyor.
 
Bu tabloya rağmen,hala direnen ve mesleğin onurunu tüm tehlikeleri göze alarak hala yere düşürmeyenler de var. Bunları görmezden gelemeyiz. Eğer sadece 24 Temmuz’larda değil her gün kutlanacak gazeteciler varsa, onlar için bayram ilan etmeliyiz. Şerefli ve onurlu, Türkiye’nin menfaatlerini her şeyin üstünde tutan gazeteciler için…
 
Şunu unutmamak lazım. Özgür basın tüm iktidarların emniyet supapıdır. Herşeyi pembe gören ve gösteren basın, iktidara en büyük kötülüğü yapar. Ülkeyi yönetenler ‘’pembe’’ basınla yürümekte ısrar ederlerse, duvara doğru hızla yol almakta olduklarını fark edemezler.
 
Oysa objektif ve özgür basın, akıllı iktidarların el feneridir. O fenerle tüm karanlıklardan ustalıkla çıkar ve duvara toslamaktan da kurtulurlar.
 
Bayramımız olmasa da olur ama, özgür basınımız mutlaka olmalı. Bunun herkese de, ülkeye de faydası var çünkü…

Yayın Tarihi
25.07.2012
Bu makale 6285 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Al işte istediğini yazmışsın demediğini bırakmamışsın daha ne istiyorsun küfür etmek mi istiyorsun. eden gazeteler var zaten.

Yusuf Ziya Akpulat 25.07.2012

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!